31 Ara 2016

Mesele insan kalabilmek gülüm...

Kan, gözyaşı, ölüm ve yıkım dolu bir yılı daha geride bırakıyoruz, yitirdiğimiz onca canın acısını dindirememişken henüz. Gelen gideni aratacak kaygısıyla 2017’ye bakıyor, savaş ateşinin, kanser hücreleri misali, her yeri çürüteceği düşüncesiyle ürperiyoruz. Hiç şüphe yok; karanlık, hem de kapkaranlık zamanlardan geçiyor, kan denizlerinde boğuşuyoruz. Haramilerin saltanatı ebediyen sürecekmiş gibi görünüyor gözümüze. Korku ve nefretin etrafımızı sardığı bugünlerde, körüklenen kör düşmanlıkların zehirli atmosferinin hakim olduğu derin kuyularda gibi hissediyoruz kendimizi.

Savaş Avrupa’da!

Artık hiç şüphe yok: savaş Avrupa’da! İkinci Dünya Paylaşım Savaşı sonrasında »barış coğrafyası« olduğu iddia edilen Avrupa, emperyalist yayılmacılığın ve kapitalist sömürünün sonuçlarını artık doğrudan kendi merkezlerinde yaşamaya başladı. Paris’te, Nice’de, Zürih’te veya Berlin’de terör eylemlerini kimin, hangi örgüt adına gerçekleştirdiği önemli değildir. Önemli olan, bu terör eylemlerine yol açan nedenlerdir. Terör eylemi bir sonuçtur ve nedeni ortadan kaldırılmadan son bulmayacaktır.

10 Ara 2016

Merkel sağ popülizme mi kayıyor?

Dikkatli okur hemen, »ne zaman uzaklaştı ki?« diyecektir. Dünyanın her kapitalist ülkesinde olduğu gibi, sermaye ve siyasî temsilcileri ne zaman krizlerle karşı karşıya kalsalar, can simidi olarak gördükleri milliyetçi ve ayrımcı söyleme sarılırlar. Sınıflı toplumların kaçınılmaz gerçeği olan toplumsal bölünmüşlük ve küçük burjuva katmanların korkak ruh hâli, her defasında toplumsal, iktisadî ve siyasî sorunların gerçek nedenlerinin üstünü örtmeye, asıl sorumlular olan egemen sınıfları kurtarmaya yarayan liyakatli araçlardır.

5 Ara 2016

ABD Seçimleri: Brexit’in ardından ikinci darbe mi?

Tüm öngörüler yanlış çıktı. Bu satırların yazarı da beklentisinde yanıldı. Anketler Hillary Clinton’un kazanacağını öngörüyordu ve »şeytanlaştırılmış« Donald Trump’ın şansı olmadığını iddia ediyorlardı. Ancak, nasıl Brexit kararı konusunda öngörülenin tersi olduysa, ABD başkanlık seçimlerinde de Clinton yerine Trump seçildi. Seçimin hemen sonrasında ise gene bazı iddialar ileri sürülmekte: »kızgın beyaz işçi sınıfı faşizmi seçti«; »eğitimsiz kesimler ABD’nin ve dolayısıyla dünyanın geleceğini tehlikeye attılar«; »dünya şokta«, »ABD’ne artık güvenilemeyecek« vs. Bu iddiaların ve tespitlerin de yanılgı olduklarını söylemek mümkün. En başta, »kızgın beyaz işçi sınıfının faşizmi seçmiş« olduğu iddiasının, 1933 Almanya’sı için ileri sürülenlerde olduğu gibi, bir efsaneden ibaret olduğunu vurgulamak gerekiyor. Faşizm her zaman güçlü olanlara karşı çıkmak yerine, kriz dönemlerinde daha yoksul olanlara tekme atan küçük burjuva orta katmanlar tarafından taşınır. Yoksullaşma korkuları, refah şovenizmi ve toplumsal bölünmedir, küçük burjuva orta katmanları ırkçılaştıran, faşistleştiren ve ayrımcı söylemlerin peşinden gitmesini sağlayan. ABD başkanlık seçimleri sonuçları Trump’ın en fazla oyu gelir düzeyi ortalamanın üzerinde olan kesimlerden aldığını gösteriyor. Yoksullar, düşük gelirlilerden değil. Bu gerçek, işçi sınıfının »faşizmi seçtiği« iddiasını baştan çürütüyor.

26 Kas 2016

Kıymet-i harbiyesi olmayan işler

Erdoğan haklı: AP’nun aldığı müzakereleri dondurma kararının herhangi bir kıymet-i harbiyesi yok. Aslına bakılırsa alınan »karar« AB Komisyonuna yönelik bir öneri, yani Komisyonun alacağı kararlar için bağlayıcı değil. Gene de siyasî değeri iki taraf için yüksek. AKP rejimi bağlayıcılığı olmayan parlamento önerisini, »Avrupa bizi istemiyor« retoriği ile AB’ni günah keçisi gösterip, kendi çıkarlarını kollamak ve asıl ihtilafların üstünü örtmek için kullanacak. F. Alman emperyalizminin patronajı altındaki AB ise, öneriyi yeni bir »şartlı rehin« olarak AKP rejimine yönelik dayatmalarını güçlendirmek için kullanacak ve aynı zamanda Türkiye’deki diktatörlük sürecine karşı tepki gösteren Avrupa demokratik kamuoyunu »demokratikleşme için yaptırımlar« görüntüsüyle rahatlatacak, AKP ile işbirliği nedeniyle AB hükümetlerine yönelik tepkileri zararsız bir yöne kanalize edebilecek.

18 Kas 2016

Çelişkiler derinleşiyor

ABD Başkanlık Seçiminin sonuçları, emperyalist güçler arasındaki çelişkileri derinleştirmeye devam ediyor. Bununla birlikte, F. Alman emperyalizmi Avrupa’yı giderek daha iyi kontrolü altına alma ve »düzen kurucu dünya gücü« seviyesine yükselme planlarına ivme katıyor. Emperyalist güçler arasında karmaşıklaşarak büyüyen, örtüşen ve çelişen çıkarlar yumağı, eşik ülkelerindeki işbirlikçi rejimleri »ya ABD, ya F. Almanya« ikilemine zorluyor. Bu durum aynı zamanda eşik ülkelerindeki güç ilişkilerini sarsıyor ve işbirlikçi rejimleri, iktidarlarını daha otoriter, hatta faşizan yöntemlerle güvence altına alma arayışlarına itiyor.

