14 Kas 2016

Şimdi ne yapmalı?

Tahmin edildiği gibi 12 Kasım Köln mitinginin yol açtığı tartışmaların harareti düşmüyor. Bugün yayınladığımız »12 Kasım mitingi ve Öcalan bayrakları« başlıklı yazının okunma sayıları ve yapılan yorumlar, kanayan bir yaraya parmak bastığımızı kanıtlıyor. Bu durum, Alevi olsun olmasın, bir çok devrimci-demokrat insanı kaygılandırıyor, Alevi ve Kürt düşmanı provokasyonların tehlikesini artırıyor ve soğukkanlı, esasa yönelik tartışmayı zorluyor. O nedenle şimdi »ne yapmalı« sorusuna yanıt aramak gerekiyor.

Ancak bunu yapmadan önce bir noktanın altı çizilmeli: Tartışmalarda »Kürt kurumlarının taşkınlık yapan gençleri kontrol altına almaları gerekliydi« veya »mitingin amacını aşan sloganlar atılmamalıydı« gibi bazı eleştiriler dile getiriliyor. Maalesef önemli bir sosyolojik gerçek bu şekilde göz ardı ediliyor: Kürt gençleri öfkeli ve onların öfkesini demokratik alana kanalize edebilecek yegâne örgüt olan PKK F. Almanya’da yasaklı. Kürt gençleri bilhassa F. Alman devleti tarafından bilinçli olarak kriminalize ediliyorlar, »terörist« damgasını yiyorlar ve kovuşturmalara uğratılıyorlar. Bu koşullar altında ne NAV-DEM’in, ne de yöneticilerinin Kürt gençlerini »kontrol altına alabilme« şansları var. Ki, zaten kimsenin kimseyi »kontrol altına alması« doğru bir şey değildir. İkincisi, atılan sloganların doğrudan demokratikleşme ile bağlantılı olmasıdır. Tüm diğer siyasî tutuklular gibi, Abdullah Öcalan’ın da serbest bırakılması ve PKK yasağının kaldırılması talebi, demokratik ve meşru bir taleptir. Demokratik ve meşru taleplerin dile getirilmesinin engellenmesidir asıl antidemokratik olan. Bu gerçeklere bakmamak, yani Kürt sorununun barışçıl, adil ve demokratik çözümü gerçekleşmeden, ne Türkiye’de, ne de Avrupa’da gerçek bir demokratikleşme olamayacağı gerçeğine bakmamak, hiç bir şeyi değiştirmez. Tam aksine, Alevi toplumunun özgürlüğünü ve eşit haklar taleplerini savunanlar, bu gerçekleri kabullenmeli ve demokratik talepleri kendileri dile getirmelidirler. O açıdan, faşizme karşı, özgürlükler ve demokratikleşme için düzenlenen bir mitingde slogan ve bayrak yasağı da, Türk bayrağı taşıyan bir insanın tartaklanması da kabul edilebilir yaklaşımlar değildir.
Aynı şekilde bu tartışmayı fırsat görüp, ya Alevi düşmanlığını, ya da Kürt düşmanlığını körükleyenlere tahammül edilmemelidir. Örgütlerin yöneticilerini, haklı ya da haksız olsun, eleştirmek, ayrımcı ve düşmanca söylemlere müsaade anlamına gelmez. Kaldı ki, AABF yönetimini eleştirmemiz, Alevi toplumunun karşısında durduğumuz anlamına da gelmemektedir. Bilinmelidir ki, komünistler, sosyalistler, devrimciler, hatta »aşırı« diye lanse edilen Kürt gençleri dahi, Alevilere ve Cem evlerine yönelik faşist saldırılar söz konusu olduğunda, onlara sahip çıkmak, korumak için ilk gidecek ve en son ayrılacak olanlardır. Komünistler, sosyalistler ve devrimciler nasıl Kürt halkının özgürlük ve eşit haklar taleplerini savunuyorlarsa, aynı şekilde de her daim Alevilerin özgürlük ve eşit haklar taleplerini savunmaya devam edeceklerdir. Kürt Özgürlük Hareketinin de bu ilkesel pozisyonda durduğunun tanığıyız.
Esasa gelirsek, evet, şimdi ne yapmalı? Öncelikle Demokratik Güç Birliği Platformu bileşenleri kendi aralarında ve elbette AABF/AABK temsilcileriyle konuyu tartışmalı, eleştiri ve özeleştiri mekanizmasını çalıştırmalıdırlar. Aldığımız haberlere göre, böylesi bir toplantı çağrısı yapılmış durumda ve tüm bileşenlerin ortaklaşma ruhu içerisinde bu sorunu tartışıp, sonuca bağlayacaklarına inandığımızı belirtmeliyiz. Bununla birlikte yürütülen tartışmalar içerisinde bizleri birleştiren ve ayıran noktaları açığa kavuşturmaktan da çekinmemeliyiz. Bu sadece kurumların değil, Türkiye ve Kürdistan kökenli demokratik kamuoyunun ve özgür basının da bir görevidir.
Yaptığımız eleştirilerin, kimi yöneticiler tarafından Demokratik Güç Birliği Platformundan ayrılmak için bir gerekçe olarak kullanılacağına dair duyumlar almaktayız. Zaten gönülsüz katılıp, her zaman farklı gerekçelerle uzak kalanların böyle davranacaklarından şüphe duymuyoruz doğrusu. Ancak, Alevi hareketini Alevi kurumlarının bazı yöneticileri ile sınırlandırmadığımız da bilinmeli. Aynı şekilde bahsettiğimiz yöneticiler de Alevi kurumlarını kendilerine ait mekanlar olarak görmemelidirler. Alevi hareketinde ayyuka çıkmış bir çatlak var ve Köln’den sonra bu çatlağın daha da büyümesi söz konusu. O nedenle en başta Alevi hareketinde yöneticilik yapanların bu çatlağın kapatılması için uğraş vermeleri gerekmektedir. Bu uğraşlarında onlara destek olacağımız da bilinmelidir.
Çağrımız, devrimci-demokratik Alevileredir: Örgütünüze sahip çıkın. Demokratik kitle örgütü vasfını kaybetmesine izin vermeyin. Faşizme, savaşa ve ayrımcılıklara karşı, barış, demokratikleşme ve eşit haklar için verilmesi gereken mücadelenin geniş kesimlerin ortaklaştığı, ortak talepler çerçevesinde ortak savaşım ile olanaklı olduğunun bilinciyle, bugüne kadar sürdürülmüş olan güç birliklerini güçlendirmek için uğraş verin. Herhangi bir partinin kuyruğuna takılmak veya »aman Alman devletinin verdiği proje paraları tehlikeye düşer« kaygısıyla Konformist çizgiye düşmek, en başta Alevi toplumunun aleyhine olacaktır. Ortaklaşma ve birleşik mücadele ise, tüm ezilen ve sömürülenlerin lehinedir.

