27 May 2016

Alman-Türk kaygı tiyatrosu

F. Alman şansölyesi Merkel’in hafta başında yaptığı Türkiye ziyareti, kamuoyuna yönelik kaygı tiyatrosu rezaletini bir kez daha gün yüzüne çıkardı. »Vize muafiyeti«, »laiklik«, »Geri Kabul Anlaşması«, »Terörle Mücadele Yasası« gibi konularda »kaygılar« dile getirildi, Türk tarafı geleneksel »AB yegâne seçenek değil« çıkışını yaptı, burjuva medyası da »aman anlaşma bozulmasın« kaygılarını haberlerine taşıdı. Peki, sonuç? Yola aynen devam.

Türkiye’nin otoriterleşmesinden »kaygı« duymaktan ve umutlarını AB’ne veya »ağır abilerin« AKP’yi bölmesine bağlamaktan başka bir şey yapmayan küçük burjuva liberalleri hâlâ bu umutlarını koruya dursunlar, biz bu tiyatronun arka planına kısaca göz atalım.
F. Alman emperyalizmi için Türkiye son derece stratejik öneme sahip olan bir partner. Son günlerde F. Alman strateji kurumlarının yaptıkları değerlendirmelerden, Türkiye’nin F. Alman tekelleri için uzun vadeli kâr olanakları yaratacak bir ülke ve Ortadoğu’nun kaynaklarına uzanan jeostratejik bir köprü olması nedeniyle de, F. Almanya’nın bölgedeki etkisini artırmak için vazgeçilmez bir »mevkii« olarak görüldüğünü okuyabiliyoruz.
Türkiye hâlâ iştah kabartıyor, çünkü: genç nüfusuyla uzun vadeli altyapı ve tüketim gereksinimleri sürekli artıyor, milyarlarca Euro’yu bulan büyük altyapı yatırımları planlanıyor, sadece enerji sektöründe – aralarında F. Alman sermayesinin ilgisini çeken yenilebilir enerji yatırımları olmak üzere – 100 milyar Euro’yu aşan yatırımların yapılması bekleniyor ve F. Alman askerî-sınaî kompleksinin ağzını sulandıran silahlanma ve yüksek teknoloji bütçeleri büyütülüyor.
Türkiye’nin Balkanlar-Kafkaslar-Ortadoğu Üçgeninde »merkezi dış politik aktör« olduğu değerlendirmesini yapan F. Hükümet, Türkiye’nin Ortadoğu ve Merkez Asya’daki kaynaklara yol veren bir köprü olmasının yanı sıra, »Almanya’nın enerji tedarikini çeşitlendirmesi ve İran, Irak ve Hazar Denizi Havzasından yapılacak enerji nakliyatı için öneminin artacağı« görüşünde. Türkiye bununla birlikte Suriye’de merkezi rol oynuyor, Barzani üzerinden Irak’ta mevzii kazanıyor ve Rusya’ya karşı saldırgan bir politika izliyor. Suriye ve Irak’taki etkinliğini artırmak isteyen F. Almanya için Türkiye ile işbirliğinin derinleştirilmesi bu nedenle »jeopolitik gerçeklerin dayattığı bir zorunluluk« olarak görülüyor.
İşbirliğinin somut hâlini ise İncirlik NATO üssünde F. Alman Tornado’ları için hazırlanan ve toplam 65 milyon Euro’ya mal olacak yerleşke inşasında görebiliriz. Berlin ve Ankara hâlihazırda F. Alman savaş uçaklarının Türkiye’de uzun vadeli konuşlandırılması konusunu görüşüyorlar.

Arka plana böylesi bir kısa bakış bile, dile getirilen »kaygıların« ve »seçenek farklılıklarının« safsata olduğunu, mülteci sorununun bir araç olarak kullanıldığını, asıl söz konusu olanın bölgedeki kaynaklara ve etki alanlarına yönelik, sermaye çıkarlarını gözeten stratejiler olduğunu gösteriyor. Şu çok açık: otoriterleşme veya diktatörlük yönündeki gelişmelerde F. Almanya’dan veya AB’den »yardım« bekleyenler fena yanılıyor. Diktatörlüğü engellemenin yegâne yolu, Türkiye işçi sınıfının devrimci güçleri ile Kürt Özgürlük Hareketinin ezilenler ve sömürülenler lehine verecekleri ortak mücadeledir. Başka bir yol yoktur.