14 Kas 2016

Şimdi ne yapmalı?

Tahmin edildiği gibi 12 Kasım Köln mitinginin yol açtığı tartışmaların harareti düşmüyor. Bugün yayınladığımız »12 Kasım mitingi ve Öcalan bayrakları« başlıklı yazının okunma sayıları ve yapılan yorumlar, kanayan bir yaraya parmak bastığımızı kanıtlıyor. Bu durum, Alevi olsun olmasın, bir çok devrimci-demokrat insanı kaygılandırıyor, Alevi ve Kürt düşmanı provokasyonların tehlikesini artırıyor ve soğukkanlı, esasa yönelik tartışmayı zorluyor. O nedenle şimdi »ne yapmalı« sorusuna yanıt aramak gerekiyor.

12 Kasım mitingi ve Öcalan bayrakları

AABF’nin »öncülüğünde« düzenlenen 12 Kasım 2016 Köln mitingi eteklerdeki taşların düşürülmesine vesile oldu. O açıdan »hayırlı« bir sonucu var diyebiliriz. Miting önümüzdeki dönemde daha geniş tartışmalara yol açacaktır, ancak sorunu sadece »bir kaç yönetici« veya »kendini bilmez gençlerin bayrak ısrarı« çerçevesinde bırakırsak, asıl meselenin gün yüzüne çıkmasına yardımcı olamayız. O nedenle yol ayrımına gelinen bugünde bazı soruları açıkça sormak ve net yanıtlar vermek gerekmektedir.

Brexit sonrası AB’nin geleceği üzerine

Britanya halkları sağ popülist ve ırkçı söylemlerin zirve yaptığı bir tartışma sürecinden sonra AB üyeliğinden çıkılması lehine oy kullandılar. Burjuva medyası bu sonucu »milliyetçiliğin« bir zaferi olarak eleştirdi. Avrupa’nın reformist solu ise, çoktan neoliberal cephenin parçası olan sosyaldemokrasi ile aynı çizgide, Britanya’nın AB’nden çıkmasının »sosyal Avrupa« mücadelesini zayıflatacağını iddia ediyor. Hatta burjuvazinin demagojik söylemi olan »Britanya’nın ayrılması İslam düşmanı, ırkçı, milliyetçi ve aşılmış olan ulus devletçi yaklaşımların sonucudur« safsatasını tekrarlıyor.

»15 Temmuz« ve Avrupa

Darbe girişimi ve sonrasına Avrupalı emperyalist güçlerin yaklaşımı
Eylül 2016 itibariyle azalmış olsa da, son aylarda Avrupa’daki burjuva medyası neredeyse her gün Türkiye ile yatıp kalkıyor, manşetlerinde sürekli Türkiye ile ilgili haberler yer alıyor, hatta kimi günler iki veya üç haber aynı anda sayfalarda ve ekranlarda yer buluyordu. Görünüşte burjuva medyasının AKP rejimini ve bilhassa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef tahtasına oturtuyordu. Özellikle F. Almanya’daki burjuva medyası Türkiye’deki gelişmelere son derece sert eleştirilerle yaklaşıyor, ama aynı zamanda da Türkiye’nin oynadığı »anahtar role« dikkat çekiyordu. Siyaset arenasında da benzer bir durum söz konusu. Bugün dahi Avrupa’nın çeşitli ülkelerinin yöneticileri AKP hükümetini eleştiriyor, uygulamalarının »demokrasiye zarar verdiğini« söylüyor, Erdoğan’ın »diktatörleştiğine« dikkat çekiyorlar.

Trump’ın gölgesi

12 Kasım 2016
Başkanlık seçimlerinde H. Clinton’un seçileceğini öngören tüm tahminler yanıldı – bu satırların yazarı da. Şimdi ise sosyal medyadan burjuva medyasına felaket senaryoları yazılıyor, işçi sınıfının »faşizmi tercih ettiği«, »cahillerin saltanatının kurulduğu« veya »ABD dış politikasında belirsizliğin arttığı« iddia ediliyor. Kimi naif Kürt miliyetçisi ise, Trump’ın »Kürtlere yardım edeceği« hayallerine kapılıyor.

HDK Almanya

5 Kasım 2016
Yarın Frankfurt kentinde HDK Almanya Kuruluş Kongresi yapılıyor. Çeşitli kent ve bölgelerde gerçekleştirilen kongreler sonrasında, Avrupa çapında ortaklaşmanın, yani HDK Avrupa’nın kuruluşunun bir önceki durağı olacak bu kongre. Bugüne kadarki eylem birlikleri, platformlar, meclisler gibi oluşumlarda elde edilen deneyimler ışığında daha ileri bir adım olacağından şüphe yok. Her ne kadar bazı Türkiyeli kurumlar »gözlemci« statüsünde kalmayı yeğleseler de, »kervan yolda dizilir« mantığı ile genişlemeye çaba göstermek gerekecek.

28 Eki 2016

»Cihatçı Enternasyonal«

Uluslararası ilişkiler uzmanı ve F. Alman barış hareketinin önde gelen isimlerinden Werner Ruf hoca, uzun zamandır bir »Cihatçı Enternasyonal« oluştuğuna ve bu yapının emperyalist müdahalelerle daha da güçlendirildiğine dikkat çekiyor. Ve devrimci güçleri, özgürlük hareketlerini uyarıyor: »Musul düşse bile, bataklık kurutulmuş sayılmaz!«.

21 Eki 2016

Hillary Clinton’un gölgesi altında...

Burjuva basınında yer alan yorumlara bakılırsa, Hillary Rodham Clinton’un ABD başkanı seçilmesinin önünde hiç bir engel kalmadı. F. Almanya’nın en muhafazakâr kesimleri bile, ırkçı yaklaşımları, militarist saldırganlığı ve sermaye yanlısı politikalarıyla kendilerine çok yakın olan Donald Trump’ın yenilmesini istiyorlar. Sanki tüm burjuva güçleri, hatta önde gelen Cumhuriyetçiler dahi, Cumhuriyetçi Parti’nin başarısız olması için birleşmişler gibi. Neden acaba?

