21 Kasım 2013 tarihinde devlet başkanı
Viktor Yanukoviç’in AB ile imzalanan Ortaklık Antlaşmasını dondurduğunu
açıklamasından sonra Ukrayna’da başlayan olayları irdeleyen bir makalenin
başında, bundan 106 yıl önce Rosa Luxemburg’un »on beş – yirmi küçük burjuva
entelektüelciğinin (...) kaçıklıklarından ve kendini beğenmişliklerinden başka
bir şey olmayan« Ukrayna milliyetçiliğinin »uğursuz rolüne« dikkat çektiğini
anımsatmakta yarar var. [1]
Gerçekten de Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra, 1991 yılında ilk kez »ulus devlet« biçimini alan
Ukrayna’daki tarihsel gelişme, »ulus« ve »ulus devlet« konstrüksiyonlarının
suniliğini ve »ulusal tarih« söyleminin içi boş laf salatasından ibaret olduğunu
kanıtlamasının yanı sıra, güncel Ukrayna krizinin arka planını görmeye de
yardımcı olmaktadır. Bu açıdan »Ukrayna ulusu« bir masaldır diyerek, Ukrayna’yı
masaya yatırmaya başlayalım.
Aslına bakılırsa 46 milyonluk nüfusa sahip
olan Ukrayna tam anlamıyla bir milliyetler mozaiği. Günümüzde de Beyaz Rus, Rus
ve Ukrayna milliyetleri nüfusun ezici çoğunluğunu oluştururlarken, geri kalan
kesimi Bulgarlar, Ermeniler, Kırım Tatarları, Lehler, Macarlar, Moldovyalılar
ve Yahudiler oluşturuyor – Burada Ekim Devrimi sonrasında Rusya’da gerçekleşen
Yahudi Pogromlarının ezici çoğunluğunun, 1919’da Ukrayna milliyetçiliğinin
babası sayılan, Bolşevik düşmanı Symon V. Petljura (1879-1927) komutasındaki
Ukrayna Ordusunun hakim olduğu bölgelerde vuku bulduğunu vurgulamak gerekiyor.
[2] Ukrayna Ordusu 1919 yıllarının ilk haftalarında, Kızıl Ordudan kaçarken
Berdiçev, Şitomir ve Prokurow kentlerinde bir kaç saat içerisinde yaklaşık
1.700 Yahudi’yi katletmişti. Bugünkü Ukrayna milliyetçileri de Petljura’nın
geleneğinden uzaklaşmadılar. En önemli özelliklerinden birisi, antisemitik
olmalarıdır –.
Diğer yandan Ukraynaca, aynı Rusça ve Lehçe
gibi Doğu Slav Dil Grubuna aittir. Rusça ile Ukraynacanın kelime hazinelerinin
üçte ikisi aynıdır. Aradaki farklar, günümüz Türkiye’sinde konuşulan Türkçe ile
Azerice arasındaki farklardan büyük değildir. Ukrayna’daki Rusça konuşan nüfus,
ki sadece Doğu Ukrayna’da 15 milyon yaşıyor, Beyaz Rusya ve Rusya ile ortak
tarihleri olduklarına inanırken, Ukrayna milliyetçileri Ukrayna’nın kendi
»asil« tarihi olduğunu iddia ediyorlar. Zaten Ukrayna’daki krizin temel ihtilaf
kaynaklarından birisi de burada yatmaktadır.
ABD menşeili »Portakal
Devrimi«
Batı medyasının daha sonraları »Portakal
Devrimi« olarak nitelendireceği 2004 başkanlık seçimlerinde Ukrayna Merkez
Bankası başkanı Viktor Yuşçenko ABD’nin desteğiyle aday olmuştu. Yuşçenko
ABD’ndeki Neoconların aradığı adamdı. Merkez Bankasının başındayken IMF’nin
»şok terapilerini« uygulamış ve dayatmalarının yerine getirilmesini
desteklemişti. IMF’nin 1994’de dayattığı program neticesinde genç Ukrayna’nın
neoliberal dönüşümü büyük bir ivme kazanmış ve 1998 yılına gelindiğinde
ücretler 1991’e nazaran yüzde 75 azalmıştı. Yuşçenko, bir kaç gün içerisinde
ekmek fiyatının yüzde 300, elektrik birim fiyatının yüzde 600 ve otobüs-tramvay
biletlerinin yüzde 900 pahalılaşması ile başlayan programın en önemli
savunucusuydu.
