24 Haz 2016

F. Alman emperyalizminin Tatar kartı

Rusya ile olan ilişkiler hem emperyalist güçler arasındaki, hem de emperyalist merkezlerdeki farklı sermaye fraksiyonları arasındaki çıkar çelişkilerini gün yüzüne çıkarıyor. Rusya doğalgazına olan bağımlılık derecesi ilişkilerin yönünü beliriyor. ABD emperyalizmi »Wolfowitz Doktrini« çerçevesinde Rusya’yı kuşatma politikasını sertleştirirken, Avrupa’nın en gerici ve en saldırgan gücü hâline gelen F. Alman emperyalizmi, Rusya ile olan ilişkilerini ikili bir çizgide şekillendirmek zorunda kalıyor.

F. Alman emperyalizminin Rusya’ya karşı hem çatışmacı, hem de »diyalog arayıcı« olan ve birbirlerinin karşıolumu gibi görünen ikili çizgi izlemesinin ardında F. Alman tekelci sermayesinin »Avrupacılar« ve »Transatlantikçiler« olarak adlandırılan iki çatı fraksiyonunun kısa ve orta vadeli çıkar farklılıkları yatmaktadır. Başta Rusya olmak üzere, ağırlıklı olarak Doğu Avrupa’ya ihracat yapan sermaye kesimlerinden oluşan »Avrupacılar«, ABD’nin ihtilafları sertleştiren politikalarının kendi çıkarlarına zarar verdiği düşüncesindeler. Rusya’ya yönelik ihracat hacminin 2012’de 38 milyar Euro’dan, 2015’de 22 milyar Euro’ya düşmüş olması, daha da düşme tandansını göstermesi ve bu »zararı« kompanse etme olanaklarının olmaması, »Avrupacıları« kaygılandırıyor ve bu nedenle Rusya’ya yönelik yaptırımların kaldırılmasını talep ediyorlar.
Büyük ölçüde F. Alman askerî-sınaî kompleksinden oluşan »Transatlantikçiler« fraksiyonu ise, ABD ile eşgüdümlü olarak Rusya’ya karşı çatışmacı bir çizgi izlenmesi gerektiğini ve »Putin pes edene dek« yaptırımları sertleştirmeyi savunuyorlar. Askerî-sınaî kompleks, »Almanya’nın yeni sorumluluğu« gerekçesiyle silahlanma bütçelerinin masif biçimde artırılmasını sağlamış durumda, Rusya ile olan ihtilaflar, bu gerekçenin en önemli ayaklarından birisi.
Ancak uzun vadede her iki sermaye fraksiyonunun birbirleriyle çelişir görünen stratejilerinin birbirlerini tamamladığını da vurgulamak gerekiyor. Çünkü F. Alman tekelci sermayesi ve finans oligarşisinin bütünsel hedefi, F. Almanya’nın dünyanın talan edilmesinden daha fazla pay alabileceği, etki alanlarını genişletebileceği ve piyasaları, enerji ve hammadde kaynakları ile nakliyat yollarını daha fazla kontrol edebileceği dünya gücü konumuna erişebilmektir.
Kırım Tatarları ve F. Alman dış politikası
F. Alman emperyalizminin bu hedef çerçevesinde başka ülkeleri kontrolü altına alma uğraşlarında kullandığı klasik yöntemlerden birisi, o ülkelerdeki gerici-milliyetçi azınlık örgütlenmelerini teşvik etmektir. Bunun bir örneğini güncel Ukrayna krizinde gözlemleyebiliriz. F. Alman emperyalizmi, Kırım’ın Rusya Federasyonu’na katılmasıyla birlikte Kırım’daki milliyetçi Tatar gruplara yönelik olan desteklerini artırdı. 2016 Mayıs ortasında Kırım Tatarlarını temsi ettiğini iddia eden Tatar »Meclisinin« başkanı olan Rıfat Çubarov’un Berlin ziyareti, bu desteğin nasıl şekillendiğini gösteriyor. Ukrayna krizinin ancak Rusya’nın askerî yenilgisiyle çözülebileceğini savunan, hatta bunun için elektrik hatlarına sabotajlar düzenleyerek Kırım’ı elektriksiz bırakan Tatar gruplarını açıkça destekleyen ve Kırım’daki diğer halkların ambargolar ile »doğru yola getirilmelerini« talep eden milliyetçi »Meclis«, uzun zamandır F. Alman emperyalizminin himayesi altında faaliyet gösteriyor.
