1 Ağu 2014

Evet, Selahattin Demirtaş!

Cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye muhalefetinin – sayıca büyük olmasa da – hayli etkin olan bir kesiminde, yani sosyalist solda Selahattin Demirtaş’ın adaylığı konusunda ilginç tartışmalara neden oldu. HDK/HDP içindeki veya yakın duran sosyalistler tutarlı bir biçimde Demirtaş’ı desteklerlerken, kimi sosyalist parti ve kurumdan/yayın organından eleştiriler yükseliyor. Eleştirilerin tüm çeşitliliğine rağmen, bunların ortak noktası »Demirtaş ve Kürt hareketinin bazı noktalardaki tutumu tereddüte yol açıyor« olarak özetlenebilir. Yasal Kürt siyasetinin Haziran Direnişi, Demokratik İslam Kongresi veya »egemen sınıfın temsilcileri ile diyalog« konularındaki tavrının altı, sosyalistlerin Demirtaş’ı »koşulsuz bir şekilde desteklememek için geçerli sebepleri« olduğunu vurgulamak için çiziliyor.

Yasal Kürt siyasetinin, bilhassa yerel yönetimlerdeki temsilcilerinin eleştirilmesini gerektiren şüphesiz çokça gerekçe var. Hoş, sınıf partisi olmayan bir yapıyı, sosyalist partiler için geçerli olan kriterlerle eleştirmenin pek bir anlamı yok, ama elbette aslolan eleştirinin her düzeyde ezilenler ve sömürülenlerin perspektifinden olmasıdır. Ancak, bu perspektiften bakınca Demirtaş’ın »yürüttüğü siyasete kuşkuyla yaklaşmak« ve adaylığını »koşulsuz desteklememek için« geçerli sebeplerin neler olduğunu da söylemeyince, eleştiri boşa düşüyor.
Diğer yandan sınıf mücadeleleri tarihi, sosyalist ve komünistlere burjuva toplumları içerisinde »kendi ilkeleri gereği siyaset« yaparlarken, tarihsel koşulları ve maddî şartları ciddiye almaları ve gösterecekleri siyasî tavrın temsil ettiklerini iddia ettikleri ezilen ve sömürülen sınıfların lehine ne gibi sonuçlara yol açacağını hesaplama yükümlülüğünü vermektedir. Sosyalistler için Demirtaş’ın »iyi« veya »doğru« bir insan olması değil, adaylığının genelde ezilenler ve sömürülenler, özelde ise sosyalistlerin hedefleri açısından ne getireceği, ne götüreceği önemlidir. Bu açıdan Demirtaş’ın adaylığını verili koşullar çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir.
Telgraf stilinde ve yüzeysel bakacak olursak: farklı sermaye fraksiyonlarının desteğini alan AKP’nin »başkanlık sistemi« hedefi, yeterli desteği bulamadığından rafa kaldırıldı. Şimdi ise »başkanlığa« anayasanın tanıdığı kurallar çerçevesinde fiilen geçilmesi planlanıyor. Anayasanın Cumhurbaşkanına tanıdığı olağanüstü yetkiler biliniyor. Eğer bunlar bugüne kadar kullanılmadıysa, bunun temel nedeni Erdoğan’ın başbakanlığıdır. Erdoğan seçilirse, bu olağanüstü yetkileri sonuna kadar kullanmak isteyecek, ama Başbakanlık makamına »emrinde« olan birisini getirebilirse. AKP koalisyonu içindeki kavganın nedenlerinden birisi bu.
Öte yandan yerel seçim sonuçları ve Sünnî-muhafazakârlığın yapısal hegemonyası göz önünde tutulursa, seçimlerin Erdoğan’ın zaferiyle sonuçlanmasının büyük olasılık olduğu sonucuna varılabilir. Aynı cephedeki diğer aday İhsanoğlu Erdoğan’ın alternatifi değildir. Aksine aynı cephenin iki adayı da söylemleri, tavırları ve politikalarıyla yapısal hegemonyayı her defasında yeniden üretmekte, kamu yaşamında daha çok yerleşmesine neden olmaktadırlar.
Demirtaş’ın adaylığı ise, ki Demirtaş’ı nasıl nitelendirirsek nitelendirelim, yapısal hegemonyayı zayıflatmak, muhalif kesimlere yeni alanlar açmak ve mevziiler kazandırmak, sınıf çelişkilerini gün yüzüne çıkartmak, ezilenler ve sömürülenler lehine olan talepleri ifade etmek, egemen iktidar ve mülkiyet ilişkilerini eleştirmek, milliyetler ve cinsiyetler sorunlarının eşitlik ve özgürlük temelinde çözüm olanaklarını göstermek, kısacası sosyalistlerin sınıf mücadelesi çerçevesinde asli görevlerini daha kolay yerine getirebilecekleri demokratik bir ortamın geniş kesimlerce savunulması için reel bir fırsat yaratmaktadır. Tüm diğer nedenleri bir yana bıraksak bile, bu gerçek sosyalistlerin Demirtaş için oy istemelerinin en önemli gerekçesidir. Sosyalistlerin verili koşullar altında söylemeleri gereken en doğru söz: »Evet, Selahattin Demirtaş!« tır.

Not: Bir kitap çalışması nedeniyle bu köşedeki yazılarıma ara vermek zorundayım. Altı hafta sonra yeniden buluşmak dileğiyle, sağlıcakla, yoldaşça kalınız.