19 Haz 2015

Krizden somut kazanımlara

»Kriz« kelimesi, Yunancada değerlendirme, görüş, karar verme anlamına gelen »krisis« kökenlidir ve sorunlu, bir dönüm noktasıyla bağlantılı olan karar verme durumunu tanımlamaktadır. Bu açıdan bakıldığına, kriz mutlak olarak olumsuz bir anlam taşımamaktadır, çünkü içerisinde yenilenme ve değişim potansiyellerini taşır. Özünde kriz çoklu kritik durumların oluştuğu, zor kontrol edilebilen, sübjektif güvensizlik, ivedilik ve tehdit duygularına yol açan ve genel olarak geleceği belirleyecek gelişmelere gebe olan bir süreç olarak nitelendirilebilir.

Kriz, tarihin her döneminde egemen sınıflarca var olanı tehdit eden, verili koşulları tehlikeye sokan kritik bir durum olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle burjuva medyası kriz dönemlerinde egemen sınıfların güvencesizlik ve tehdit duygularını toplumun geneline yayma, oluşan korku ve hiddet atmosferinde kamuoyu görüşünü manipüle etme, krizi köklü değişim olmadan aşmanın ve eski durumun restorasyonunu sağlayacak koşulların oluşmasını destekleme yönünde yayın yapar; »hepimiz aynı gemideyiz« veya »ulusal mutabakat sağlanmalı« propagandasıyla, egemen iktidar ve mülkiyet ilişkilerinin korunarak, krizin aşılabileceği algısını yayar.
Kapitalist gelişme sürecinin tarihine baktığımızda, kriz dalgaları yasallığının kapitalizmin yapısal özelliği olduğunu ve kapitalist üretim biçiminin her defasında krizleri kendisinin ürettiğini görebiliriz. Egemen sınıf olarak burjuvazi ise krizi aşmak için her defasında aynı araçlara başvurur: radikal görünen, ama özünde sistemin sürdürülebilirliğini sağlayan restorasyon tedbirleri, »istikrar« yöntemleri, bunlara karşı oluşabilecek toplumsal direnci yumuşatacak siyasi ve iktisadi tavizler, olmadı askeri darbeler, açık faşizm ve sıcak savaş!
Kapitalist toplumlarda burjuva demokrasileri – her ne kadar sınıf tahakkümünün aracı olsalar da – egemen sınıflar için büyük önem taşır. Burada anahtar kelime meşruiyettir. Çünkü meşruiyet, görece demokratik koşullar altında sömürüye gönüllü toplumsal desteği sağlar, ekonomik refahla birlikte sınıf çelişkilerini törpüleyerek, hissedilen refahı yükseltir. Ancak Yunanistan ve Türkiye örneğinde gördüğümüz gibi, oluşan çoklu kriz ortamları egemenlerin meşruiyetini zayıflatmakta, muhalif kesimlerin aldıkları parlamenter başarılar burjuvaziye geri adım attırabilmektedir.

Bu nedenle ezilenleri ve sömürülenleri temsil iddiasında olan siyasi formasyonlara krizleri derinleştirme görevi düşmektedir. Bu, kaos anlamına gelmez, tam aksine, burjuva demokrasisinin demokratikleştirilmesi için parlamento içi ve dışı mücadeleyi örme, ezilen ve sömürülenler lehine olanaklı olan en ileri adımları talep etme ve somut kazanımları sağlayacak bir siyaset üretme anlamına gelir. Komünistler, kapitalizm yıkılmadan hiç bir sorunun gerçek çözümüne ulaştırılamayacağı görüşündedirler. Ama sınıf mücadelesine yeni olanaklar yaratacak, geniş kesimlerin yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirecek, genel anlamda barışı, demokratikleşmeyi ve sosyal adaleti sağlayacak her adımı desteklerler. Krizden somut kazanımlar çıkartılabilir. Bunun ise tek yolu vardır: Parlamentarizm batağına saplanmadan, örgütlü mücadeleyi örmek!