15 Mar 2013

Kürt milliyetçileri sürecin neresinde?


Perşembe günü bianet.org sitesinde BDP dışındaki Kürt örgütlerinin görüşlerine yer veren bir haber yer aldı. Haberde »Kürt parti ve örgütlerinin genel olarak yeni çözüm sürecini destekledikleri« vurgusu göz çarpıyor. Ama her zaman »şeytan detayda gizli« olduğundan, bize de »Kürt« milliyetçilerinin sürecin neresinde durduklarını görebilme fırsatını veriyor.

Elbette tek bir haberle sağlıklı bir analiz yapılamaz. O nedenle bu örgütlerin kamuda bilinen görüşlerinden hareket etmek gerekiyor. Bu arada, konunun bir köşe yazısı kapsamında ele alınmasının yeterli olamayacağını belirterek, bir kaç hafta boyunca konuya değineceğimizi vurgulayalım ve lafı uzatmadan konuyu irdelemeye başlayalım.
Bianet’in görüşlerine başvurduğu örgütlerin tek ortak yanı BDP karşıtlığı değil. Hepsi Kürt sorununun nihaî çözümünün ya bir »federasyon« ya da bağımsız bir Kürt »ulus devleti« ile olanaklı olduğu görüşünde birleşiyor. Bu açıdan bu örgütleri »Kürt milliyetçileri« başlığı altında toplamak doğru olacak.
En başta paradoks bir görüngüye değinmeliyiz: Gerek Kürd milliyetçileri, gerekse de Türkiye egemenleri Güney Kürdistan ve Barzani yönetimi konusunda aynı pozisyonda duruyorlar. Uzlaşmaz bir karşıtlıkla karakterize edilebilecek her iki taraf da »Kürdistan Bölge Yönetimi«nin Irak’tan ayrılarak, »bağımsızlığını« ilân etme adımlarını destekliyor.
Hadi, Kürd milliyetçilerinin bu pozisyonu anlaşılabilirdir diyelim. Peki, nasıl oluyor da, »Kürdistan« adını duyduğunda tüyleri diken diken olan Türkiye egemenleri, Kürt milliyetçileri ile aynı noktada birleşebiliyorlar? Ve bu sorunun Türkiye’deki Kürt sorunu ile ne alâkası var?
İlk sorunun yanıtını bölgenin ekonomik-politik arka planında bulabiliriz. Güney Kürdistan son yıllarda Türkiye sermayesi için muazzam bir »Eldorado«ya dönüştü. Yabancı yatırımlar listesinde, hem de Britanya’nın iki katı yatırımla birinci olan Türkiye için Güney Kürdistan 11 milyar Dolarlık ihracatla Almanya’dan sonra ikinci büyük ihracat pazarı hâline geldi. İnşaat sektörünün yüzde 75’ini, enerji sektörünün ise yüzde onunu elinde tutan Türk şirketleri, Güney Kürdistan’ın altyapısını kuran hakim sermaye konumundalar.
»Enerji« Türkiye sermayesi için anahtar sözcük. Çünkü dünyanın en büyük 3. petrol ve 10. doğalgaz rezervlerine sahip olan Irak’ın enerji kaynaklarının yaklaşık yüzde 20’si Güney Kürdistan’da. Oradaki petrol rezervinin 45 milyar varil olduğu tahmin ediliyor. Basın, planlar gerçekleştirilirse, 4 yıl içerisinde günde 1 milyon varil petrol çıkartılacağını bildiriyor. Bu da bugünkü WTI fiyatlarıyla yaklaşık 33 milyar Dolar yıllık gelire eşit. Sadece Pet Holding, Genel Enerji ve Türkerler Holding’in şimdiye kadar milyarlarca dolarlık yatırım yaptıkları biliniyor. Sadece bu değil: BOTAŞ’ın TPAO ve Shell ile 2008’de yaptığı boru hattı sözleşmesi bir yana, 15 Ekim 2009’da imzalanan bir enerji antlaşmasına göre, yılda 10-12 milyar metreküp Irak doğalgazının Avrupa’ya nakledilmesi planlanıyor.
Ancak temel sorun »nakliyat«. Kerkük-Yumurtalık boru hattı hedeflenen kapasiteleri taşıyabilecek kapsamda değil. Enerji tekellerinin araştırmalarına göre en ucuz ve en cazip nakliyat, Kuzey Suriye’den Akdeniz’e ulaşacak bir boru hattı sayesinde sağlanacak. Bunun ise Türkiye açısından değeri paha biçilemez ölçüde. Çünkü hem devasa enerji açığını ucuza kapatma, hem nakliyat ve dağıtımdan nemalanma, hem de enerji dağıtım merkezi olarak vazgeçilmez stratejik önem kazanma fırsatına kavuşacak, bölgedeki enerji kaynakları üzerindeki belirleyici aktörlerden birisi olabilecektir.
İstikrarsızlıklar bölgesindeki petrol ve doğalgaz kaynaklarının NATO üyesi, yüksek askerî yetilere sahip bir »bölge gücünün« kontrolü altında olması, tüm çelişkilerine rağmen ABD, AB ve Körfez İşbirliği Ülkeleri’nin stratejik çıkarlarıyla uyuşmakta; bu çıkarlar da Barzani yönetiminin, daha doğrusu Kürt burjuvazisinin çıkarlarıyla örtüşmektedir. Bu ortak çıkarlara ters düşen olgu ise, Suriye Kürtlerinin özerklik çabalarıdır.
Buradan çıkaracağımız ilk sonuç, Kürt milliyetçilerinin Barzani’yi destekleme suretiyle emperyalist güçlerin ekonomik çıkarlarını savunuyor olmalarıdır. Devamını haftaya irdeleyelim...