F. Dışişleri bakanlığının özel davetlisi olarak Berlin’e gelen Çubarov, selefi Mustafa Cemilyev döneminde yoğunlaştırılan »Alman-Kırım Tatarları ilişkilerini« derinleştirmek istediklerini açıkladı. Kırım Tatarları arasında hayli tartışmalı olan »Meclisin« derinleştirmek istediği »ilişkilerin« hedefi belli: Kırım’ın »kurtarılması« ve Ukrayna’nın NATO’ya üye olması. »Meclisin« bu hedefleri aynı zamanda ABD ve Türkiye’nin hedefleriyle de eşgüdümlü. Zaten 2015 Aralık’ında Çubarov’un Ankara’da Erdoğan ve Davutoğlu ile yaptığı görüşmenin ardından Türk hükümeti, Kırım Tatarlarını »koruması« altına aldığını açıklamıştı.
Aslına bakılırsa »Meclisin« tüm Kırım Tatarlarını temsil ettiği de söylenemez. Cemilyev 1989’da Kırım’a yerleştikten sonra, önce 1988’de Yuri Osmanov tarafından kurulan »Kırım Tatarları Milli Hareketi« içinde çalıştı, ama örgütün bölünmesini sağlayıp, ardından »Kırım Tatarları Ulusal Hareket Örgütünü« kurdu. Osmanov ve örgütü Kırım Tatarlarının Kırım’da yaşayan diğer halklarla birlikte yönetime katılmalarını ve Rusya ile iyi ilişkiler kurulmasını savunurlarken, Cemilyev özerklik talebinde bulunuyordu. Nitekim Cemilyev’in 1991’de örgütlediği bir »Kurultay« da »Meclis« kuruldu ve Cemilyev başkanlığa getirildiği. »Meclis« ilk açıklamasında »Batı yanlısı« olduğunu açıkladı. »Meclis« Kırım Tatarları artasında kutuplaşmayı teşvik ederken, Osmanov 1993’de faili bulunamayan bir cinayete kurban gitti.
Tatar trajedisinin iki yüzü
Gerici-milliyetçi Tatar hareketinin kökenleri Çarlık dönemine dayanmaktadır. Egemenlik durumuna göre Osmanlı İmparatorluğu’na ve Rus Çarlığına yakın duran Tatar feodalizmi, özellikle Ekim Devrimi esnasında ve sonrasında Sovyet iktidarına düşmanca yaklaşımlar sergiledi. Sovyet hükümetinin 1924’den itibaren Ukrayna ve Beyaz Rusya’dan Yahudi yurttaşları Kırım’a yerleştirme kararı, Tatar beylerinin antisemitik protestolarıyla karşılaştı. Kırım Tatarları arasında »Yahudi Bolşevizmi yayılıyor« demagojisine başvuran feodal beylerin faaliyetleri, Sovyet hükümetinin sürgünler gibi sert tedbirlerle reaksiyon göstermesine neden oldu.
Gerici-milliyetçi Tatar hareketi İkinci Dünya Paylaşım Savaşı esnasında da Alman faşizminin işbirlikçisi oldu. Özellikle 1941 Aralık’ında Simferopol’de 11 bini Yahudi olmak üzere 13 bin insanı katleden Wehrmacht’ın »D Operasyon Grubu« Tatar gönüllüleri saflarına kattı. Tarihçi Manfred Oldenburg’un verilerine göre 1942’ye kadar 20 binden fazla Kırım Tatarı faşist ordunun saflarında yer aldı ve hem partizanlara karşı savaştılar, hem de Kırım Yahudilerinin yok edilmesinde aktif rol oynadılar. Alman faşizmi işgal ettiği bölgelerdeki yerel yönetimlerde Rus memurların yerine Tatar işbirlikçilerini yerleştirdiler. Alman faşizmi 1942-1944 yılları arasında gerici-milliyetçi Tatar hareketinin desteğiyle, Kırım’ın Kızıl Ordu tarafından kurtarıldığı güne dek toplam 200 bin Sovyet askeri ve partizanını, 20 binden fazla asker ve 8 bin sivil mahkumu, 38 bin Yahudi ile binlerce Romanı katletti. Faşist ordu Kırım’dan kaçarken Tatarlara, 80’den fazla Tatar köyünü yakıp, Tatar köylülerini katlederek »teşekkür« etti.

F. Alman emperyalizmi savaşın hemen ardından, 1952’den itibaren gerici-milliyetçi Tatar hareketiyle ilişkilerini yeniden kurdu ve CIA’nin de desteğiyle antikomünist Tatar örgütlerini destekledi. Faşizm döneminde Sovyet halkları arasında işbirlikçi aramakla görevlendirilen Gerhard von Mende, F. Almanya kurulduktan sonra da aynı göreve devam etti ve bugün bu çabaların meyveleri toplanıyor. Türkiye’de Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu adıyla tanınan ve 15 Nisan 2014’de Abdullah Gül’ün devlet madalyası verdiği Cemilyev’den bayrağı devralan Çubarov, antisemitik ve antikomünist seleflerini izinden giderek, emperyalizmin uşaklığını yapıyor ve Kırım halklarını birbirlerine düşman kılmaya çalışıyor.