8 Eki 2016

Avrupa’nın militarize sınır koruması

Geçen Perşembe günü, kısa adıyla »Frontex« olarak tanınan »Avrupa Sınır ve Sahil Güvenliği« kurumu yeni sorumluluklarıyla güçlendirilerek yeni görevine başladı. Aslına bakılırsa kurumun adını »Avrupa göçmenler ve mültecilerle mücadele ve geri püskürtme kurumu« olarak değiştirseler, çok daha dürüst olurlardı. Çünkü buradaki temel amaç, AB politikalarının militaristleştirilmesinin yanı sıra, Avrupa’yı dünyanın lanetlilerinden korumak, görünmez duvarları daha da yükseltmek, refah şovenizmiyle zehirlenmiş müreffeh Avrupa toplumlarını yoksul akınlarından koruyor görünmek. Frontex bundan itibaren sadece sınırları »korumayacak«, aynı zamanda sınır dışı etme işlemlerini »gerekli görülen her araçla« yapabilecek.

23 Eyl 2016

»Fırat Kalkanı«, cihatçılar ve F. Alman yardımı


F. Almanya-Türkiye ilişkilerindeki »limonî« durum kimi liberal görüşe göre, F. Almanya’nın »Erdoğan karşıtlığı« ile alakalı ve bu nedenle F. Almanya’nın patronajı altındaki AB, Türkiye’deki gelişmelerden »hoşnut değil«. Bu da AB’nin Türkiye’deki demokratikleşme çabaları için önemli bir »partner« olacağının gerekçesi. Benzer yaklaşımlar Kürt kamuoyunda da görülebiliyor. Önceki yazılarımızda bunun yanlış olduğunu, aksine F. Alman emperyalizminin AKP rejiminin en önemli destekçilerinden biri olduğunu vurgulamıştık. Bunun altını bir veriyle daha çizelim.

16 Eyl 2016

Sağ popülizmin gösterdiği gerçek

Yarın Berlin’de Senato seçimleri yapılacak. Eyalet-Kent Berlin’deki seçim sonuçları önümüzdeki haftanın siyasî tartışmalarını belirleyecek. Irkçı AFD partisinin Berlin Senatosu’na girmesi (tahminler yüzde 15 civarında oy oranı öngörüyor), önceki seçimlerden sonra olduğu gibi burjuva medyasının Merkel’in mülteci politikasını ve F. Hükümetin çizgisini yeterince »Alman« olmadığı için eleştirmesine, AfD seçmenlerinin aslında haklı olduklarını ve korkularının ciddiye alınmasını vurgulamasına gerekçe olacak. Sol cenahta ise hükümet ortağı olunup-olunması tartışmaları yeniden alevlenecek. Kısacası, »aynı tas, aynı hamam« devam edecek.

11 Eyl 2016

Avrupa’nın siyasî haritası değişiyor mu?

Can Dündar son yazısında Avrupa ile ilgili bazı kehanetlerde bulunmuş: F. Almanya’daki son eyalet parlamentosu seçiminde AfD denilen ırkçı partinin aldığı yüksek oya bakarak, »21. Yüzyıl’ın ›Manifesto‹su şöyle başlayacak: ›Avrupa’nın başında bir hayalet dolaşıyor: Faşizm hayaleti...‹« tespitinde bulunarak, Suriye’nin Avrupa’nın siyasî haritasını değiştirdiğini ileri sürüyor. Bu liberal bakış açısı hayli yaygın olduğundan, Dündar’ın iddiaları irdelenmeye değer.

2 Eyl 2016

F. Alman emperyalizminin »sempatisi«

Türkiye aylardan beri F. Alman medyasının gündeminden düşmüyor. Yaklaşımların hayli çelişkili olduğu da gözden kaçmıyor. Çünkü F. Alman burjuva medyası ve politikacılar AKP rejimine, ama bilhassa Erdoğan’a son derece eleştirel yaklaşırlarken, F. Hükümet gerek pratiğiyle, gerekse de söylemleriyle »silah kardeşinin« yanında olduğunu gösteriyor. Aslında bu çelişki gibi görünen, bir çelişki değil, F. Alman emperyalizminin devlet aklının ifadesidir.

26 Ağu 2016

Maceraperestin sonu iyi olmaz!

 Son haftaların gelişmeleri, içeride mutabakat sağlayan ve dışarıda mutabakat yenileyen AKP rejiminin Suriye’deki maceraperestliğinin arka planı bir kez daha »hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını« kanıtlıyor. Bu arka planı görebilmek için, salt görüngülere ve söylemlere dayanan analizlerden daha fazlası gereklidir. Kaldı ki böylesi analizler, gerçek resmi görmemizi engelleyeceği kadar, mücadelenin yönünü şaşırtabilir.

19 Ağu 2016

Akıllanmıyorlar!

Burjuvazi ve siyasî temsilcileri sahiden çok tutarlılar. Tüm gerçekleri gözlerine soksanız da akıllanmıyorlar! Bu gidişle akıllanmayacaklar da, ta ki ezilen ve sömürülen sınıflar onlara dünyanın kaç bucak olduğunu gösterene dek. Kelle koltukta haber peşinde koşanlara, gerçekleri gün yüzüne çıkarmak için yaşamlarını ortaya koyanlara, bombalamalarla, yargısız infazlarla boyun eğdirilemeyen özgür basın emekçilerine, aynı yöntemleri tekrar tekrar deneseniz de, diz çöktüremeyeceğinizi ne zaman anlayacaksınız? Özgür Gündem’i kapatarak, güneşi balçıkla sıvayacağınızı zannediyorsanız, avucunuzu yalarsınız!

5 Ağu 2016

F. Almanya ve Gülen hareketi

15 Temmuz darbe girişiminin ardından Gülen hareketi »baş terörist« ilân edildi. Aslına bakılırsa bu şekilde komünistlerin, sosyalistlerin ve diğer bir çok kesimin yıllardan beri Gülen hareketi hakkında söyledikleri, araştırmacı yazarların yazdıkları resmen teyit edilmiş oldu. Ancak aradaki fark, resmi ağızların »kandırıldık« söylemiyle bu faşist-ırkçı-tetikçi hareketin ender rastlanan bir cinai enerji ile örgütlenmesindeki sorumluluğu gizleme çabasıdır. Devlet kurumlarının ve egemenlerin oluru olmadan böylesine yaygın bir örgütlenme ağı olanaksız olurdu.

2 Ağu 2016

»Ankara’nın beşinci kolu«

Avrupa’daki burjuva medyasının baş gündemi Türkiye olmaya devam ediyor. 15 Temmuz darbe girişiminden ve ardından başlatılan süreçten bu yana istisnasız tüm medya araçları Türkiye’deki gelişmeleri sürekli manşetten vermekte, okur yorumlarını genişçe yayımlamakta ve özellikle internette dikkat çeken analizleri sayfalarına taşımaktalar. Temel tandansın Türkiye’deki otoriter uygulamalardan duyulan derin kaygılar olduğu ve kamuoyu algısına bu şekilde »uzak durulması gereken bir Türkiye« resminin yerleştirildiği söylenebilir.

