Türkiye kamuoyu yarın yapılacak olan yerel seçimlere ve yolsuzluklar
yumağına kilitlenmişken, kimsenin dünya ekonomisinin üzerinde toplanmaya
başlayan karanlık bulutlara bakmaya mecali yok gibi görünüyor. Aslında bu
karanlık bulutların yol açacağı fırtınanın Türkiye ekonomisini ve dolayısıyla
Türkiye’deki siyaseti ne denli etkileyeceğini görmnek için ekonomist olmaya
gerek yok. Tam da böylesi bir dönemde bilhassa muhalif güçlerin yapması
gereken, “Yolsuzluklar Sultanının” çatışma retoriğine kapılmadan kafalarını
“önlerindeki tabaktan” kaldırıp, dünyada ne olup bittiğine bakmaları ve buna
göre siyasetlerini şekillendirmeleridir. Hiç kuşku yok: yerel seçimden kim
galip çıkarsa çıksın, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan dünya
ekonomisindeki gelişmelerdir.
Telgraf stilindeki bir bakış karanlık bulutların nasıl toplandığını
görebilmeye yetiyor. ABD’nin Ukrayna ihtilafı çerçevesinde, birbirlerine
iktisadi olarak kopmaz bir biçimde bağlı olan AB ve Rusya arasında bir ticaret
savaşını kaşıdığı malum. Böylesi bir durumda ABD’nin siyasi ve ekonomik olarak
güçleneceğini hesapladığını söyleyebiliriz. Zaten ABD Merkez Bankasının
uyguladığı para politikası eşik ülkelerinin ekonomileri üzerinde büyük bir
baskı oluşturduğundan, bunlarla ticari ilişkilerini derinleştirmiş olan AB
ekonomisini zora soktu. Bunun üstüne bir de Rusya ile bir ticaret savaşına
girişilirse, hem AB, hem de Rusya ekonomisi kaybedecek.
Ancak böylesi bir gelişmenin küresel çapta ekonomik buhrana yol açması
ise fazlasıyla muhtemel. Çünkü özellikle uluslararası mali piyasalarda hayli
şişmiş olan spekülasyon balonları patlayarak, 2008 krizine rahmet okutacak
sonuçlara yol açabilir. Elbette bu durumda tersinde ABD ekonomisi de olumsuz
etkileneceğinden, ABD açısından evdeki hesap çarşıya uymayabilir.
Uzak Doğuya baktığımızda ise bölgenin önde gelen ekonomi motorlarının
fena halde tökezlediklerini görebiliriz. Örneğin Japonya’nın ihracatı teşvik
etmek için aldığı tüm tedbirlerin fos çıktığını gören mali piyasa aktörleri
arayış içerisindeler. Japonya son 30 yılda ilk kez büyük bir ticaret açığı
kaydetmek zorunda kaldı. Gözlemciler Japonya’nın 2014’deki dış ticaret açığının
15 milyar Dolar’ı aşacağını tahmin ediyorlar. Görüldüğü kadarıyla milliyetçi ve
saldırgan bir dış politikayla iktidarını korumaya çalışan Şinzo Abe hükümeti daha
güçlü bir baskı altına girecek.
Diğer yandan güçlü Çin ekonomisinde de ciddi sorunlar yaşanmakta.
Çin’in ihracatı 2013’de yüzde 18 gerileyince, uluslararası mali piyasalarda şok
dalgalarına yol açtı. Bununla birlikte Çin Merkez Bankası daha önceki piyasaya
para pompalama siyasetinden vazgeçti. 2013’de iç piyasaya 1 trilyon Dolar
pompalayan Merkez Bankası hem Çin gayri
menkul piyasasındaki spekülasyon balonlarının devasa bir biçimde şişmesine, hem
de uluslararası finans spekülatörlerinin Çin hammadde piyasasında
spekülasyonlara yönelmesine neden olmuştu. Merkez Bankası şimdi piyasalardan
para çekmeye başlayınca spekülatörlerin kurduğu kırılgan sistem temellerinden
sarsılmaya başladı. Çin yönetiminin Çin mali piyasalarına yönelik yeni
tedbirlere girişeceği ve şirket iflaslarını önlemeye kalkışmayacağı
dedikodularının yayılması, kontrol altına alamadıkları Çin yönetiminden zaten
çekinen küresel spekülatörlerin paniğe kapılmasına neden oldu. Almanya’daki
kimi araştırma kurumunun, “Çin önümüzdeki dönemde dünya ekonomisinin motoru
olma rolünü oynayamayacak” tahminini yapması, paniğin büyümesine yol açıyor.
Pasifikte sular ısınır, Ortadoğu’da kurulmaya çalışılan yeni dengeler
belirsizliklere yol açar, başta Brezilya, Güney Afrika ve Hindistan olmak üzere
eşik ülkelerinde ekonomik durgunluklar etkinliklerini artırır ve Çin ve Japonya
ekonomileri tökezlerken, AB ve Rusya arasında çıkabilecek bir ticaret savaşı
dünya ekonomisini büyük – belkide görülmemiş ölçüde – bir krizin içerisine
sokabilir. Çoklu kriz ortamında boğuşan bir Türkiye’nin böylesi bir krizde
görebileceği hasarı düşünmeye çalışmak bile ürkütücü. Askeri ihtilaf
tehlikesine değinmedik bile! Yarın Türkiye’de
olağanüstü anlamlar yüklenmiş yerel seçimler yapılacak. Demokratik kesimlerin
seçimlerden başarı kazanarak çıkması olanaklı gözüküyor. Ancak elde edilecek
başarı tek başına yeterli olmayacak. Türkiye demokrasi güçleri gelecek olan
asıl fırtınaya şimdiden hazırlanmaları gerekiyor. Fırtına, her alanda büyük
hasar yaratacak.