18 Şub 2012

Kıssadan hisse ...


Almanya’daki sosyalist günlük gazete junge Welt, Perşembe günü Köln’lü dramaturg André Müller’in 1978’de basılan, ama kısa zamanda tükenen ve bugünlerde yeniden yayıma hazırlanan »Anektodlar«ından bazı alıntılar yayımladı. Gazete, alıntıların başına Müller’in katıla katıla kahkaha attığı anda çekilen bir fotoğrafını koymuş. Bu fotoğrafı görüp, anektodları okuyunca, bunlardan bazılarını kıssadan hisse babında okurlarla paylaşmak gerekli dedim kendi kendime. Almanca bilenlere tavsiye ederim, kitap basıldıktan sonra hemen bir tane alın, pişman olmazsınız.

»Anektodlar«dan birkaç (Türkçeleştirilmiş) alıntı yapalım:
Atinalı Sokrates bir heykeltraşla bir ebenin oğluydu. Filozof olma kararını çok önceden vermişti, çünkü doğa bilimleriyle bir türlü başa çıkamamıştı. Bunlar insanın işine yaramaz deyip, ahlâk öğretisine yöneldi.
İnsanların nasıl yaşadığını analiz edebilmek için özel yaşamlarını araştırıyordu. Özel yaşamları hakkında sorular soran Sokrates, belli ki bir çok Atinalıyı rahatsız ediyordu. Günün birinde gene özel yaşamlarıyla ilgili sorular sorduğunda, adamın biri yanıt vermek yerine Sokrates’in kıçına tekme attı. Ama Sokrates buna aldırmadı ve yoluna devam etti.
Bu duruma alınan öğrencilerinden birisi, kendisini tekmeleyenlere karşı niye dava açmadığını sordu. »Niye dava açayım ki?« dedi Sokrates, »varsayalım beni bir eşek tekmeledi, eşeği mahkeme önüne mi çıkarayım?«.
Kıssadan hisse: Yaklaşık 2.500 yıl önce doğan Sokrates’i tanımayan yok. Onu tekmeleyenler ise ancak hikâyelere konu olabiliyorlar. Yani siz siz olun, devletin »kedi« verdiği veya şu-bu gazetede »tu-ka-ka«cılık yapan »iyi Kürtlere« boşuna kızıp, laf yetiştirmeye uğraşmayın. Bırakın »eşekler tekme atsın«, siz Sokrates olmaya çalışın.
* * *
Voltaire, arkadaşlarıyla büyük adamların nasıl olurda günün birinde tiran olabildikleri üzerine tartışıyormuş. Arkadaşlarından bir tanesi, »hocam, büyük adamların tiranlaşmalarını, bazı zamanlarda tarihsel tandansların vücut bulması olarak kabul etmek gerekir, ama maalesef tiranlar hiç erdemli olamamaktadırlar« deyince, Voltaire şiddetle itiraz etmiş.
»Hayır!« demiş Voltaire, »tiranlar da erdemliliğin nefesini içlerine çekiyorlar. Baksanıza, yasaları çiğnemeden önce nasıl da destekliyorlar«.
Kıssadan hisse: Bir siyasetçinin asıl karakteri yasalar çıkarken değil, yasalar eğilmeye ve çiğnenmeye başladığında aldıkları tavırla ortaya çıkar. Hukukun, bırakın çiğnenmesini, güpegündüz iğfal edildiği Türkiye’de kimin erdemli erdemli tiranlaştığı gün gibi ortada değil mi?
* * *
Gazetemizdeki köşesini okumaktan büyük keyif aldığım Metin Yeğin son köşe yazısında, »köşe yazarlığının iki sendromü var, ya herkesin sizi okuduğunu zannediyorsunuz, ya da hiç kimsenin okumadığını. Ben ikincisine yakalandım«. Bu anektod da Metin’e:
27 Ağustos 1818 sabahı ünlü Alman yazar Goethe hizmetçisine hiddetle hemen iki şişe Malvasier şarabını ve iki-üç bardak alıp gelmesini emreder. Belli ki bir şeye sinirlenmiştir. Bardaklara şarap doldurtur ve odada sinirli sinirli volta atarak teker teker bardakları boşaltmaya başlar.
Bir süre sonra tesadüfen doktoru gelir ve Goethe’nin moralinin bozuk olmasına şaşırır. »Yahu üstat, ne oldu, nedir sizi böyle mutsuz eden?« der.
»Herşey« der Goethe. Arkadaşları, hatta tüm Almanya nankördür. Müteşekkir olmayı bilememişlerdir. »Bu kadar da olmaz. Beni bugün, hem de doğum gününde evde unuttular. Eh, hiç kimse benimle sağlığıma kadeh kaldırmak istemiyorsa, benim de elim elma toplamıyor ya, ben de kendi kendime kadeh kaldırırım«.
Doktoru, »ama öyle değil ki, arkadaşlarınızın hepsi doğum gününüz için hazırlık yapıyorlar. Siz herhalde tarihi karıştırdınız, doğum gününüz bugün değil, yarın« deyince, Goethe: »Vay, aziz bakire, vay, desenize boşu boşuna sarhoş oldum«.
Herşeye, baskıya, inkâra, »ipin kurşunun rağmına« gülümsemeniz eksik olmasın. Egemenler ağlayan değil, gülen, hatta kahkaha atan baldırı çıplaklardan korkarlar...