23 Nis 2010

Hindukuş’ta yaralı cesaret

Bavyeralı asilzade ve Federal Savunma Bakanı Karl-Theodor zu Guttenberg, Federal Parlamento’nun 142 insanın ölümüyle sonuçlanan bombardıman nedeniyle kurduğu Araştırma Komisyonu’na ifade vermeye geldiğinde, Alman Şansölyesi Angela Merkel biraz sonra yapacağı hükümet açıklamasına son rötüşları vermiş olmalıydı. Üç hafta içerisinde yedi Alman askerinin Afganistan’dan çinko tabutlar içinde »vatana« geri gelmiş olması nedeniyle, halk arasında Afganistan Savaşı’na karşı olanların oranı artıyordu.

Gerçi dört yılda bir yapılan seçimlerle iktidara gelen Alman hükümetleri, sadece seçimlerden önceki dönemlerde halkın, daha doğrusu seçmenin sesine kulak veriyor, ama geri kalan bölümde de asıl temsil ettikleri güçlerin çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar. Çünkü gerek Gerhard Schröder, gerekse de Merkel, halkın büyük çoğunluğu savaşa karşı olmasına rağmen Almanya’yı savaşa soktular. Dünya politikası söz konusu olduğunda, seçmenin kaygıları ikincil oluyor.

Ama bu sefer durum biraz farklı, çünkü çinko tabutların sayısı artmaya başladı. Almanya, Afganistan’a gönderdiği askerlerin ve silahların sayısını artırdıkça, çatışmalara daha çok katıldıkça, »vatan için şehit düşen« asker sayısı artıyor. »Şehit« sayısı arttıkça da, halktaki tepkiler. Tepkiler de, savaşa katılma kararını onaylayan ve elbette bir daha seçilmek isteyen parlamenterlerin kaygılanmasına neden oluyor.

Merkel bu yüzden dün Federal Parlamento’ya verdiği hükümet açıklamasını, kamuoyunu etkilemeye çalışmakla birlikte, kafaları karışan parlamenterleri kazanmak üzerine kurgulamıştı. Konuşmasına, »Almanya’da tasavvur edemeyeceğimiz aşırı koşullarda mücadele eden askerlerimizi saygıyla anıyorum« diyerek başlayan Merkel, özellikle eski SPD Meclis Grubu Başkanı Peter Struck ile SPD’nin ünlü Şansölyesi Helmut Schmidt’ten alıntılar kullandı. Örneğin: »Almanya’nın içinde bulunduğu durumu en iyi açıklayan ›Almanya’nın güvenliği Hindukuş’ta savunulur‹ diyen Peter Struck’tur«, veya »Helmut Schmidt askerler karşısında yaptığı bir konuşmasında, ›sizler, barışçıl bir ulusa hizmet etme şansına sahipsiniz‹ demiştir« gibi alıntılarla, parlamentodaki savaş taraftarı çoğunluğu yeniden bir araya getirmeyi denedi.

Hükümet açıklaması sonuç itibariyle hemen hergün duyduğumuz yalanlar ve demagojiyle bezenmişti, ki konuşmayı dinledikten, hatta bir kez de okuduktan sonra kendi kendime »yahu bunlar söyledikleri yalana öylesine inanmışlar ki, yalan gerçek oluvermiş« dedim. Kısaca özetlemek gerekirse demagoji şöyle kurgulanıyor: »Biz BM’in barıştırma misyonuna katılıyoruz... Askerlerimiz, biz evimizde korkuyla yaşamayalım diye, orada korkuyla görev yapıyorlar... Madalyonun bir yüzü cesaretse, diğer yüzü yaralanılabilirliliktir. Ölüm bunun parçasıdır... Küreselleşmenin kötü olan tarafı uluslararası terörizmdir. Teröristlerin nükleer silahlara sahip olmas olasılığı, dünya güvenliğini tehdit eden en büyük tehlikedir [Yani bravo, Başkan Obama henüz bir kaç gün önce salladı, bugün dillere düştü]. Bu nedenle Afganistan’da neden bulunduğumuzu hiç unutmamalıyız. Afganistan’ı terk etmek, dünyayı ateşe verecek teröristleri cesaretlendirmektir... Almanya, kendi sınırları içerisindeki hukuka, güvenliğe ve özgürlüğe yönelik tehditlerin oluştuğu yerlerde tehlikelere karşı mücadele vermelidir. O nedenle Hindukuş’ta ülkemizi savunuyoruz... Elbette bu savunmamızı yaparken, cesur askerlerimiz şehit oluyorlar. Bu durumda misyonumuzdan insanî olarak şüphe duymak doğaldır. Ama vatanımızın çıkarları için gerektiğinde ölümleri göze almalıyız...« v.s. v.s.

Kısacası, Merkel parlamenterlere satır arasında neden Afganistan’da olunduğunun mesajını verdi ve nazik bir hatırlatma yaptı. Çünkü Federal Parlamento’da DIE LINKE Meclis Grubu dışında hiç kimse savaşa karşı çıkmıyor. CDU/CSU, SPD, FDP ve Yeşiller, 1999’dan bu yana yürüttükleri fiîli büyük koalisyonla Almanya’nın neoliberal ve militarist dönüşümünü ortak politika hâline getirmiş durumdalar. Hepsi, Almanya’nın kendi anayasasını ve yasalarını bilerek çiğnemesini ve 1945 sonrasında Alman ordularının yeniden dünyanın muhtelif yerlerde savaşlara katılmasını sağlamışlardı.

Bu nedenle Merkel, »Afganistan’da neden bulunduğumuzu unutmamalıyız« derken, muhalefetteki SPD’li ve Yeşil milletvekillerine, »bu işe beraber başladık, emperyalist çıkarlarımızı gene beraber korumalıyız« sinyalini verdi. Nitekim, Merkel’in konuşmasından sonra söz alan SPD ve Yeşil milletvekilleri, »meclis gruplarımızın çoğunluğu, Afganistan misyonumuzun haklılığına ve devam etmesi gerektiğine inanıyorlar, ama misyon sistematik olarak hep gözden geçirilmelidir« diyerek, Merkel’in amacına ulaştığını gösterdiler.

Neoliberal ve militarist cephe, parlamentodaki çoğunluğu sayesinde, halkın çoğunluğunun isteğine ters politikaları yürütmeye devam ediyor. Halk çoğunluğunun çıkarlarını savunmak ise ülkenin tek parlamenter muhalefeti olan DIE LINKE’ye düşüyor. Alman solu şimdiye kadar bunun gereğini yerine getiriyor. Bakalım program tartışması sonrasında ve 2013 seçimlerinin ertesinde, hükümete ortak olma olanağı doğduğunda, nasıl davranacak.