30 Tem 2016

NATO’da çatlak mı var?


Savaş aygıtı NATO’nun, ittifakın ikinci büyük ordusuna sahip üyesi olan ve AB ile stratejik işbirliğini devam ettiren Türkiye’de gerçekleşen darbe girişimi ve ardından tüm şiddeti ile başlatılan kontrdarbeyi salt ülkenin iç dinamikleri ve iktidar mücadelesi ile açıklamaya çalışmak, naif bir çaba olur. 15 Temmuz’u ve ardıl sürecini 2013’de Katar’daki yönetim değişikliği ve Mısır’daki Sisi darbesi ile bağlantılı olarak ele aldığımızda, gelişmelerin asıl arka planını daha iyi görebiliriz.

23 Tem 2016

Olağanüstü olağan hâl

Alman barış hareketinin emektarlarından Werner Ruf hoca hep derdi: »Her olumsuzluğun içinde olumlu bir yan bulunur« diye. Sahiden de, Türkiye’deki darbe girişimi ve ardından açıklanan OHAL uygulaması bir çok şeyi göstermeye yardımcı oldu. En başta Avrupa’daki burjuva medyasının, o »kaliteli gazeteciliğinin« aslında dezenformatif amaçlara hizmet eden, manipülatif, sermaye çıkarlarını kollayan, ikiyüzlü, egemenlerin açıklamalarını sorgulamadan haber yapan ucuz gazetecilikten ibaret olduğunu ortaya çıkardı – elbette görene.

17 Tem 2016

Darbe girişimi: »acemice« mi, »Erdoğan için« mi?

Türkiye’deki karışık bir geceyi aydınlatma denemesi
Türkiye’de 15 Temmuz’u 16 Temmuz 2016’ya bağlayan gece olağanüstü, kafa karıştırıcı ve ürkütücüydü. Sorumluları »Yurtta Sulh Konseyi« adını kullanan darbeci generallerdi. 260’dan fazla insanın yaşamına mal olan darbe girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı ve basitçe, sadece Türkiye’ye bakarak yanıtlanamayacak bir takım sorulara neden oldu.

15 Tem 2016

Kapkara »Beyaz Kitap«

Burjuvazinin klasik becerisidir: aka kara, iyiye kötü der. İnsanlığın, özellikle işçi sınıfının on yıllar süren mücadelerle elde ettiği kazanımları geriye alırken, bundan »reform« diye bahseder, her türlü kavramın içini boşaltır, demagojik içeriği ile doldurur. Bugün bunun örneğini F. Alman emperyalizminin »Federal Ordu İçin Beyaz Kitap« denilen, ama içi beyazdan çok kapkara karabasanla dolu siyaset belgesinde görebiliyoruz.

8 Tem 2016

NATO’nun ikili stratejisi

Dün Varşova’da başlayan NATO zirvesinin ana konusu Rusya. Zaten zirvenin ertesinde de NATO-Rusya-Konseyinin toplantısı yapılacak. Görüldüğü kadarıyla NATO Rusya’ya karşı bir ikili strateji peşinde. Bu projenin mimarı ise F. Almanya. F. Alman emperyalizmi Soğuk Savaş dönemindeki deneyimlerine dayanarak, NATO’yu Avrupa’da »hem savunma yeteneklerini artıran, hem de diyalog ve işbirliği teklifleri öneren« bir çizgiye oturtmayı amaçlıyor. »Diyalog ve işbirliği tekliflerinin« adresi elbette Rusya.

6 Tem 2016

»Değerli yalnızlıktan« stratejik zorunluluklara

Türkiye’nin zikzaklı Ortadoğu politikalarının arka planı üzerine
Türkiye’nin dış politikasını yakından izleyenler, köşe taşları »stratejik derinlik«, »sıfır sorun politikası«, »değerli yalnızlık« ve nihâyetinde »hasar sınırlama« olarak nitelendirilebilecek dış politika sürecinin fiyasko ile sonuçlandığı konusunda hemfikirler. Kimi liberal ve sol-liberal kesimler ile – bilhassa Suriye’deki son gelişmeler çerçevesinde – Kürt milliyetçileri ise, AKP’den »kurtulma« ümitlerini, rejimin ihtilaflı olma görüntüsünü verdiği ABD ve AB emperyalizmlerine bağlamış durumdalar – sanki emperyalizmin kucağında temel bir değişim olacakmış gibi.

3 Tem 2016

Türkiye ve İsrail: İkiz kardeşler

Hafta başından beri Türkiye-İsrail ilişkilerinde »normalleşmeye« dönülmesi üzerine hayli yazıldı-çizildi. Aslında bu süreç derinlikli bir analizi hak ediyor, ama köşe yazısında bunu yapamayacağımıza göre, bazı anımsatmalarla arka plana ışık tutmaya çalışalım.

24 Haz 2016

AB ile »Sosyal Avrupa« boş bir hayal

Britanyalılar kararlarını verdiler: AB üyeliğinden çıkıyorlar. Britanyalıların verdiği kararın etkileri şüphesiz büyük olacak. Türkiye’nin AB üyesi olup olmayacağı tartışılırken, şimdi »AB’nin geleceği var mı, yok mu?« sorusu gündeme oturdu. Gerçekten de asıl yakıcı olan soru bu, kendisini oldum olası »yaşlı kıtaya« ait görmeyen Britanya’nın üye kalması veya ayrılması değil.

F. Alman emperyalizminin Tatar kartı

Rusya ile olan ilişkiler hem emperyalist güçler arasındaki, hem de emperyalist merkezlerdeki farklı sermaye fraksiyonları arasındaki çıkar çelişkilerini gün yüzüne çıkarıyor. Rusya doğalgazına olan bağımlılık derecesi ilişkilerin yönünü beliriyor. ABD emperyalizmi »Wolfowitz Doktrini« çerçevesinde Rusya’yı kuşatma politikasını sertleştirirken, Avrupa’nın en gerici ve en saldırgan gücü hâline gelen F. Alman emperyalizmi, Rusya ile olan ilişkilerini ikili bir çizgide şekillendirmek zorunda kalıyor.

