30 Nis 2010

Sendikacı mı, menecer mi?

Avrupa’daki sendikal hareketin, özellikle Alman sendikalarının uzun zamandan beri kan kaybettiklerini, politik etkilerinin azaldığını »Bağdat’taki sağır sultan« bile duymuştur. Nasıl kan kaybetmesinler ki? Sermaye daha hızlı bir biçimde küresel çapta operasyonel hareket yetisine sahipken, sendikalar hâlen ulusal devlet sınırları içerisinde düşünmeye devam ediyorlar. Bilgili okur hemen, »ama AB yönetmelikleri çerçevesinde ulusaşırı şirketlerde işçi temsilcilikleri Avrupa düzeyine taşındı« diye itiraz edecektir.

28 Nis 2010

24 Nisan Taksim’in düşündürdükleri

Bu yıl İstanbul’un göbeğinde bir dizi aydın insanın girişimiyle yapılan 1915 Kurbanlarını Anma Eylemi bir »ilk«ti ve son derece anlamlıydı. Aynı şekilde Haydarpaşa Garı’nın önünde İHD’lilerin de deporte edilen Ermenileri hatırlatmaları önemli ve bence cesur bir eylemdi. Ayrıca Ankara’da, İçişleri Bakanlığı’nın müdahalesi ile yapılabilen sempozyum da, gelecekle, yani Türkiye toplumunun kendi geçmişiyle yüzleşmesi ile ilgili olumlu düşüncelerin oluşmasını sağladı.

Pazarlama hatası

Aşağı Saksonya Eyalet Başbakanı Christian Wulff, Hamburg’lu Aygül Özkan’ı yeni bakanı yapacağını açıkladığında kimi yorumcular bu adımı »iyi bir pazarlama manevrası« olarak yorumlamışlardı. Zaten oldum olası CDU içerisinde makul ve çağdaş bir görünüm veren Wulff, göçmenler söz konusu olduğunda genellikle sosyaldemokratlar ve yeşillerden dahi ileri pozisyonları içeren açıklamalar yapardı. Bu nedenle Türkiye kökenli ve müslüman bir göçmeni bakan yaparak, aslında her zaman izlediği »modern CDUlu« çizgisini teyid etmiş, bu şekilde gelecekte Almanya politikasında önemli bir konum elde etmeye hazır olduğunu göstermişti.

Neoliberal hegemoni ve sendikal kriz

Yaklaşık yirmi yıldan beri hızlanarak devam eden devinim, üretimden iktisata, toplumsal süreçlerden siyasî karar mekanizmalarına, kültürden bilime ve medyaya kadar yaşamın hemen her alanının kapitalist kâr mantığının boyunduruğu altına sokulduğu bir sürece dönüştü. Bu sürecin en belirgin özelliği de, neoliberalizmin, gene yaşamın her alanında hegemonisini kurması oldu. Neoliberal hegemoniyi kırmaya, neoliberalizme ve kapitalist üretim tarzına alternatif geliştirecek güç olmaya aday olan sendikal hareket ise krizde. Bilhassa Almanya sendika ve işçi hareketinin bugün içerisinde bulunduğu durum, bunun örneği.

23 Nis 2010

Bir daha asla savaş, asla soykırım olmasın diyebilmek için!

Osmanlı İmparatorluğu’nda 1915’de Gerçekleşen Soykırımı Anma Toplantısı’na
Sunulan Avrupa Barış Meclisi mesajı
Sunan: Murat Çakır, ABM Sözcüsü
St. Petri Kilisesi, Hamburg, 24 Nisan 2010


Böylesi bir anma gününde uygun sözleri içeren bir konuşma yapmak gerçekten pek kolay değil, ama bugün burada konuşabilmek onurlu bir görev. Bu nedenle başta toplantıyı düzenleyenlere bu fırsatı bana verdikleri için teşekkür etmek ve Aghet’in, Ermeni halkının büyük felaketinin kurbanlarının anısı önünde saygıyla eğilmek istiyorum.

