24 Şub 2012

Jandarma Pazarı’nda timsah gözyaşları


Alman devleti, başta hükümet, parlamentolar ve Anayasa Mahkemesi olmak üzere tüm kurumlarının katılımıyla Perşembe günü Berlin’de Gendarmenmarkt (Jandarma Pazarı) meydanındaki konser salonunda, »Alman Nasyonalsosyalist Konspirasyonu« (NSU) adlı neonazi çetesinin katlettiği 10 kişi için bir anma töreni düzenledi. Törenin yapılmasına istifa eden Cumhurbaşkanı Wulff karar vermişti.

Öldürülenlerin, güvenlik güçlerince katiller tesadüfen ortaya çıkıncaya kadar »zanlı« muamelesine tabi tutulan yakınlarından »bu yanlış için« özür dileyen Şansölye Angela Merkel, neonazi cinayetlerinin »ülkemiz için utanç verici« olduğunu söyledi.
Almanya yaygın medyasının matem ciddîyetinde verdiği tören haberlerine bakanlar, sanacak ki Alman devleti neonazizme savaş açtı. Öyle ya, ne de olsa devlet bütün kurumlarıyla törende hazır ve nazırdı.
Sahiden öyle mi? Almanya neonazizme savaş mı açtı, hem de bu kurumlarıyla mı? Neonazi grup ve partilerinin faaliyetlerine göz yuman, sadece ajan sokmakla kalmayıp, ajanları üzerinden neonazi eylemlerini yönlendiren ve NSU adlı neonazi cinayet şebekesinin on yıl boyunca serbestçe adam öldürmesine ve banka soymasına olanak/lojistik sağlayan kurumlar, uzaydan mı geldiler? Bugün bile cinayetlerle ilgili bilgileri saklamaya, hatta basının bildirdiğine göre yok etmeye çalışan gizli servisler Alman devletinin değil de, bir muz devletinin gizli servisleri mi? Hem, madem bir devlet gösterisi olacaktı da, neden parlamentoda değil de, bir konser salonunda bu tören yapıldı ki?
Alman devlet erkanının yaptığı, timsah gözyaşı dökmektir. Manipülasyondur. Çünkü neonazilerin ve ırkçıların bugüne kadar işledikleri cinayetlerin, saldırıların ve kundaklamaların asıl sorumlusu iktidara gelmiş geçmiş bütün Alman hükümetleridir.
Bu hükümetler sadece neonazilerin örgütlenmelerine olanak sağlamakla kalmamış, aynı zamanda kurumsallaştırılan ırkçı politikalar, uygulamalar ve hedefli manipülasyonlarla çoğunluk toplumu içerisinde yabancı düşmanlığının, ırkçılığın ve refah şövenizminin kökleşmesini teşvik etmişlerdir.
Aslına bakılırsa anma töreni, devletin »temize çıkma« çabasıdır, gene manipülasyondur, çünkü neonazilere yönelik politikalarda bir değişiklik söz konusu değildir. Ne gizli servisler, Anayasa Mahkemesi’nin talep ettiği gibi ajanlarını geri çekmektedirler, ne de neonazi grup ve partilerin yasaklanmasına yönelik ciddî adımlar atılmaktadır.
Diğer yandan 1955’den bu yana devam eden göç sürecinde Almanya’ya yerleşen göçmen nüfusun özel yasalarla temel haklardan mahrum bırakılmalarında da bir değişiklik söz konusu değildir. Tam tersine, neonazi propagandası ve sağ popülistlerin sosyal ırkçı tezleri, »Yabancılar Politikası«nın daha da sertleştirilmesi için malzeme hâline getirilmektedir. Alman devleti, nüfusun yüzde onunu teşkil eden göçmen nüfusu istediği gibi manevra edebileceği bir kitle olarak tutmakta, toplumsal, siyasî ve ekonomik sorunların gerçek nedenlerinin üzerine örtmek amacıyla »günah keçisi« olarak kullanmaktadır.
Göçmen nüfusunun »günah keçisi« olarak kullanılması, Almanya’nın neoliberal dönüşümü ve militaristleştirilmesi için vazgeçilmez bir enstrümandır. Bu enstrümanla aynı zamanda hem toplumsal parçalanma körüklenmekte, hem de neoliberal soygun ekonomisine karşı olası toplumsal direnç mekanizmalarının ortaya çıkması engellenmektedir.
Bu gelişme sonucunda neonazi grup ve partiler ile, Sarrazin türü sosyal ırkçıların ekmeğine yağ sürmekte, ırkçı yaklaşımlar ve refah şövenizmi sayesinde de sosyal kırım politikaları sertleştirilmekte, burjuva demokrasisinin içi boşaltılmaktadır.
Nitekim CDU/CSU, FDP, SPD ve Yeşiller’den oluşan neoliberal blok, tüm bu politikaları temsil edebilecek, Sarrazinlerin sosyal ırkçılığını akıllı, ama kriz yönetimlerine karşı direniş gösterenleri »aptalca« bulan, azılı antikomünist ve neoliberal bir Cumhurbaşkanı üzerine anlaştılar.
Wulff sembolik bir jestte bulundu. Yeni Cumbaba Gauck ise, timsah gözyaşı bile dökmeyecek. Holocaust’u izafîleştiren, yoksulları »tembel« bulan, Sarrazin’i öven ve savaş taraftarı olduğunu gösteren Gauck, yarın neonazi saldırılarından göçmenleri sorumlu tutarsa, hiç şaşmam doğrusu...