Biz komünistlerin, sosyalistlerin ve devrimcilerin görevleri ise hâlâ aynıdır: Kürt halkının ve Alevilerin özgürlük ve eşit haklar mücadelesi ile, tüm Türkiye halklarının şeriatçı dinsel gericiliğe karşı, ırkçılığa, faşizme karşı, işçi sınıfı ile tüm emekçi halkların sömürülmesine karşı mücadelenin bir potada birleştirilmesi için uğraş vermek. Bunun için ortak platformları güçlendirmek, meclisleri, konseyleri, ortak demokratik ve kitlesel yapılarını oluşturmak, var olanların daha da genişlemesini sağlamak en başta biz komünistlerin, sosyalistlerin ve devrimcilerin görevidir. Ne kadar güdük olursa olsun, ne kadar hata yapılmış olursa olsun, Demokratik Güç Birliği Platformunu genişletmek, Alevi kurumlarının bu platformun organik bir parçası olarak mücadeleye katılmalarını sağlamak da bizlerin görevidir. Tüm eleştirilerimize rağmen bizler gene Alevi kurumlarına sahip çıkacağız, Alevi veya Sünni olsun, Kürt, Türk veya başka kökenden olsun, tüm dernekler ve inanç kurumlarında yer alacak, kitlelerin içinde ve onlarla birlikte çalışacağız. Komünistlerin, sosyalistlerin ve devrimcilerin varlık nedeni barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesi, daha iyi, daha eşit bir dünyayı kurma sevdasıdır. Bu bilinçle, aşağıdan yukarıya, yaşamın her alanında özverili davranmak, ortak mücadeleyi örmek, başta Aleviler ve Kürt halkı olmak üzere, tüm ezilen ve sömürülenlere karşı boynumuzun borcudur.