Yuşçenko’nun ABD ile olan ilişkilerini
sağlayan en önemli kişi, Chicago doğumlu bir ABD vatandaşı olan eşiydi.
Katerina Yuşçenko Reagan ve (baba) Bush hükümetlerinde çalışmış ve Ukrayna’ya
»US-Ukraine Foundation« temsilcisi olarak gelmişti. Bu vakfın yönetiminde ise
dönemin (özellikle George W. Bush yönetiminin) en etkin cumhuriyetçi
şahinlerinden Grover Norquist oturmaktaydı. Ukrayna’nın NATO ve AB üyesi
olmasını savunan Yuşçenko’nun şahsında bulunan başkan adayı, Neoconlar için tam
anlamıyla biçilmiş kaftandı.
II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan ve ABD
ordusuna danışmanlık yapan »Research and Development Corporation« (RAND) adlı
düşünce kuruluşu, [3] Washington’daki tanınmış »Rock Creck Creative« reklam
şirketiyle birlikte Yuşçenko’nun seçim kampanyasını örgütlediler. RAND, arı
sürülerinin hareketlerini araştırmış ve sonuçlarını yeni kitle iletişim araçlarına
uyarlayarak, rejim değişikliği taktiği olarak sivil protestoların nasıl
örgütleneceğine dair konseptler hazırlamıştı. Aynı şekilde renklerin kitle
psikolojisi üzerindeki etkisini araştırmış ve reklam ajansına portakal renginin
seçim kampanyasında kullanılmasını görevini vermişti. Nitekim Yuşçenko’nun web
sayfasından, flama ve posterlere kadar bütün propaganda malzemelerinde portakal
rengi kullanılıyor ve Batı basını »Portakal Devrimini« icat ediyordu.
RAND’ın geliştirdiği kampanyanın
koordinasyonunu ise, daha önce Özbekistan’da görev yapıp (Afganistan savaşı
için büyük önem taşıyan ABD üssünün kurulmasında rol oynamıştı), 2003
Mayıs’ında Ukrayna ABD büyükelçiliğine getirilen John Herbst üstlenmişti. 2004
Ekim ve Kasım’ında yapılan seçimlerde Yanukoviç az farkla Yuşçenko’nun önünde
olunca ve seçimlere hile karıştırıldığı iddiaları ortaya çıkınca, olaylar
patlak vermiş ve 26 Aralık 2004’de tekrarlanan seçimleri Yuşçenko kazanmıştı.
[4]
O günlerde Pravda gazetesi, ABD yönetiminin
Ukrayna seçimleri için 20 milyon Dolar harcadığını belirtiyordu. Sahiden de George
Soros tarafından finanse edilen »Open Society Institute«, CIA başkanı James
Woolsey’in yönetiminde olan »Freedom House«, »National Republican Institute«,
»National Democratic Institute« ve »US-Ukraine Foundation« gibi ABD’li »sivil
toplum örgütleri« Ukrayna seçimlerinde olağan üstü gayret sarf etmişlerdi.
Toplam 12 bin Batılı seçim »gözlemcisinin« çoğunluğu ABD’li »sivil« örgütlerden
gönderilmişti.
2005 Ocak’ında başkan ilân edilen
Yuşçenko’nun ilk icraatı, Avrupa’ya giden Rus doğal gaz boru hattını kapatmak
oldu. Ardından neoliberal dönüşüm adımlarını hızlandırdı ve ABD’ye yakın duran
Gürcistan başkanı Michail Saakaşvili ile işbirliğini derinleştirdi. Beş yıllık
Yuşçenko iktidarında Ukrayna hızla iktisadî ve siyasî kaosa sürüklendi. Nitekim
2010 başlarında yapılan başkanlık seçimlerinde »Portakal Devriminin«
pohpohlanan »kahramanı« Yuşçenko, sadece yüzde 5,45 oy alabildi ve siyaset
sahnesinden silindi. [5]
Ukrayna’nın jeopolitik önemi
Ukrayna, ki sadece haritaya bakmak bunu
görmek için yeterli olur, ABD’nin iki kutupluluğun sona ermesinden bu yana
sürdürdüğü küresel stratejiler için kilit önem taşıyan ülkeler arasındadır.