Avrupa’da 24 Nisan

Bugün Ermeni halkının acı günü. Tüm dünyada olduğu gibi, Anadolu-Mezopotamya coğrafyasında 95 yıl önce işlenen ve insanlığın hafızasına bir daha silinmemek üzere kazınan Büyük Felaketi hatırlatan toplantılar ve kurbanları anma etkinlikleri Avrupa’nın muhtelif kentlerinde de yapılıyor. Nasıl İstanbul’da cesur insanlar siyahlar içinde, sessizce, ruhlarına yaktıkları mumlarla ve ellerinde çiceklerle 1915 kurbanlarının anısı önünde eğiliyorlarsa, Avrupa’da yaşayan Türkiyeli ve Kürdistanlı demokratlar, aydınlar, devrimciler de düzenlenen etkinliklere katılarak, »bu acı bizim acımız, bu yas hepimizin« diyecekler.

Ukranya yuvaya geri dönüyor

Rusya Başkanı Medwedjew ile Ukranya’nın yeni başkanı Janukoviç’in dün imzaladıkları doğalgaz antlaşması, Çekirdek Avrupa egemenlerinin pek hoşuna gidecek nitelikte değil. Dahası, antlaşma Rusya’ya yeniden Karadeniz gücü olma olanağını verirken, Ukranya’nın, henüz Batı’lı tekellerin eline geçmemiş olan ağır sanayisine de nefes aldırıyor.

Hindukuş’ta yaralı cesaret

Bavyeralı asilzade ve Federal Savunma Bakanı Karl-Theodor zu Guttenberg, Federal Parlamento’nun 142 insanın ölümüyle sonuçlanan bombardıman nedeniyle kurduğu Araştırma Komisyonu’na ifade vermeye geldiğinde, Alman Şansölyesi Angela Merkel biraz sonra yapacağı hükümet açıklamasına son rötüşları vermiş olmalıydı. Üç hafta içerisinde yedi Alman askerinin Afganistan’dan çinko tabutlar içinde »vatana« geri gelmiş olması nedeniyle, halk arasında Afganistan Savaşı’na karşı olanların oranı artıyordu.

20 Nis 2010

Aman ne güzel: Almanya’da ilk göçmen bakan

Bugünkü gazeteleri okuyanlar, Almanya’nın göçmen politikasında »devrim« yaptığını sanarlar. Baksanıza, Aşağı Saksonya Eyalet Başbakanı Christian Wulff, Hamburg’lu hukukçu »işletmeci« Aygül Özkan’ı eyaletin Sosyal İşler Bakanı yaptı diye bir bayram havası esiyor ki, sormayın gitsin.

Citigroup 4,4 milyar kârın keyfinde

ABD’nin en büyük bankalarından Goldmann Sachs’a karşı dolandırıcılık suçundan dava açıldığı ve finans sektörü hakkında devlet yöneticilerinin bile »âhlaksızlar« suçlamasını yapmaktan çekinmedikleri bu günlerde iki haber fazlasıyla gözüme çarptı.

Savaş hukuku!

Almanya Federal Savcılığı 4 Eylül 2009 tarihinde Albay Klein’ın emri ile gerçekleşen ve çoğunluğu kadın ve çocuk toplam 142 sivilin yaşamına mal olan bombardımanın »savaş suçu« olmadığına ve Albay Klein’ın herhangi bir başka suçtan dolayı da ceza almasını gerektiren bir durumun bulunmadığına karar verdi.

19 Nis 2010

CIA Almanya için halkla ilişkiler stratejisi hazırlamış

Olacağı buydu: Şansölye Merkel başta olmak üzere, Afganistan savaşı konusunda halkı bir türlü yanlarına çekemeyen Alman siyasetçiler, hep »halka sorunu anlatamıyoruz, Afganistan’daki angajmanımızı daha doğru anlatmalıyız« diye yakınıyorlardı. Özellikle çinko tabutlarda geri dönen Alman askerlerinin sayısı arttıkça, seçmenler arasında Afganistan savaşına karşı çıkanların sayısı artıyordu. Alman hükümetine ve gizli servislerine pek güvenemeyen CIA durumda vazife çıkardı ve Almanya için bir »savaşı pazarlama stratejisi« geliştirdi. Gizlilik ibaresi taşıyan strateji tam uygulanmaya sokulacaktı ki, WikiLeaks adlı internet sayfasında yayımlandı.

