5 Tem 2013

Darbe, ama kime karşı?


Beklenen oldu. Mısır’ın, ABD’nden icazet alan üniformalı kapitalistleri, iktidara taşıdıkları neoliberal dönme islamist Mursi’yi, başkan seçilmesinden bir yıl sonra, alaşağı ettiler. Böylelikle Mısır’da son iki buçuk yılda iki devlet başkanı, halkın kabaran öfkesinin yol açacağı sonuçlardan korkan generallerce görevden alınmış oldu.

Aslına bakılırsa, generallerin bu adımının »demokrasiye darbe« olduğu hayli tartışmalı. Çünkü bir kere buna »darbe« diyebilmek için, Mısır’da demokratik bir sistemin olduğunu iddia etmek gerekiyor. Daha önemlisi ise, ordunun parlamentonun kontrolü altında olduğundan bahsetmek zorunlu. Mısır’da ise »demokrasiye darbe« yapılmasının her iki önkoşulu da söz konusu değil.
Parlamento ve başkanlık seçimlerine baktığımızda, bunların pek demokratik olduğundan bahsedemeyiz. Mübarek’in alaşağı edilmesinden sonra, Müslüman Kardeşler ve Selefiler dışındaki muhalif grupların örgütlenip, hazırlık yapmalarına fırsat tanımadan, alelacele seçimlere gidilmişti. 28 Kasım 2011’de başlayıp, 29 Ocak 2012’de tamamlanan seçimlere katılım yüzde 57 civarında olmuş ve sonucunda da Müslüman Kardeşler ile Selefiler parlamenter çoğunluğu elde etmişlerdi. Ancak Anayasa Mahkemesi 14 Haziran 2012’de ikili Mısır parlamentosunu lağvetmişti. Yeni anayasa çerçevesindeki seçimlerin 2013 sonbaharında yapılması planlanıyordu.
Mursi ise 17 Haziran 2012’de yapılan ikinci tur seçimlerinde yüzde 51,7 oyla devlet başkanı seçilmişti. Seçimlere toplam 51 milyon seçmenin sadece yarısı katılmıştı. Yani Mursi, Mısır seçmeninin dörtte birinin oyu ile seçilmiş oldu. 15 ve 22 Aralık 2012’de ise anayasa referandumu yapıldı. Seçmenlerin sadece üçte birinin katıldığı referandumda, ezici çoğunluğunu neoliberal dönme islamistlerin oluşturduğu Anayasa Koyucu Meclisinin hazırladığı anayasa yüzde 63.8 oyla kabul edildi.
Dörtte bir oyla seçilen Mursi, küçük bir azınlığın katıldığı referandumla kabul edilen gerici bir anayasayı, otoriter başkanlık sistemini oluşturmak ve yargı, yasama ve yürütmeyi kendi elinde toplamak için kullandı. Kısacası, böylesi bir rejimi »demokrasi« diye tanımlamak için, demokrasi tanımını hayli bükmek gerekiyor.
Diğer yandan 2012 Ağustos’undaki »demokratik aranjmanla« ordu yönetimi başkanın kontrolü altına sokulmuş gibi yapıldı. Halbuki Mısırlı generaller siyasî, hukukî ve ticarî imtiyazlarını kaybetmemiş, hem tahminen yıllık 50 milyar Dolar hacmi olan ticarî imparatorluklarını, hem de ABD’nden her yıl gönderilen 1,3 milyar Dolarlık hibenin desteğiyle oluşturulan askerî-sınaî kompleksini ellerinde tutmaktaydılar. Gerçi ABD’nden gelen 1,3 milyarın yaklaşık yüzde 90’ı gene ABD’li silah tekellerine geri dönüyor, ama gene de karar yetkisi generallerde.
Bu açıdan, demokratik meşruiyeti son derece şüpheli bir devlet başkanının, onu göreve getiren üniformalı kapitalistlerce görevden alınmasını demokrasiye değil, »ekmek, özgürlük, sosyal adalet« talebiyle değişim için sokaklara dökülen halk kitlelerine yönelik bir darbe olarak nitelendirmek daha doğru olacak. Generaller halkın istemlerini yerine getirmek için değil, kendi çıkarlarını kollamak için harekete geçtiler.
Bunun yanı sıra Mısır’daki bu gelişme, »siyasal İslam’ın« içine düştüğü ciddî varoluş krizine de işaret etmekte. Siz bakmayın »Mısır’da toplum ikiye bölündü« diye analiz yapanlara. Söz konusu olan toplumun bölünmüşlüğü değil, »siyasal İslam« adı altında İslam’ı sadece »araç« olarak kullanan gerici-neoliberal dönme bir kliğin toplumsal çoğunluk üzerinde »demokrasi« adı altında tahakküm oluşturma çabası başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
General El-Sissi’nin açıklamalarından sonra Tahrir’de sevinç gösterileri yapılması bu nedenle anlaşılır bir şey, ama gene öncesinde olduğu gibi, zafer sarhoşluğunun yerini fena bir baş ağrısının alması pek muhtemel.
»Siyasal İslam’ın« varoluş krizini ortaya çıkaran temel etkenlerden birisi, ekonomik nedenlerin yanı sıra, baskıcı ve paternalist-otoriter yanının çok çabuk ortaya çıkmasıdır. Mısır, Tunus ve Türkiye’deki halk hareketleri gerçek Müslümanlara, İslam’ı bu neoliberal dönmelerin elinden kurtarma fırsatını sunmaktadır. Ama gerçek Müslümanların bunu yapabilmelerinin tek koşulu vardır: en radikal anlamında demokrat olmak!