ABD, »Full Spectrum Dominance« adlı programı ile Rusya’yı müttefik ülkelerle
kuşatmayı ve Rusya’nın askerî gücünü zayıflatmayı, hatta mümkünse tamamen
bertaraf etmeyi hedefliyordu. Plan, Polonya’dan Ukrayna ve Gürcistan’a kadar
NATO üyesi ülkelerden oluşan bir yayı öngörmekteydi. Nitekim 1999’da Polonya,
Çek Cumhuriyeti ve Macaristan, 2004’de Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya,
Romanya, Slovakya ve Slovenya, 2009’da ise Arnavutluk ve Hırvatistan NATO
üyeliğine alındılar. [6]
Ukrayna aynı şekilde Rusya’nın stratejik
çıkarları için de büyük önem taşıyordu (ve hâlen taşıyor). Rusya’nın Karadeniz
filosunun ana karargâhı 1783’den beri Sivastopol’de olduğu biliniyordur.
Ukrayna, »ulusal« bağımsızlığını kazanmasının ardından Rusya ile imzaladığı
ikili antlaşma ile Rus deniz kuvvetlerine Sivastopol ve Odesa limanlarını
kullanma hakkını vermişti. Bu önemli antlaşma 2017’de yenilenmek zorunda. 2008
Ağustos’unda Rusya ve Gürcistan arasında beş gün süren »Kafkasya Savaşı«
esnasında Yuşçenko verdiği bir demeçte, ikili antlaşmayı »süresinden önce
feshetmeyi düşündüğünü« açıklamıştı.
Ama »Kafkasya Savaşı« Gürcistan’ın NATO’ya
üye edilme planlarını suya düşürdü. Çünkü Rusya’nın doğal gazına gereksinimi
olan AB, özellikle Almanya, Gürcistan’ın »NATO üyeliği için yeterince olgun
olmadığı« gerekçesiyle, desteğini çekmişti. Buna rağmen Rusya ve Orta Asya’dan
Avrupa’ya nakledilen doğal gaz ve petrol boru hatlarının yüzde 80’inin
Ukrayna’dan geçmesi gerçeği ve Yuşçenko’nun boru hatlarını kapatarak
Rusya-Ukrayna arasında derin bir krize yol açmış olması, AB’nin Ukrayna ile
olan ilişkilerini derinleştirmesine yol açtı.
Diğer yandan Ukrayna, bilhassa Doğu Avrupa
için devasa bir tahıl ambarı konumunda. Ukrayna topraklarının yüzde 56’sını
oluşturan ve »Çoronozem« olarak adlandırılan »siyah topraklar« dünyanın en
verimli arazileri olarak kabul edilmektedir. [7] Dnjepr ve Dnjestr nehirleri
arasındaki bölge, »siyah toprakların« 500 kilometrelik bir genişliği bulmasıyla
dünyada emsalsiz bir tarım arazisini oluşturmaktadır. Bu nedenle Ukrayna, ABD
ve AB’nin ardından ve Rusya ile Kanada’nın önünde dünyanın üçüncü büyük tahıl
ihracatçısı olabilmiştir. Monsanto, Cargill, AMD ve Kraft Foods gibi
uluslararası gıda tekellerinin Ukrayna ilgisi ve önce Yuşçenko, ardından diğer
Batı taraftarı siyasî grupları desteklemelerinin ardında bu gerçek yatmaktadır.
Ancak bu bölge, yani Doğu Ukrayna,
ağırlıklı olarak Rus milliyetinin yaşadığı ve Ukrayna’nın en yoğun nüfuslu
bölgesidir. Aynı zamanda kömür, çelik ve metal sanayileri ile üniversitelerin
yoğunlaştığı bir merkezdir. Ukrayna milliyetçiliğinin en az etkin olabildiği bu
bölgede, özellikle Donbass Havzasında zengin hammadde kaynakları bulunmaktadır.
Sadece Donbass Havzasında 109 milyar ton kömür, doğal gaz ve petrol
rezervlerinin bulunduğu tahmin edilmektedir. Kısacası Ukrayna, uluslararası
tekellerin gözlerini diktikleri önemli bir hammadde pazarı ve Avrasya’nın
hakimiyetine açılan ciddi bir piyasa kapısıdır.
