Almanya’nın en yoğun nüfusuna sahip olan Kuzeyren-Vesfalya’da 9 Mayıs’ta Eyalet Parlamentosu Seçimleri yapılacak. Bu eyalette yapılan her seçim, Almanya politikası için her zaman belirleyici olmuştur. 2005 Mayıs’ında yapılan seçimlerde SPD’nin iktidarı CDU’ya kaptırması, dönemin şansölyesi Gerhard Schröder’i erken seçime zorlamış ve »Kırmızı-Yeşil« Federal Hükümet’in yıkılmasına neden olmuştu. Ve yeni bir kitlesel sol partinin Federal Parlamento’ya girmesine.
Yapılan son anketler, CDU-FDP Eyalet Hükümeti’nin yeniden çoğunluk elde edemeyeceğini gösteriyor. Kendi partisi içerisinde »muhafazakârlık yerine fazlaca sosyaldemokratlık yapmakla« suçlanan eyalet başbakanı Jürgen Rüttgers, başbakanlığını devam ettirebilmek için Yeşiller’e sinyaller vermeye başladı bile.
Saarland Eyaleti’nde CDU ve FDP ile ilk »Jamaika-Koalisyonu«nu kuran Yeşiller ise, uzun zamandan beri »Siyah-Yeşil« evliliğe sıcak bakıyorlar. Kuzeyren-Vesfalya Yeşiller’inin son aylardaki seçim propagandaları bariz bir şekilde CDU’lu Rüttgers’e karşı »sivri dil« kullanmamaya özen gösteriyor. Gerek Yeşil politikacıların söylemleri, gerekse de Yeşiller’e yakın duran gazetecilerin yorumları, Yeşiller’in CDU ile iktidar ortağı olmak için »yeterince« olgunlaştıklarını gösteriyor.
Aslına bakılırsa bu kendiliğinden gelişen bir süreç değil. Yeşiller’in seçmenleri üzerine yapılan analizler, bu seçmen kitlesinin gelir düzeyi yüksek, ekolojik hassasiyet taşıyan, kariyer sahibi, Avrupa merkezci ve beyaz, ama »yukarıdan aşağıya yeniden dağılıma« açıkça karşı çıkan ve Schröder-Fischer Hükümeti’nin neoliberal uygulamalarını destekleyen ekoliberal kesimler olduğunu kanıtlıyor. Sonuç itibariyle başlarda çevreci ve pasifist hareketin politik formasyonu olarak kurulan Yeşiller, FDP’den sadece ekolojik yeşil rengiyle farklılık gösteren liberal bir parti hâline gelmiş durumdadır.
Bu nedenle sosyaldemokrasinin Kuzeyren-Vesfalya seçimlerine »Yeniden Kırmızı-Yeşil« sloganıyla girmeleri, SPD ve Yeşiller’e yakın olan çevrelerde şüpheyle izleniyor. Yeşiller’e yakınlığıyla tanınan taz gazetesi bile, »birdenbire Kırmızı-Yeşil için çoğunluk var demek, kendi kendini kandırmaktır« eleştirisini yapıyor.
Özellikle SPD’nin bu »niyeti belli« çıkışının ardında, »Kırmızı-Yeşil için çoğunluk« elde etmenin ötesinde, DIE LINKE’nin yeni bir seçim başarısını engelleme kaygısı yatıyor. Çünkü ciddiye alınabilecek bütün seçim anketleri, DIE LINKE’nin Eyalet Parlamentosu’na gireceğini gösteriyor. Almanya solu büyük bir olasılıkla ülkenin politik yelpazesini kalıcı olarak değiştirdiğini bu seçimlerde bir kez daha kanıtlayacak – sosyaldemokrasinin asıl korkusu bu.
Velhasılı SPD’nin durumu, nişanlısı çoktan başka birisine kaçmış olan, ama düğün hazırlıklarına ısrarla devam eden damat adayına benziyor. SPD, toplumsal desteğini kaybetme pahasına tarihsel ihanetine devam ediyor.
***
Yazmadan edemeyeceğim: Günter Grass Türkiye’ye gelmiş ve Ermeniler ile Kürtleri kast ederek, »Türkiye kendi geçmişiyle yüzleşmeli« demiş. Sağolsun iyi yapmış da, aynı hassasiyeti niye kendi ülkesinde göstermemiş acaba? Almanya’nın, Ermenilerin büyük felaketindeki tarihsel sorumluluğunu ve şimdilerde Almanya’daki Kürt göçmenlere karşı uyguladığı politikalarını hiç bilmiyor mu? Ya da Almanya’nın ürettiği silahların Kürtlere karşı kullanılmasını? Biliyor, biliyor. Bal gibi biliyor. Ama 2004’de »Biz de halkız« başlığı altında önde gelen patronlar ve varlık sahipleri ile birlikte tam sayfa bir ilâna imza atarak, Schröder-Fischer Hükümeti’nin neoliberal politikalarına sahip çıkan büyük usta biraz aynaya baksa, ne kadar iki yüzlü davrandığını görecek. Sevgili Yaşar Kemal ve dostum Osman Okkan kusuruma bakmasınlar, ama Grass amcamıza aynayı tutmak biraz da onların görevi.