17 Haz 2016

Alman-Türk kayıkçı dövüşü

Siyasî tartışmalardaki kavgaların asıl amacı gizleyen göstermelik olduklarını vurgulamak için »kayıkçı dövüşü« tanımının kullanıldığı biliniyor. Bir zamanların İstanbul kayıkçılarının uyguladıkları bu üç kâğıdı bugünün metropollerinde de görmek olanaklı: Aralarında düzmece bir kavga çıkaran yankesicilerin kendilerini ayırmaya çalışanları ve kavgayı izleyenleri soymak için kullandıkları bir taktik olarak.

3 Haz 2016

»Soykırım, soykırımdır!«

Federal Parlamento – nihâyet – Ermeni soykırımını ve Almanya’nın sorumluluğunu kabul eden önergeyi oy çokluğu ile kabul etti. Dışişleri Komisyonu Sözcüsünün »Soykırım, soykırımdır!« sözü, güne damgasını vurdu. Peki, F. Parlamento bu önergeyi soykırımın 100. yılında veya yıldönümü kabul edilen 24 Nisan’da değil de, neden şimdi, tam da Türkiye ile mülteci anlaşmasının tartışılır olduğu bir dönemde kabul etti? Ve bunun sonuçları ne olacak?

27 May 2016

Alman-Türk kaygı tiyatrosu

F. Alman şansölyesi Merkel’in hafta başında yaptığı Türkiye ziyareti, kamuoyuna yönelik kaygı tiyatrosu rezaletini bir kez daha gün yüzüne çıkardı. »Vize muafiyeti«, »laiklik«, »Geri Kabul Anlaşması«, »Terörle Mücadele Yasası« gibi konularda »kaygılar« dile getirildi, Türk tarafı geleneksel »AB yegâne seçenek değil« çıkışını yaptı, burjuva medyası da »aman anlaşma bozulmasın« kaygılarını haberlerine taşıdı. Peki, sonuç? Yola aynen devam.

26 May 2016

İnce çelişkiler

ABD ve F. Alman emperyalizmlerinin Rusya ve Çin çelişkileri üzerine
2016 Mart’ında Pentagon’un Doğu Avrupa’ya 4.200 asker, 250 tank ve 1.700 araçtan oluşan bir tank tugayını konuşlandırma kararını alması, Avrupa’daki burjuva basınında tartışmalara yol açtı. ABD böylelikle Avrupa’da üçüncü tugayını konuşlandırmış ve nihâyetinde F. Almanya ve İtalya’dakilerle birlikte toplam 69 bin ABD askeri Avrupa’da görev yapıyor olacak. Pentagon aynı zamanda Avrupa’daki askeri harcamalarını dört katına çıkartarak, toplam 3,4 milyar Dolar’a yükseltme kararını aldı. Ayrıca NATO’nun »Response Force« adı verilen roket savunmasındaki asker sayısı 13 binden 40 bine çıkartılacak ve Polonya’da konuşlandırılmış olan çok uluslu kolordu teyakkuz hâline geçirilerek, Rusya sınırlarında nükleer silah kullanımı simülasyonunu yapacak.

21 May 2016

Suudi Arabistan’ın jeopolitik planları

ABD emperyalizminin en sadık taşeronlarından olan Suudi Arabistan, Ortadoğu’daki kanlı ihtilafların teşvikçisi ve cihatçı terör gruplarının en büyük finansörü olarak bölgede uğursuz bir rol oynamaya devam ediyor. Uyguladığı politikalar, körüklediği savaşlar ve teşvik ettiği mezhep çatışmalarıyla Suudi Arabistan’ın Ortadoğu’nun en saldırgan bölge gücü konumuna geldiğini tespit etmek, şüphesiz yanlış olmayacaktır. Salt burjuva medyasından bilgilenen kimi sol-liberal yazar, bu gelişmenin ardında Suudi despotlarının gerici Vâhhabî ideolojilerinin durduğunu ve bölgedeki ihtilaflara sadece mezhep farklılıklarının neden olduğunu iddia ediyorlar.

20 May 2016

Pecunian vilescit!

Bilinen hikâyedir: Roma İmparatoru Vespasian, boşalan devlet kasasını doldurmak için umumî tuvaletlere vergi koyunca, senatörler ve oğlu Titus kararı eleştirirler. Bunun üzerine imparator »pecunia non olet!«, yani »para kokmaz« yanıtını verir. Bu hikâye, paranın kaynağından bağımsız değerini koruduğunu ve egemenler için paranın nereden geldiğinin önemi olmadığını vurgulamak için anlatılır. Ama görüldüğü kadarıyla günümüzün egemenleri »pecunian vilescit!«, yani nakit para kokuyor düşüncesindeler.

13 May 2016

Devrimci tutsaklar ve bir özeleştiri

Bugünlerde F. Almanya’da Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimcilere yönelik olan ve F. Alman Ceza Yasasının 129 a-b maddelerince açılan davalara devam ediliyor. Daha önce yazdığımız gibi, bu madde F. Alman emperyalizminin devrimci güçleri sindirme ve baskı altına alma politikalarının bir aracı. Sadece o da değil: aynı zamanda hem despot rejimlerle işbirliğine dayanan bir dış politika enstrümanı, hem de kendi sınırları içerisindeki devrimcilere karşı kullanılan bir tehdit unsurudur.

7 May 2016

KCK’nin devrimci hamlesi

AB-Türkiye mülteci uzlaşısı, dokunulmazlık şaklabanlığı, vize muafiyeti falan derken, yakında Willy hoca telefon eder diye düşünüyordum. Nitekim sabahın köründe aradı, daha merhaba demeden: »Aklım almıyor« dedi. Ben de, »Ne bekliyodun hocam, rejim AB sayesinde konsolidasyonunu tamamlıyor, ABD de destek çıkı..«, »Yok« dedi, »onu değil, Türkiye devrimci hareketi ile sivil Kürt siyasetini kastediyorum«.

23 Nis 2016

Terör – Emperyalizmin meşum egemenlik aracı

George W. Bush 20 Eylül 2001 tarihinde ABD Kongresinde yaptığı konuşmada, »Teröre karşı savaşımız El Kaide ile başlıyor, ama onunla bitmeyecek. Bu savaş küresel erimi olan her terörist grup bulunana, durdurulana ve yok edilene dek devam edecektir« diyerek, emperyalizmin yeni »büyük anlatısını« ilân ediyordu. Bu »büyük anlatı« son 15 yılın tüm jeostratejik hedefli, uluslararası hukuka aykırı ve eski Ahit’in »iyi« ve »kötü« tanımları üzerine oturtulmuş müdahale savaşlarının (»Haçlı Seferinin«) temel gerekçesi oldu. Dahası, egemen sınıflar ve emperyalist güçler içeriğini stratejik hedeflerine göre keyfi bir biçimde belirledikleri »terör«, »terörizm« ve »terörist« tanımlarıyla, klasik askerî operasyonların yanı sıra gizli servislerin ve özel timlerin yürüttükleri, yargısız infazların, işkence merkezlerinin ve topyekun yok edilmelerin belirgin emareleri olduğu savaşları yaygınlaştırdılar.