Ukrayna’nın jeopolitik, jeostratejik ve
jeoekonomik önemi, George W. Bush yönetiminin Yuşçenko’yu büyük bir çaba ile
desteklemesinin temel nedenidir. Yuşçenko, ülkesinin neoliberal dönüşümünü
hızlandırmanın yanı sıra, Ukrayna’yı NATO üyesi yapacak ve böylece ABD’nin
Rusya’yı (ve uzun vadede Çin’i de) kuşatma planının gerçekleşmesine önemli bir
katkı sunacaktı. Ancak, gene ABD yardımıyla (»Gül Devrimi«) iktidara gelen
Saakaşvili’nin Güney Osetya ve Abhazya’yı fethetmeye kalkışması, ama bir kaç
gün içerisinde Rus ordusu karşısında büyük bir bozguna uğraması, bu planın
sonunu hazırlayan ilk adım oldu. Rusya başarılı bir taktik uygulamış ve AB
ülkelerinin Gürcistan veya Ukrayna’nın NATO üyelikleri için Rusya ile askerî
bir ihtilafı göze alamayacaklarını iyi hesaplamıştı.
Yanukoviç dönemi
17 Ocak ve 7 Şubat 2010’da yapılan
başkanlık seçimleri, Ukrayna’daki toplumsal bölünmeyi açık bir şekilde
kanıtlıyordu. Rus milliyetinin yaşadığı Doğu Ukrayna’da Viktor Yanukoviç, Batı
Ukrayna’da ise Julija Timoşenko birinci sırayı alıyorlardı. Nitekim seçimleri
Yanukoviç yüzde 48,95 oyla, yüzde 45,47 oy alan Timoşenko’nun önünde kazandı.
Yanukoviç 25 Şubat 2010’da başkanlık yeminini okudu.
Batı basını Yanukoviç’i »Moskova’nın
kuklası« olarak nitelendirse de, ilk resmî ziyaretini Brüksel’e yapan
Yanukoviç, ekonomi politikalarında Yuşçenko’dan farklı bir siyaset
izlemeyeceğini göstermişti. Ancak Yuşçenko’dan farklı olarak ülkeyi, ki
destekçisi olan Ukraynalı oligarkların isteği doğrultusunda, hem AB ile, hem de
Rusya ile uyumlu bir ilişki içinde tutma sinyalini vermiş, ama aynı zamanda
Ukrayna’nın NATO üyesi olma sürecini bitirmişti. Yanukoviç ayrıca Rusya’ya
Ukrayna limanlarını kullandıran antlaşmayı uzatmayı istediğini de vurguluyordu.
Yanukoviç’in başkan olmasıyla ABD’nin
Rusya’yı müttefik ülkelerle kuşatma stratejisine büyük bir darbe vurulmuş oldu.
Gürcistan’ın NATO üyesi olamaması, Beyaz Rusya başkanı Aleksander Lukaşenko’nun
Ukrayna ve Gürcistan benzeri bir »ithal devrime« olanak tanımaması ve sonucunda
Ukrayna’nın nötralize edilişi, orta vadede Rusya’nın lehine olan bir jeopolitik
konstellasyonu ortaya çıkartmıştı.
Dahası, Yanukoviç Batının en önemli
silahlarından olan Julija Timoşenko hükümetini istifaya zorlamıştı. »Doğal gaz
prensesi« olarak adlandırılan Timoşenko, Yuşçenko döneminde başbakan olmadan
önce, Ukraynalı enerji tekeli »United Energy Systems«in yönetim kurulu başkanıydı.
Rusya, Timoşenko’nun gerek şirketin başındayken, gerekse de başbakanlık
döneminde büyük miktarda çalıntı Rus doğal gazını Batıya sattığı ve
yolsuzluklara bulaştığı suçlamasını yapıyordu. Alman basını ise 2007’de
Timoşenko’nun yüzlerce milyon Dolarlık mal varlığına dikkat çekmekteydi. 1960
doğumlu Timoşenko’nun 1992 yılında doğal gaz ve petrol sektöründe iş hayatına
atıldığı düşünülürse, bu kadar kısa zamanda böylesi bir mal varlığına sahip
olabilmesi, yolsuzluk suçlamalarının gerçeğe yakın olduğunu göstermektedir.
