Ey muktedir, duy! Sana sesleniyorum!
Biliyorum, gözlerin görmez, kulakların
duymaz olmuş. Kendi derdindesin zaten. Ama yok öyle yağma, yok öyle unutmak,
unutturmak. Bugün günlerden Roboski!
Ey muktedir, dile kolay: 34 can, 34 insan,
baba, oğul, kardeş, amca, dayı, kuzen... Her ne ise, 34 can! 34 insan! Yok. Hiç
biri yok artık. Ateş düştüğü yeri yakar derler. Hele bir düşün, bir tasavvur
et, gözünün önüne getir: babanı, kardeşlerini, amca, dayı ve kuzenlerini
birileri gelip, hem de öyle böyle değil, bombalarla paramparça etseler... Sen
ne yapardın o zaman?
Bir düşün: senden bir parça olan sevdiğin
insanları öldürseler, ne hissederdin? Daha dün beraber olduklarının ceset
parçalarını kendi ellerinle toplamak zorunda kalsaydın, neler geçerdi aklından?
Katillerini gördüğünde unutur muydun insan olduğunu; ister miydin onları vahşi
bir kurt gibi paramparça edip, cesetlerini dağlara kayalara serpiştirmeyi?
Bugün günlerden Roboski!
Unutmuş olamazsın. 28 Aralık 2011. 34 can!
34 insan! Yok. Hiç biri yok artık. Unuttuğumuzu zannetme! Onların kanına ekmek
doğrayanı nasıl unuturuz? Nasıl unutalım Ferhat Encü’nün söylediklerini: »O
gece devlet bomba olup üzerimize yağdı. Devlet ölüm kustuğu yetmiyormuş gibi,
katliamdan sonra tehditlerle ölülerimizi gömmemize bile engel olmaya çalıştı!«.
Unutulur mu bu zulüm?
Ey muktedir, sana sesleniyorum!
Görmezlikten, duymazlıktan gelsen de, bilirim gördüğünü, bilirim duyduğunu.
Gece rahat yatağında yatarken, bilincinin altında »ya bir gün hesap sorarlarsa«
karabasanının yattığını bilirim. Hem de iyi bilirim, bunlar aklına geldikçe nasıl
soğuk terler döktüğünü.
Ama nafile! Gün gelecek, hesap vereceksin.
İki elimiz yakanda. Dua et seninkiler alaşağı etmesinler seni; çıkarlarına
olunca, ayağından asarlar adamı vesselam. Dua et biz, sosyalistler senden hesap
soralım. Korkmana gerek yok, biz sosyalistler gelirsek bir gün iktidara – elbet
gelecek o gün –, senin bugün yok ettiğin demokratik hukuk devleti esaslarına
göre yargılarız seni. Halkın önünde, halk mahkemesinde adilce – suçun
kanıtlanana kadar tüm haklarınla seni suçsuz görerek.
Bilirim, güvende hissedersin kendini.
Yıkılmadıkça bu düzen, alaşağı edilmedikçe bu devran, baş olmadıkça ayaklar,
güvende hissetmeye devam edeceksin kendini... Ama sen de çok iyi biliyorsun ki,
ilelebet sürmeyecek muktedirliğin. Sırtına hançer saplayacak olanlar sıraya
girdiler bile. Senden sonrasını konuşuyorlar şimdiden. Görüyorsun, en
güvendiğin dağlara yağan karlar, çığ olup üzerine geliyorlar.
Büyük günah işledin, ey muktedir. Mazlumun
ahını aldın. Ruhuna, bir daha silinmemek üzere Roboski adını kazdırdın.
Mazlumların evlerini ateşlere saldın. Sanma ki, yaptıklarınla kalacaksın. Sanma
ki, tarih kitaplarında hak ettiğin gibi anılmayacaksın. Gün gelecek, hesap
vereceksin. Şairin dediği gibi »ipin, kurşunun rağmına« özgürlük için mücadele
edenler var olduğu müddetçe, korkularınla yatağa gireceksin.
Bugün günlerden Roboski! İmtihan ediyor
beni bir yanım... Öfkene boyun eğme diyor aklım. Küfredesim, beddua edesim,
»topunun...« diye lânet okuyasım geliyor diyor diğer yanım... Gözleri kan
ağlayan Roboskili kadınlara bakınca, utanıyorum. Görevini yapamayışın utancı
bu. Başkasının acısını hissetmeden insan, insan kalabilir mi hiç?
»Unutma« diyor birisi, ölü gözlerle bana
bakarak, »bizi nasıl katlettiler, bunu unutma, unutturma« diyor...
Şahadetim olsun diyorum: unutur,
unutturursam, yüreğim kurusun!
Bugün günlerden Roboski!
34 can!
34 insan!
Yok. Hiç biri yok artık.
Bu zulüm, bu acı unutulur mu hiç?