21 Kas 2011

Teknokratlar dönemi açıldı...


Şahadet ederim ki, yeryüzünden başka vatan, insanlıktan başka millet yoktur. İnsanlığın selamı üzerinizde olsun – Küresel kapitalizmin, muhtemelen daha da derinleşecek olan krizi, egemenleri gelişmiş kapitalist ülkelerin pek alışık olmadıkları adımlar atmaya zorluyor. Konkardotalar artık eskisi gibi sadece şirketler için değil, devletler için de söz konusu olduğundan, atanmış teknokratlardan »icra hükümetleri« oluşturuluyor.
Devletleri iflasa getiren küresel iktisadî ve malî kriz, burjuva demokrasilerinin krizi hâline geldi. Çünkü krizin asıl yaratıcıları ve kazançlıları olan uluslararası malî piyasalar, kârlarını garanti etmeyi »ülke reytingleri« ile sağlarken, sadece hükümet politikalarını değil, hükümetlerin kimlerden oluşacağını dikte ediyorlar. Batı Avrupa burjuva demokrasileri ilk kez böylesi bir dönüşüm baskısı altında. Sermaye birikim rejimleri, hükümet olarak ancak »iflas masası memurlarını« kabul ediyorlar.
Bu duruma gelinmiş olması bir kader değil, hele tanrı vergisi hiç. Küresel kapitalizmin içinde bulunduğu bugünkü durum, onyıllardır uygulanan neoliberal politikaların bir sonucudur – kaynağı ise kapitalizmin bizzat kendisidir. Düzensizleştirme, esnekleştirme, özelleştirme ve malî piyasaları dizginsizleştirme emirlerinin altında, kamuoyunun karşısına çıkıp, krizden kurtulmak için tasarruf tedbirlerinin(!) »maalesef alternatifsiz« olduğunu söyleyen hükümet başkanlarının imzası bulunmaktadır.
Başta Almanya sermayesi olmak üzere, krizden kâr sağlayan sermaye çevreleri, örneğin Çekirdek Avrupa’nın ihracat ve kredi politikalarıyla iflasa sürüklediği ülkeleri, meşru hükümetlerle değil, atanmış teknokratlarla yönetilmeye zorluyorlar. Geçen gün Federal Parlamento CDU/CSU meclis grubu başkanı Kauder’in grup toplantısında »Avrupa’da artık Almanca konuşuluyor« demesi, Almanya’nın I. Ve II. Dünya Savaşlarında askerî yöntemlerle beceremediğini, AB çatısı altında gerçekleştiriyor yorumlarına yol açtı. Bu açıdan »yeniden güçlü bir Almanya, ancak Avrupa çatısı altında olabilir« tespitini yapan Almanya’nın bu stratejisinin başarılı olduğunu söylemek olanaklı. Almanya, örneğin Yunanistan’a yüzde 18 faizle kredi veren Alman bankalarına yüzde 1,5 faizle para sağlayan Avrupa Merkez Bankası ve AB içerisindeki belirleyici rolü sayesinde imparatorluğunu ilân etmiş durumda.
İmparator olacak da, imparatorluk valileri olmayacak mı? İşte, İtalya’da kurulan Monti Hükümeti ve Yunanistan’da oluşturulan Papademos Hükümeti tam bu tanıma uyuyor. Çünkü her iki başbakan birer teknokrat. Monti bir zamanlar AB Komiseri’yken, Papademos merkez bankacıydı. İki ülkenin de iflas etmesini sağlayan kurumların memurları başbakanlığa getirildi – e, buna »Keçiye bahçevanlık yaptırmak« denmez mi?
İki hükümet de parlamento çoğunluklarının aldıkları kararla iktidara getirildiklerinden, formel bir meşruiyet söz konusu, ama onların asıl sorumlu oldukları yerler parlamentolar değil. İkisi de, önceleri »biz, ancak bize izin verileni uyguluyoruz« itirafında bulunan Yunanistan Malîye Bakanı Venizelos gibi, uluslararası malî piyasalardan gelen emirleri uygulayacaklar. Yani seçimle işbaşına gelen hükümetlerin oy kaygısıyla yapamadıkları yıkımı gerçekleştirecek ve faturayı halka çıkaracaklar. Hem de halkı ve devleti »iflastan kurtarıyoruz« gerekçesiyle.
Siyaset bilimci Nicos Poulantzas, kapitalist devleti analiz ederken, burjuvazinin, çıkar çelişkileri olan fraksiyonlarının egemenliklerini güvence altına almak için »uzlaşmak zorunda olduklarını« ve bu nedenle kapitalist devletin »yukarıda uzlaşıyı örgütlerken, aşağıyı örgütsüzleştirir« der. Ayrıca egemen bloktaki uzlaşılar veya mücadeleler sonucu gücü eline geçiren sermaye fraksiyonlarının »tekil çıkarlarını, toplumun genel çıkarlarıymış gibi etabile ettiklerini« ve böylelikle seçimle meşruiyet sağlayabildiklerini vurgular.
Görüldüğü kadarıyla, egemen bloktaki sermaye çevreleri, belirli bir süre için de olsa, meşruiyete artık sadece formel olarak gereksinim duyuyorlar. Atanmış teknokratlar ve iflas masası memurlarıyla zaten fazlasına da gerek yok.
Ancak nereye kadar? Krizden çıkış için yeni bir savaşa kadar mı? Bu pek uzak bir olasılık değil – eğer halklar direnç göstermezse...