Nitekim Ukrayna başsavcısı 20 Aralık 2010’da görevini suiistimal ve yolsuzluk
suçlamasıyla dava açmış ve mahkeme Timoşenko’yu 11 Ekim 2011’de görevini
suiistimal etmekten yedi yıl hapse mahkum etmişti.
Diğer yandan Yanukoviç’in de pek temiz
yakalı olduğu söylenemez. Yanukoviç’in en önemli destekçileri hâlen Ukraynalı
oligarklar. Ukrayna’nın en zengin adamı olduğu söylenen Rinak Ahmetov ve
»RosUkrEnergy« tekelinin sahibi Dimitri Firtash gibi Ukraynalı milyarderler,
önemli bir rakipleri hâline gelmiş olan Timoşenko’ya karşı (Timoşenko
başbakanlığı döneminde Firtash’ın ticari faaliyetlerini yasaklamıştı)
Yanukoviç’i desteklemişlerdi.
Nitekim Yanukoviç yeniden iktidara gelir
gelmez kapitalist restorasyon ve neoliberal dönüşüm politikalarına hız kesmeden
devam etti. AB ile yapılan antlaşmalarla dikte edilen tasarruf tedbirleri ile
halkın yoksullaşması had safhaya ulaştı. 2012 parlamento seçimlerinden başkanı
olduğu »Bölgeler Partisinin« zaferle çıkmasından ve Rusya’nın malî yardımlarını
artırmasından sonra, AB ile olan ilişkileri revize etmeye başlayan Yanukoviç,
bu politikasıyla ülke ekonomisinin yüzde 85’inin kontrol eden oligarkların bir
kesiminin tepkisini üzerinde topladı.
Batı yeniden sahnede
Aslına bakılırsa 2013 sonunda başlayan ve
Batı basını tarafından »spontane eylemler« olarak lanse edilen olaylar,
»Portakal Devriminden« bu yana mütemadiyen devam ettirilen bir kampanyanın
sonuçlarıdır. Kampanya Yuşçenko başkanlığında ve Timoşenko hükümeti döneminde
Batı yanlısı politikalar, yolsuzluklar ve yoksullaşmadan bunalan Ukrayna halkı
tarafından reddedildiğinden, başarısız olmuştu.
ABD ve AB bu duruma Ukrayna’nın toplumsal
bölünmüşlüğü ile Ukrayna milliyetçiliğini kullanarak yanıt verdiler.
Timoşenko’nun partisi, Alman CDU’sunun politik vakfı olan Konrad Adenauer
Vakfı’nın desteğini alan eski boksör Vitali Kliçko’nun kurduğu parti ve
bilhassa Batı Ukrayna’da yoğun taraftarı olan faşist »Özgürlük Partisi« [8] ABD
ve AB’nin sıkı işbirliğine girdiği siyasal formasyonlar oldular. Bu partiler,
2012 seçimlerinden sonra parlamento çalışmalarını engellemek için her oturumda
kavga çıkartıyorlardı. Aynı zamanda birlikte örgütledikleri »Ukrayna uyan«
kampanyası çerçevesinde, çeşitli kentlerde protesto mitingleri düzenlemeye
başladılar. Başlangıçta az sayıda insanın katıldığı mitinglerin en büyüğü 2013
Mayıs’ında 50 bin kişilik Kiev mitingi oldu. Mitingler genellikle Ukrayna’nın
AB üyesi olmasını isteyen talepler çerçevesinde örgütleniyordu, ama yolsuzluk
ekonomisine duyulan tepkilerin etnikleştirilmesi ile birlikte, milliyetçi ve
faşist akımların etkisi altına giriyorlardı.
Protestoların giderek kitleselleşmesinin
nedeni ise ülkenin içine düştüğü derin ekonomik krizdi. Ekonomik durgunluğun,
hatta gerilemenin yanı sıra borçlanma ve cari açık önemli ölçüde artıyor,
ücretler ise sürekli düşüyordu. Bu gelişme bugün de derinleşerek devam etmekte.
Zaten bu nedenle milyonlarca Ukraynalı yıllardan beri yurt dışında (Rusya’da
inşaat sektöründe, Polonya’da meyve bahçelerinde veya İtalya’da sağlık
alanında) çalışmak zorunda kalmıştı. Doğal olarak hükümete yönelik olan tepki,
AB’ci mitinglerin kitleselleşmesine neden oluyordu.