ABD-Suudi gerilimi mi?

ABD başkanı Obama’nın Suudi Arabistan’ı ziyaretini sayfalarına taşıyan burjuva basınına bakılırsa, ABD emperyalizmi ile sadık taşeronu arasında ciddi bir gerilim yaşanıyor. İddia şu: »ABD’nin İran ile ilişkilerini geliştirmesi ve 11 Eylül saldırılarından Riyad’ın rolü olduğu iddialarını içeren bir yasa tasarısının ABD Kongresine getirilmesi nedeniyle Suudi despotları 750 milyar Dolarlık fonlarını satma tehdidinde bulunarak, gerilimi artırdılar. Hatta kral Selman’ın Obama’yı bizzat havaalanında karşılamaması, gerilimin derinleşeceğini gösteriyor.« Gerçekten öyle mi?

16 Nis 2016

Devrimci mücadele meşrudur!

Bugün F. Almanya’nın Nürnberg kentinde önemli bir protesto eylemi yapılıyor: F. Alman devletinin bir yıldan beri tecritte tuttuğu ATİK’li devrimcilerin ve tüm politik tutsakların serbest bırakılmasını talep eden bir yürüyüş. Bilindiği gibi, 13 ATİK’li devrimci Avrupalı emperyalist devletlerin AKP rejimiyle işbirliğinde gerçekleştirdikleri bir operasyonla 15 Nisan 2015’de tutuklanmışlardı. 10 ATİK’li devrimci ve 8 Kürt siyasetçisi hâlâ tecritte tutulmaktalar.

8 Nis 2016

Mengene arasında

Etrafını görünür ve görünmez sınırlarla örmeye çalışan Avrupa, tüm zenginliğine ve askerî üstünlüğüne rağmen bir mengene arasına sıkışmış gibi, iki yandan masif bir baskı altında. Bir tarafta savaştan kaçan Afganistanlı, Pakistanlı ve Suriyeli mültecilerin yanı sıra Kuzey Afrika, özellikle Libya üzerinden Avrupa’ya gelmeye hazırlanan Eriteya, Etopya, Güney Sudan, Merkez Afrika Cumhuriyeti, Nijerya ve Somali’deki yoksulların göç tehdidi artarak sürerken, diğer tarafta da ekonomik ve malî krizlerin kara bulutları Avrupa üzerinde toplanmaya başlıyorlar.

F. Alman emperyalizminin Afrika sevdası

Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi CDU’nun genel başkan yardımcısı Armin Laschet, FAZ gazetesine yazdığı bir makalesinde, biraz da hayıflanarak, »Suriye’de Hıristiyanları katleden cihatçı grupları ›muhalifler‹ diyerek destekliyoruz, ama Mali’de aynı cihatçı grupları ›terörist‹ diye kovalıyoruz. Bu saçmalığa bir son vermek lazım« diye yazıyordu. Laschet’i böylesi bir yorumda bulunmaya iten, kuşkusuz aynı zamanda Almanya Katolik Konseyi’nin üyesi olması ve Suriye’deki şiddetin Hıristiyan dünyasında oluşturduğu tepkiydi. Laschet, »bu saçmalığı« eleştireyim derken, istemeden de olsa F. Alman emperyalizminin stratejilerini özetliyordu. Nitekim, bizzat Şansölye Merkel’in tartışmaya müdahalesinin ardından, Laschet ve benzeri kesimlerden gelen eleştiriler kesildi.

1 Nis 2016

»Macar salamı«


Almanya işçi hareketinde yaygın bir deyiş vardır: »Salam taktiği«. Bu metaforla sermayenin ve siyasî temsilciliğinin sendikal mücadeleler ile elde edilen kazanımları fark edilemeyecek şekilde dilim dilim geri alması kastedilmektedir. »Bir dilimden bir şey olmaz« yaklaşımını gösterenlerin belirli bir zaman sonra »salamdan« geriye hiç bir şeyin kalmamasına şaşırmamaları da ima edilir. Sermaye bu şekilde uzun vadeli ve istikrarlı bir şekilde çıkarlarını kollayan adımlar atmaktadır.

27 Mar 2016

AB’nin Türkiye stratejisi

»AB uzun zamandan beri ilk kez ciddi varoluş sorunlarıyla boğuşuyor. Geleneksel olarak kıta Avrupa’sından ziyade, ABD’ne yakın olan Britanya AB üyeliğinden çıkış şantajıyla Federal Almanya karşısındaki pozisyonunu güçlendirmeye çalışıyor. Yunanistan, Portekiz, İtalya ve İspanya borç krizi içinde ve Federal Almanya’nın başarıyla gerçekleştirdiği reform ve tasarruf paketlerini uygulamakla boğuşuyorlarken, Polonya, Litvanya ve Macaristan gibi üye ülkeler, Rusya bizi tehdit ediyor gerekçesiyle ABD’nin politik sularında yüzüyorlar. Aynı zamanda mülteci krizine çözüm olarak AB sınırlarının kapatılmasını ve Schengen Antlaşmasının askıya alınmasını istiyorlar. Bulgaristan, Romanya ve Slovenya’nın yanı sıra Kosova yurttaşlarının serbest dolaşım hakkını kötüye kullanarak kitlesel biçimde zengin AB ülkelerine göç etmeleri ve Britanya, Federal Almanya, Fransa ve Benelüx ülkelerinin sosyal yardım bütçeleri üzerinde baskı oluşturmaları, bu ülkelerde ve Brüksel’de kaygıyla izleniyor. Federal Alman Şansölyesi Merkel’in mülteci krizinde izlediği yanlış politika, diğer AB üyesi ülkeleri, bilhassa Balkan güzergâhı üzerindeki transit ülkelerini tedirgin ediyor. AB, dağılabileceği bir krize doğru hızla ilerliyor.«

25 Mar 2016

Savaş eken, terör biçer!

