29 Tem 2011

Ütoya’nın öğrettikleri

Toplam nüfusu 4,8 milyon olan Norveç, ırkçı ve muhtemelen akıl hastası bir saldırganın vahşetiyle sarsıldı. Petrol ve doğal gaz kaynakları sayesinde dünyanın – kişi başına düşen gelir temelinde – en zengin ülkeleri arasında olan bir ülkede böylesine bir vahşetin yaşanması, Norveçlileri tam anlamıyla derin bir travmaya soktu. Ama bu travmaya rağmen hükümeti ve toplumuyla Norveç dünyada ender rastlanan bir sağduyu gösterdi.

Saldırının şoku henüz atlatılmamışken ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde politikacılar ve yaygın medya »terörizme karşı yeni, sertleştirilmiş tedbirler« isterlerken, Norveç başbakanı Jens Stoltenberg, »hiç bir şey bizi açık ve demokratik bir Norveç olmaya devam etmekten alıkoyamaz« diyerek, demokratik hukuk devleti anlayışı içerisinde intikam duygusunun yer alamayacağını ve yürürlükteki yasaların şiddet eylemlerine karşı yeterli olduklarını gösterdi. Günlerdir Norveç’ten yapılan ve halkın tepkisini gösteren yayınlarda da görülebildiği gibi, Norveç toplumu da başbakanın bu yaklaşımının arkasında duruyor.

Elbette, işsizlik oranı yüzde 3 olan, gelişmiş ve eğitimli bir refah toplumuna sahip, sosyal devlet kazanımlarını henüz Almanya veya Fransa’da olduğu gibi tamamen yok etmemiş olan bir ülkede insanların »kana kan, intikam« naralarıyla sokaklara dökülmesi pek beklenecek bir durum değil. Gene de böylesi travmatik bir olaydan sonra Norveçlilerin bu denli metanetli davranmaları ve demokrasilerine sahip çıkmaları bence gıpta edilecek bir durum.

Diğer Avrupa ülkelerindeki, bilhassa Almanya’daki sorumlu politika ise bu olayda hiç te iyi sınav vermedi. Alman içişleri bakanı CSU’lu Hans-Peter Friedrich artık gına getirecek bir şekilde »yasaları sertleştirmeliyiz« diyerek, tipik sağ popülist söylemi tekrarlayanlardan birisi. Friedrich, Ütöya Saldırısını aynı zamanda »hem aşırı sağcıları, hem de aşırı solcular ile islamistleri daha ciddî şekilde gözetim altında tutmalıyız« söylemiyle yeni yasakçı tedbirleri savunmak için kullanmaya başladı. Alman polis sendikası »dikkat çeken kişileri fişlemek lazım« diyerek bakana destek çıkarken, SPD’li politikacılar da parti yasaklamalarını savunmaya başladılar.

Norveç medyası büyük ölçüde haber politikalarında son derece hassas davranırken, diğer Avrupalı medya kuruluşları sansasyon gazeteciliği ile olayı »münferit« bir mesele olarak göstermekte ve yorumlarda yasaların sertleştirilmesini istemekteler. Aslında Andreas B. Breivik bir biçimde yaygın medyanın ve sorumlu politikacıların sağ popülist söyleminin, ırkçı ve göçmen düşmanı yaklaşımlarının bir ürünü. Breivik, hasta bir insan. Ama internette yayınladığı »manifestosu« bugüne kadar Avrupa toplumlarının merkezinde kökleşmiş olan ırkçılığın ve göçmen düşmanlığının bir aynası.

Ütoya Saldırısı, sosyal devlet erozyonunun ve neoliberal dönüşümün travmatize ettiği, işsizliğin, gelecek korkusunun ve perspektifsizliğin kıskacında giderek daha da muhafazakârlaşan beyaz Avrupa toplumlarının olağanlaştırdığı göçmen düşmanlığının ve neoliberal dönüşümü gerçekleştirmek için bu göçmen düşmanlığını ırkçı ve sağ popülist söylemle kullanarak bir korku toplumu yaratan egemen politikaların bir sonucudur. Vahşi saldırı, Avrupa’nın her yerinde göçmenlerin ve yoksulların her gün karşılaştıkları ırkçılık, ayırımcılık ve göçmen düşmanlığı denizinde yüzen bir buzdağının görünen tepesidir. Görünmesini sağlayan da, vahşeti.

Sadece Almanya’da her yıl ırkçı motivasyonla işlenen onbinlerce suç kayıtlara geçmektedir. 1990’dan bu yana toplam 149 kişi ırkçı saldırı sonucunda yaşamını yitirmiştir. Bu nedenle Ütoya Saldırısı »münferit« bir olay değildir. Kaynağı, egemen iktidar ve mülkiyet ilişkileri olmakla birlikte, onyıllardır sürdürülen neoliberal politikalar ve Avrupa toplumlarının kendisidir.

Bu açıdan Norveç başbakanının »daha fazla açıklık, daha fazla demokrasi« çıkışı bir cesaret abidesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Demokrasi ve demokratik hukuk devleti, kendilerini şiddet ve terör yoluyla yok etmeye çalışanlara karşı da tüm ilkeleriyle uygulandığında, demokrasi ve demokratik hukuk devleti olma özelliğini korurlar. Kanımca Ütoya Saldırısı’nın en önemli öğretisi budur.

»Kontrollü bir gerilim« ile Kürt Sorunu’nu çözebileceğini düşünen, toplumdaki milliyetçi ve şöven duyguları körükleyerek iktidarını pekiştirmeye çalışan ve şiddet söyleminden vazgeçmeyen Türkiyeli karar vericilerin Norveç hükümetinden öğrenebilecekleri çok şey var. Türk toplumu da Norveçlilerden utanma duygusunun iyileştirebileceğini öğrenebilir. Hastalıklı bir toplumun en iyi ilacı daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlüklerdir. Ütoya Saldırısı bu gerçeği bir kez daha kanıtlamıştır.