Ülke böylesi bir durumdayken Rusya, hükümet
üzerinde AB Ortaklık Antlaşmalarını feshetmesi için baskı kurma amacıyla
Ukrayna’nın Rusya’ya yönelik ihracatını zorlaştıran bir dizi tedbirler aldı.
Keyfî gümrük kontrolleri ve Ukrayna ürünlerine getirilen yeni yükler, Ukrayna hükümeti
ve halkına, ülkenin Rusya’ya ne denli bağımlı olduğunu gösteriyor, bu da
özellikle Batı Ukrayna’daki Rus karşıtı milliyetçi akımları destekleyen bir
toplumsal iklime yol açıyordu. Diğer yandan AB ile yapılan Ortaklık Antlaşması
da daha çok AB lehine olan adımları içermekteydi. 800 sayfayı bulan antlaşma,
Ukrayna vatandaşları için vize kolaylığını bile öngörmezken, Ukrayna
yasalarının olduğu gibi AB hukuk çerçevesine uyarlanmasını ve sermaye ile ürün
trafiğinin tek yanlı olarak açılmasını dayatıyordu.
AB 2008’den beri Ukrayna’nın AB’ne
yakınlaştırılması siyasetine ağırlık vermişti. Bunun için bir »AB Doğu Komşuluk
Politikası« icat edilmiş, özel fonlar kullanıma açılmış ve »sivil toplum
örgütlerine« proje paraları akmaya başlamıştı. Bu politikanın hedefi elbette
Ukrayna’yı Rusya’nın etki alanından çekip, AB’nin etki alanına sokmaktı. Ancak
Rusya’da boş durmuyor, aynı şekilde etnik sorunları kaşıyor ve tarihsel-coğrafî
bağımlılığı kendi lehine derinleştirmeye çalışıyordu. İki taraf ta Ukrayna
hükümetini, kendi tarafı için karar vermeye zorluyordu.
Sonucunda Yakunoviç, sınırları AB
ürünlerine açmanın zaten zor durumda olan Ukrayna ekonomisini iflasa
sürükleyeceğini görerek, anlaşılır bir karar aldı ve AB Ortaklık Antlaşmasını
dondurduğunu açıkladı. Akabinde, 2013 Aralık’ında Rusya ile yapılan bir dizi
ticaret anlaşması ve Rusya’nın kısa vadede 15 milyar Dolar değerinde Ukrayna
devlet tahvili satın alması, bu karar için kolaylaştırıcı rolünü oynuyordu. Bu
aynı zamanda 2015’de yapılacak olan başkanlık seçimlerine kadar devlet bütçesi
için bir rahatlama anlamına da gelmektedir.
Yanukoviç’in aldığı ve protestoların
başlamasına neden olan karar, her ne kadar AB’den uzaklaşma gibi görünse de,
Yanukoviç ve Ukrayna sermayesi AB kapısını kapatmaya niyetli değil. Bir kere Ukraynalı
oligarkların en büyük korkusu, Rusya’daki oligarkları kontrol altına alan
Putin’in Ukrayna’da benzeri bir sürece yol açmasıdır. Diğer yandan nakit
paralarının önemli bir bölümü Batı Avrupa bankalarında güvence altında. Aynı
zamanda Yanukoviç’in kendisi de benzer bir durumda: 4 Ocak 2014 tarihli Junge
Welt gazetesi, Yanukoviç’in oğlunun yaklaşık 600 milyon Dolarlık bir serveti
biriktirdiğini ve akrabalarının da benzer bir zenginleşme içerisinde olduğunu
bildiriyordu. Sonuç itibariyle, Yanukoviç de yolsuzluk ve zenginleşme konusunda
selefi Yuşçenko veya rakibi Timoşenko’dan farklı değil.
Tekrar başa dönecek olursak: Ukrayna,
çağımızın vebası milliyetçiliğin içten içe kemirdiği ve muhtemelen uzun bir
süre etnik ihtilaflardan kurtulamayıp, küresel çıkar kavgalarının kurbanı
olacak bir coğrafya. Ne »Maidan« meydanını dolduran kalabalık ve öncüleri
durumundaki milliyetçi partiler, ne Yanukoviç yönetimi ve destekçisi sermaye
güçleri, ne de ABD, AB ve Rusya ülkenin demokratikleşmesini ve sosyal adaletin
tesis edilmesiyle alakadarlar. Hiç birisi emekçi halkın içinde bulunduğu
sefaleti düşünmüyor bile. Batı medyası ise, halkın haklı tepkilerinin üstünü
örten aşırı milliyetçi ve faşizan gürültüyü duymak istemiyor, aksine bu
gürültüyü »demokrasi talebi« olarak pazarlıyor.
