Perşembe günü
bianet.org sitesinde BDP dışındaki Kürt örgütlerinin görüşlerine yer veren bir
haber yer aldı. Haberde »Kürt parti ve
örgütlerinin genel olarak yeni çözüm sürecini destekledikleri« vurgusu göz
çarpıyor. Ama her zaman »şeytan detayda gizli« olduğundan, bize de »Kürt«
milliyetçilerinin sürecin neresinde durduklarını görebilme fırsatını veriyor.
Elbette tek bir
haberle sağlıklı bir analiz yapılamaz. O nedenle bu örgütlerin kamuda bilinen
görüşlerinden hareket etmek gerekiyor. Bu arada, konunun bir köşe yazısı
kapsamında ele alınmasının yeterli olamayacağını belirterek, bir kaç hafta
boyunca konuya değineceğimizi vurgulayalım ve lafı uzatmadan konuyu irdelemeye
başlayalım.
Bianet’in
görüşlerine başvurduğu örgütlerin tek ortak yanı BDP karşıtlığı değil. Hepsi
Kürt sorununun nihaî çözümünün ya bir »federasyon« ya da bağımsız bir Kürt
»ulus devleti« ile olanaklı olduğu görüşünde birleşiyor. Bu açıdan bu örgütleri
»Kürt milliyetçileri« başlığı altında toplamak doğru olacak.
En başta
paradoks bir görüngüye değinmeliyiz: Gerek Kürd milliyetçileri, gerekse de
Türkiye egemenleri Güney Kürdistan ve Barzani yönetimi konusunda aynı pozisyonda
duruyorlar. Uzlaşmaz bir karşıtlıkla karakterize edilebilecek her iki taraf da
»Kürdistan Bölge Yönetimi«nin Irak’tan ayrılarak, »bağımsızlığını« ilân etme
adımlarını destekliyor.
Hadi, Kürd
milliyetçilerinin bu pozisyonu anlaşılabilirdir diyelim. Peki, nasıl oluyor da,
»Kürdistan« adını duyduğunda tüyleri diken diken olan Türkiye egemenleri, Kürt
milliyetçileri ile aynı noktada birleşebiliyorlar? Ve bu sorunun Türkiye’deki
Kürt sorunu ile ne alâkası var?
İlk sorunun
yanıtını bölgenin ekonomik-politik arka planında bulabiliriz. Güney Kürdistan
son yıllarda Türkiye sermayesi için muazzam bir »Eldorado«ya dönüştü. Yabancı
yatırımlar listesinde, hem de Britanya’nın iki katı yatırımla birinci olan
Türkiye için Güney Kürdistan 11 milyar Dolarlık ihracatla Almanya’dan sonra
ikinci büyük ihracat pazarı hâline geldi. İnşaat sektörünün yüzde 75’ini,
enerji sektörünün ise yüzde onunu elinde tutan Türk şirketleri, Güney
Kürdistan’ın altyapısını kuran hakim sermaye konumundalar.
»Enerji« Türkiye
sermayesi için anahtar sözcük. Çünkü dünyanın en büyük 3. petrol ve 10.
doğalgaz rezervlerine sahip olan Irak’ın enerji kaynaklarının yaklaşık yüzde
20’si Güney Kürdistan’da. Oradaki petrol rezervinin 45 milyar varil olduğu
tahmin ediliyor. Basın, planlar gerçekleştirilirse, 4 yıl içerisinde günde 1
milyon varil petrol çıkartılacağını bildiriyor. Bu da bugünkü WTI fiyatlarıyla
yaklaşık 33 milyar Dolar yıllık gelire eşit. Sadece Pet Holding, Genel Enerji
ve Türkerler Holding’in şimdiye kadar milyarlarca dolarlık yatırım yaptıkları
biliniyor. Sadece bu değil: BOTAŞ’ın TPAO ve Shell ile 2008’de yaptığı boru
hattı sözleşmesi bir yana, 15 Ekim 2009’da imzalanan bir enerji antlaşmasına
göre, yılda 10-12 milyar metreküp Irak doğalgazının Avrupa’ya nakledilmesi
planlanıyor.
Ancak temel
sorun »nakliyat«. Kerkük-Yumurtalık boru hattı hedeflenen kapasiteleri
taşıyabilecek kapsamda değil. Enerji tekellerinin araştırmalarına göre en ucuz
ve en cazip nakliyat, Kuzey Suriye’den Akdeniz’e ulaşacak bir boru hattı
sayesinde sağlanacak. Bunun ise Türkiye açısından değeri paha biçilemez ölçüde.
Çünkü hem devasa enerji açığını ucuza kapatma, hem nakliyat ve dağıtımdan
nemalanma, hem de enerji dağıtım merkezi olarak vazgeçilmez stratejik önem
kazanma fırsatına kavuşacak, bölgedeki enerji kaynakları üzerindeki belirleyici
aktörlerden birisi olabilecektir.
İstikrarsızlıklar
bölgesindeki petrol ve doğalgaz kaynaklarının NATO üyesi, yüksek askerî
yetilere sahip bir »bölge gücünün« kontrolü altında olması, tüm çelişkilerine
rağmen ABD, AB ve Körfez İşbirliği Ülkeleri’nin stratejik çıkarlarıyla
uyuşmakta; bu çıkarlar da Barzani yönetiminin, daha doğrusu Kürt burjuvazisinin
çıkarlarıyla örtüşmektedir. Bu ortak çıkarlara ters düşen olgu ise, Suriye
Kürtlerinin özerklik çabalarıdır.
Buradan
çıkaracağımız ilk sonuç, Kürt milliyetçilerinin Barzani’yi destekleme suretiyle
emperyalist güçlerin ekonomik çıkarlarını savunuyor olmalarıdır. Devamını haftaya
irdeleyelim...