Son haftaların yüzlerce sivilin yaşamına mal olan terör saldırıları, bir kez daha güvenlik tedbirlerinin olağanüstü biçimde artırılması, demokratik hak ve özgürlüklerin rafa kaldırılması, yasaklamalar, baskı aygıtının güçlendirilmesi ve »teröre karşı mücadele kararlılığının« hep daha yüksek sesle vurgulanmasıyla terör ile başa çıkılamayacağını kanıtlamış oldu. Görünen o ki, sadece ihtilaf bölgelerinde değil, görece refah coğrafyalarında da uzun bir süre daha terör tehdidi altına yaşayacağız.

23 Mar 2016

Mülteciler bahane, fırsat şahane

Toplumsal Özgürlük Gazetesi 4 Aralık 2015 tarihli 16. sayısında yayımlanmıştır
Burjuva ikiyüzlülüğünün »mülteci krizi« diye pazarladığı güncel mülteci trajedisi, güya »demokratik« olan imtiyazlı coğrafyaların nasıl militaristleştirildiğini, bu coğrafyalardaki işçi sınıfının ırkçı propagandalarla nasıl bölünerek saf dışı bırakıldığını ve bizzat, kurumsallaştırılmış insanlık dışı uygulamalarla AB sınırlarında tutulan mülteci kitlelerinin nasıl emperyalist savaşlar için enstrümentalize edildiklerini gösteriyor. Emperyalist savaşlar ve kapitalist sömürü sonucunda oluşmuş 60 milyonu aşkın bir mülteci kitlesinin sadece küçük bir bölümünün Avrupa’ya yönelmiş olmasına rağmen, mülteciler bilinçli olarak emperyalist orduların hedefleri hâline getiriliyorlar.

Emperyalizmin yeni »Marshall-Planı«

Halkın Sesi Gazetesi, 252. sayısında yayımlanmıştır
Eğer 2016’nın ilk altı haftasındaki gelişmeler, bilhassa »Avrupa’dan« demokratikleşme ve refah için destek uman, Irak ve Suriye’deki yangına »itfaiye« gönderileceğini zanneden kimi burjuva demokratını, sol-liberal hayalperesti ve küçük burjuva entelijensiyayı derin uykularından uyandıramadıysa, onlar için yapabileceğimiz bir iyilik kalmamış demektir. Buna karşın her siyasî, toplumsal ve iktisadî gelişmeyi tarihsel koşullar, maddi şartlar, iktidar ve güç ilişkileri ve elbette sınıf çıkarları temelinde değerlendiren sosyalist ve komünistlerin »emperyalizm ile barış olmaz« tespiti ise, bir kez daha çıplak gerçekler ile kanıtlanmıştır.

19 Mar 2016

F. Alman seçimlerinin gösterdiği

Geçen hafta yapılan üç eyalet parlamentosu seçimlerinde açık ırkçı ve giderek faşist karakter kazanan AfD partisinin elde ettiği iki haneli başarılar şaşkın liberalleri ürkütmüşe benziyor. Kimi liberal yorumcu AfD’nin, »fareli köyün kavalcısı« misali, »halkın aklını çeldiğini« yazsa da, biz sermayenin ne dediğine bakalım. Çünkü F. Alman siyasetindeki gelişmeleri en doğru biçimde oradan okumak olanaklı.

12 Mar 2016

Polonya usulü »demokrasi«

Gelişmeler 21. Yüzyıl’ın burjuva demokrasilerinin dayandığı tüm norm ve kuralların içlerinin boşaltıldığı, göstermelik dahi olamayan birer hülle hâline getirildiği ve her türlü burjuva özgürlüğünün »güvenlik« gerekçesiyle rafa kaldırıldığı otoriter rejimler çağı olacağına işaret ediyor. Türkiye gibi emperyalist çıkarların çarpışma noktalarında bulunan ülkelerde faşist diktatörlük koşulları yaratılırken, »demokrasinin beşiği« Avrupa’da toplumsal rıza alan otoriter-neoliberal güvenlik rejimleri inşa ediliyor.

7 Mar 2016

Tüm iktidar baldırı çıplaklara!

Emperyalist-kapitalist dünya sisteminde halkların alternatif birliği olanaklı mıdır?
Demokratik Modernite yazı kurulu 16. sayıda yer alan »Demokratik Ulusun Bedeni« dosyasında öncelikli olarak BM’lere, NATO’ya, G8’e, yani devletlerin sorunu büyüten yapılarına karşı alternatif bir birlik, yani »Dünya Demokratik Konfederalizmi« düşüncesini öne çıkarmayı amaçladıklarını ve bu bağlamda halkların devlet dışı, komünal, sosyalist birlik arayışlarını yorumlayan bir katkı istediklerinde, sunabileceğimiz katkının konunun kapsamı nedeniyle ancak eleştirel bir girizgâh olabileceğini belirtmiştik. Elbette tam kelime anlamında bir »girizgâh« olarak değil, aksine insanlığın ve doğanın yakın gelecekteki var oluşunu olumlu anlamda etkileme potansiyeline sahip ve oluşturulmasının zorunluluğu gün gibi açık olan bir halkların alternatif birliği üzerine gerekli gördüğümüz tartışmaya giriş babında.
YAZININ TAMAMI, DEMOKRATİK MODERNİTE DERGİSİNİN YAYINLANMASINDAN SONRA OKUNABİLİR.

4 Mar 2016

Aptal koyun kasabın bıçağını yalarmış...

Dünyanın en zengin ve en imtiyazlı coğrafyalarından olan Avrupa’daki çoğunluk toplumları, kümese dalan tilkinin korkuttuğu tavuklar misali, panik ataklara kapılıp duruyorlar. Misalde kalacak olursak; canlarına kast eden »tilkinin« mülteciler olduğunu zannediyorlar. Öyle olunca da, kümesin sahibinden, yani canlarına kast eden asıl canavardan medet umuyorlar.

26 Şub 2016

Asalak kapitalizme mülteci ivmesi

60 milyondan fazla mülteci savaşlardan, şiddetten, felaketlerden, yoksulluktan, etnik temizliklerden ve tüm diğer belalardan kurtulmak ve en azından hayatta kalabilmek için yollara düşmüş durumda. İşin kötüsü, bunlar yola çıkabilecek gücü ve parayı bulabilenler. Dünya çapında 1 milyarı aşkın insanın açlık sınırında yaşamak zorunda bırakıldığı ve temiz içme suyuna ulaşamadıkları düşünülürse, 60 milyonun çok küçük bir oran olduğu görülebilir.