Aynı şekilde protestoların sınıfsal
bileşimi göz ardı ediliyor: 2013 Aralık’ında yapılan bir araştırma,
protestocuların yüzde 40’ının kendilerini »akademik orta katmanlar« olarak
nitelendirdiklerini, yüzde 18’inin üst düzey yönetici, yüzde 10’a yakın bir
kesiminin »girişimci«, ama sadece yüzde 9’luk bir kesiminin işçi olduğunu
ortaya çıkardı. Genel grev çağrısının yankısız kalması, çalışan kesimlerin
meydanlardan uzak durduğunu gösteriyor. [9] Protestocuların ezici çoğunluğu ise
Batı Ukraynalı. Şiddet uygulayanlar da faşist partilerin üyeleri.
Protestonun »önderleri« 2014 Ocak sonunda
Münih’te yapılan ve silahlanma lobilerinin en önemli toplantılarından sayılan
»Münih Güvenlik Konferansında« birer kahraman gibi karşılandılar. Yanukoviç
yönetiminin »süt dökmüş kedi« olmadığı malum. Ama »protesto kahramanlarının« da
birer demokrat olmadıkları çok açık. Sırtlarını kime yasladıkları ise belli:
Aralarında ABD dışişleri bakanı John Kerry ve çok sayıda AB ülkelerinin
bakanları ile uluslararası tekellerin temsilcilerinin bulunduğu salonda uzun
uzun alkışlanan Kliçko, toplantı sonrasında, »konferanstan şimdiye kadar
olmadığı kadar güçlenmiş olarak ayrılıyorum, çünkü dostlarımın desteğini aldım«
diyordu. [10]
Ukrayna’daki güncel gelişmelerin nasıl bir
yol alacağı henüz belli değil. Yanukoviç istifaya veya tüm partilerden oluşan
bir hükümet kurmaya zorlanabilir veya başkanlık seçimlerini öne çekerek,
iktidarını korumaya çalışabilir. Ama öyle ya da böyle; tek belli olan,
milliyetçiliğin ve sermaye devletinin tüm milliyetleriyle Ukrayna halkının
geleceği ile ilgili olarak uğursuz bir rol oynamaya devam edecekleridir.
***
[1] Rosa Luxemburg: »Rus Devrimi Üzerine«, alıntı: Jörn Schütrumpf
tarafından derlenen »Rosa Luxemburg ya da: Özgürlüğün bedeli« başlıklı çalışmadan,
Karl Dietz Verlag, Berlin 2008, S. 71.
[2]
Bkz.: http://de.wikipedia.org/wiki/Geschichte_der_Juden_in_Russland
[3]
Bkz.: de.wikipedia.org/wiki/RAND_Corporation
[4]
Bkz.: http://de.wikipedia.org/wiki/Präsidentschaftswahlen_in_der_Ukraine_2004
[5]
Bkz.: http://de.wikipedia.org/wiki/Präsidentschaftswahlen_in_der_Ukraine_2010
[6]
Bkz.: http://de.wikipedia.org/wiki/NATO-Osterweiterung
[7]
Bkz.: http://de.wikipedia.org/wiki/Geographie_der_Ukraine
[8]
Özgürlük Partisi ile ilgili daha geniş bilgi için bkz.: Witali Atanassow,
»Ukrayna Özgürlük Partisi’nin üç kaynağı – Milliyetçilik, yabancı düşmanlığı ve
sosyal sorun« başlıklı makale. Alıntı: Murat Çakır (Derl.), »Neoliberalizmin
egemenlik aracı: Sağ Popülizm – Avrupa’daki sağ popülist parti ve hareketler«,
2012, S. 49-54, http://www.kozmopolit.com/sagpop1.pdf
[9] Bkz.:
http://jungewelt.de/2014/01-06/020.php
[10] Bkz.: http://www.spiegel.de/politik/ausland/ukraine-klitschko-auf-der-muenchner-sicherheitskonferenz-a-950607.html