18 Nis 2010

ABM: 95 YIL SONRA ERMENİ SOYKIRIMI

Avrupa Barış Meclisi Sekretaryasının 24 Nisan ile ilgili açıklaması:

Yıllardan beri söylenenleri tekrarlamak yerine, konuya farklı bir açıdan yaklaşmaya çalışalım.
1915’te Ermenilere uygulanan soykırım tarihin ne ilk ne de son soykırımıdır. ABD’de beyazların yerleşim alanlarını genişletmek için uyguladıkları Kızılderili soykırımı ve Nazilerin Yahudilere uyguladıkları soykırım örneklerden sadece iki tanesidir. İki ülke de, soykırımı kabul etmişler ve özür dilemişlerdir.

17 Nis 2010

Yunanistan’ı kurtarırken milyarlar kazanmak...

Şaka falan değil. Yapılan öneri magazin basınında yer alsa, önemsemezdim bile. Ama Frankfurter Allgemeine Zeitung veya Süddeutsche Zeitung gibi Almanya’nın önde gelen gazeteleri bile ciddî ciddî bu öneriyi sayfalarına taşıdıklarına göre, dikkate değer bir haber.

Irkçılığa karşı WBS

»Current Biology« dergisinin bildirdiğine göre Mannheim kentindeki Ruhî Sağlık Merkez Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalarda, ender rastlanan bir gen eksikliğinin, tıbbî tanımıyla »Williams-Beuren-Sendromü«nün, insanların yabancılardan korkusunu yok etmekteymiş. Bu sendromü taşıyan insanlar, karşılarındaki insanlara etnik veya dinsel kökenlerine bakmadan tamamiyle eşit muamele gösteriyorlarmış.

Araştırmacılar, 16 yaşındaki yirmi genç insanla yaptıkları araştırmada, bu sendromü taşıyanların, aynı sosyal kökenden gelen diğer »sağlıklı« gençlere nazaran, hiç bir etnik ayrım yapmadıklarını tespit etmişler. Enstitünün sözcülerinden Andreas Meyer-Lindenberg, merkez beyinde bir gen eksikliği nedeniyle meydana gelen bir işlev eksikliğinin sosyal korkunun ortaya çıkmasını engellediğini belirtiyor. Araştırmacılara göre, yabancı korkusu, yani ırkçılığa yol açabilen ksenofobi beynin bu merkezinde oluşuyor.

Irkçılığın ve ayırımcılığın çağımızın vebası gibi boy gösterdiği bir dönemde, insanın aklına olur olmaz düşünceler geliyor. Hani antiırkçı mücadelenin artık genetikçilerin yardımıyla başarıya kavuşması söz konusu olabilir mi diye. Hoş, gen eksikliği kalıtımsal bir sorun, ama gene de insan düşünmeden edemiyor: »yahu şu ırkçıları bir gen tedavisinden geçirsek nasıl olur?« diye. Yoksa bu şekilde de bir nevî ırkçılık mı yapılmış olur?

Haber ilginç, ilginç olmasına da, biz gene klasik yöntemlerle antiırkçılığa devam edelim. Doğal olanı da bu herhalde...

16 Nis 2010

Sola karşı »Kırmızı-Yeşil«

Almanya’nın en yoğun nüfusuna sahip olan Kuzeyren-Vesfalya’da 9 Mayıs’ta Eyalet Parlamentosu Seçimleri yapılacak. Bu eyalette yapılan her seçim, Almanya politikası için her zaman belirleyici olmuştur. 2005 Mayıs’ında yapılan seçimlerde SPD’nin iktidarı CDU’ya kaptırması, dönemin şansölyesi Gerhard Schröder’i erken seçime zorlamış ve »Kırmızı-Yeşil« Federal Hükümet’in yıkılmasına neden olmuştu. Ve yeni bir kitlesel sol partinin Federal Parlamento’ya girmesine.

Vancouver’den Vladivostok’a

Yaygın medyanın haberlerine bakılırsa, dünya »sevinç« içerisinde. ABD ile Rusya başkanları Obama ve Medvedyev’in Perşembe akşamı Prag’da imzaladıkları START-Antlaşması’nın »dünyayı daha barışçıl hâle getireceğini« bildiriyorlar. Öyle ya, 1991’de imzalanan ve şimdi yenilenen START-Antlaşması, Rusya ve ABD’ni ellerindeki nükleer başlıkların sayısını önümüzdeki yedi yıl içinde 2.200’den 1.550’ye indirme yükümlülüğü altına sokuyor. On yıl boyunca nükleer savaş tehlikesi bertaraf olacak – mış. Oh, ne âlâ!