19 Şub 2016

Mülteciler ve kapitalist kâr mekanizmaları

AB hükümet ve devlet başkanları zirvesi »mülteci krizini« nasıl çözüp, mülteci »akınlarını« engelleyeceklerini tartışırken, Avrupa sermayesi mülteciler üzerinden kapitalist kâr mekanizmalarının nasıl hızlandırılacağını ve neoliberal uygulamaların nasıl daha kökleştirilebileceğini tartışıyor. Her ne kadar sermaye ve sermayenin siyasî temsilciliği olan hükümetlerin gündemleri farklıymış gibi görünse de, ikisi de birbirini tamamlıyor aslında.

12 Şub 2016

Susmuyor şu cesetler susmuyor...

Olmuyor, susturamıyorlar! Her gün televizyon ekranlarından, gazete sayfalarından, manşetlerden büyük puntolarla kustukları nefretleri, »yok edeceğiz«, »kökünü kazıdık, kazıyacağız« tehditleri yetmiyor işte. Muhtarları, öğretmenleri toplayarak, besili kalemşorlarının sadık havlamalarına çirkin böğürmelerini ekleyerek yaptıkları konuşmalar; cümlelerinin arasından vıcık vıcık egemenin kibri, sömürücünün arsızlığı, ırkçılığın zehri akan bağırtıları da yetmiyor.

11 Şub 2016

Rusya’nın Suriye angajmanının arka planı üzerine

BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi Rusya’nın Suriye iç savaşına müdahil olması ve Suriye hükümetinin isteğiyle askeri operasyonlara başlaması, Türkiye ve dünyadaki ilerici güçler ve barışseverler arasında farklı açılardan yorumlanmakta. Müdahaleyi, Rusya’yı da emperyalist cephe içerisinde görerek, emperyalistler arası kapışma olarak nitelendirenlerden, AKP rejimi ile olan ihtilafı ve Suriye’deki cihatçı çetelere karşı etkin saldırıları nedeniyle Putin sevgisini keşfedenlere kadar geniş bir yelpaze ile karşılaşmak olanaklı.

5 Şub 2016

Yasallık yerine meşruiyet

Geçen haftaki köşe yazısını »AB, AKP rejimini neden desteklemektedir?« sorusu ile bitirmiştik. (Yanıtı için http://kozmopolit-blog.blogspot.com sayfasındaki makalemizi öneririz) Aslına bakılırsa basit gibi görünen bu soru, hem geniş bir yanıt istiyor, hem de ardından yanıtlanması gereken bir çok soruyu da beraberinde getiriyor. Olanaklar ölçüsünde bunlara burada değinmeye çalışacağız.

1 Şub 2016

Despotlarla işbirliği zorunluluğunun dayanılmaz hafifliği*)

AB’nin Türkiye politikası ve Federal Almanya Cumhuriyeti’nin rolü üzerine
Dünya kamuoyunun gözü önünde Türk ordu ve polisinin özel timlerinin Kürt kentlerini kuşattıkları, yerle bir ettikleri, sivilleri – özellikle kadın ve çocukları sokak ortasında infaz ettikleri ve Türkiye egemenlerinin kirli savaşının yeni bir ivme kazandığı günlerde Berlin ve Brüksel’de iki önemli toplantı yapıldı.

29 Oca 2016

AB, AKP’yi neden destekliyor?

Avrupa Parlamentosu Uluslararası Kürt Konferansı 12. kez Brüksel’de gerçekleştirildi, ama Kürt basını haricinde kamuoyunda pek ilgi çekmedi. AP Sol Grubu himayesinde yapılan geleneksel konferansta Kürt temsilcileri ve dostları birbirlerini dinleyip, karşılıklı söylenenleri teyit ettiler. Söylenenlerin, yapılan tespitlerin, ileri sürülen taleplerin hiç birisi yanlış değil. Peki ama sonuç?

22 Oca 2016

Stratejik zorunluluk

Saldırganlığı giderek artan Alman emperyalizmi kronik birikim fazlası krizini hafifletmek, derinleşen sosyal ve ekonomik sorunların faturasını çalışan sınıfların sırtına yüklemek, sömürüyü kökleştirmek amacıyla zaten kırıntıları kalmış sosyal ve demokratik kazanımları ortadan kaldırmak, toplumsal direnç mekanizmalarını kırmak ve dünyanın yeniden emperyalist paylaşımındaki avantajlı konumunu genişletmek için bir dizi stratejik zorunluluğu yerine getirmeye çalışıyor. Bu zorunluluklardan bir tanesi, işbirlikçi ülkelerdeki gerici devlet yapılarını teşvik etmektir.

15 Oca 2016

Gerici devlet yapısına dönüş

1989/90 karşı devrimiyle sosyalizmin dünya çapında aldığı yenilginin 26. yılında insanlığın neleri kaybettiği ve daha neleri kaybetmek üzere olduğu daha da belirginleşiyor. Reel sosyalizm tüm hatalarına, bürokratikliğine ve zayıflıklarına rağmen, emperyalist güçleri sınırlamış, dahası, özellikle Avrupa’da sistem alternatifi olma vasfıyla ve güçlü sendikal hareketin de katkısıyla egemen sınıfları – Ren kapitalizmi gibi – »sosyal devlet« uzlaşısına zorlamıştı.

9 Oca 2016

Taşeron başına buyruk davranınca...

Emperyalizmin sadık taşeronu Suudi despotları, İran politikalarında gerginliği artırınca, tüm başkentlerde teyakkuza geçildi. Burjuva basını ise, hemen her ülkede »mezhep çatışması« teranesine devam ediyor. Hakim sınıfların egemenlik aracı olan »mezhep çatışması« söylemi ile ilgili olarak M. Sinan Birdal’ın Çarşamba günü Evrensel gazetesinde yayımlanan yazısı hayli aydınlatıcı olduğundan, tavsiye ederiz. Biz, sorunun jeopolitik arka planına bakalım.

1 Oca 2016

Deklarasyonla özerklik gelmez

Kürdistan’ın yangın yerine döndürüldüğü, katliamlar ve yıkımın olağanlaştığı, ama aynı zamanda vicdanların köreldiği bugünlerde DTK’nın kamuoyuna sunduğu Demokratik Çözüm Deklarasyonu, beklenildiği gibi egemenlerin derin nefreti ile karşılaştı. Deklarasyonla özerkliğin gelmeyeceğini, deklarasyonun tüm ülkeye yönelik bir tartışma metni olduğunu herkes biliyor. Rejim zaten tam da bu nedenle nefretini kusuyor.