Charlie
Hebdo katliamının ertesi günü kaleme alınan bir yazının duygusal olmamasına
çalışmak, hayli zor bir işmiş. Söylenecek tek şey var: Lanet olsun! Amasız,
fakatsız! Bildiğimiz, mizah dergisi çalışanlarının gündüz vakti, Paris’in
göbeğinde katledilmeleridir. Bu, hiç bir insanın kabul edebileceği bir şey
değil. Bilmediğimiz, katliamın arka planıdır. Kamuoyunun bunları öğrenip,
öğrenemeyeceği ise hayli şüphelidir.
Böylesi
bir katliamın ardından yapılabilecek en doğru şey, şüphelere kulak vermek,
sorular sormaktır. Örneğin henüz özel polis komisyonu oluşmadan nasıl oldu da,
failler belli oldu ve hemen basına sızdırıldı? Madem kimlikleri belli oldu,
basına haber vermeden yakalanmaları daha kolay olmaz mıydı? TV görüntüleri
katillerin son derece soğukkanlı ve planlı hareket ettiklerini gösteriyor. Peki
nasıl oldu da, çaldıkları otomobilin torpido gözünde nüfus cüzdanı unutabilecek
kadar amatör davrandılar?
Doğru,
profesyoneller de hata yapar, ama böylesi bir katliamı planlayıp,
uygulayanların yanlarında nüfus cüzdanı taşıyacak denli aptal olduklarına
inanmak, biraz güç değil mi? Umalım da, failler "kaçarken
vurulmazlar" ve kısa zamanda yakalanıp, mahkeme önüne çıkartılırlar. Çünkü
ancak saydam bir muhakeme ile katliamın arka planı ve faillerin motifleri
ortaya çıkarılabilir. Ama, gerek 11 Eylül saldırıları, gerekse de Almanya’daki
NSU davası gibi örnekler hafızalarda tazelenirse, bu katliamın da gerçek arka
planının ortaya çıkarılması pek olanaklı görünmüyor.
Görünemeyecek
de, çünkü gizli servislerin ve egemen güçlerin rolleri asla sorgulanmıyor.
Egemen hukuk, egemenlerin hukuku olduğu sürece de sorgulanmayacak. Buna karşın
kamuoyunda "İslamcı teröristler" algısı hakim ve aşırı sağ Avrupa’nın
her yerinde "İslam"a karşı kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. Peki,
Fransa’da kamuoyu algısını oluşturanlar kimler?
İlk
sırada Lazard-Europe tekeli başkan yardımcısı Mathieu Pigass’a ait olan
"Le Monde" duruyor. Lazard-Europe ise dünyanın en büyük yatırım
bankalarından ABD’li Lazard tekeline ait. Le Monde’un peşinden ünlü "Le
Figaro" geliyor. Le Figaro’nun sahibi de, yaklaşık 70 gazeteyi portföyünde
tutan silah tekeli Dassault. Tekelin sahibi Serge Dassault ultra-muhafazakar
UMP üyesi. Şimdi, NATO üyesi, nükleer güç ve Mali’de olduğu gibi İslam
dünyasında savaşlar yürüten Fransa’da kamuoyu algısını belirleyen iki büyük
medya tekelinin bunlar olduğu düşünülürse, manipülasyonsuz ve tarafsız
habercilik söz konusu olabilir mi?
NSA skandalları, Edward Snowden veya Wikileaks’in ortaya
çıkardığı gerçekler, gizli NATO operasyonları ve daha nicesi, böylesi
katliamların arka planlarını ve egemenlerin bunlardaki rollerini sorgulamamız
için yeterince gerekçe vermektedir. Evet, katliamı lanetliyoruz. "Hepimiz
Charlie Hebdo’yuz" ve soruyoruz: gizli servislerin rolü nedir ve
katliamdan sadece üç gözü dönmüş katil mi sorumludur? Şimdi görevimiz,
katledilenlerin anılarını yaşatmak. Bunu en iyi şüphe duyarak ve sorgulayarak
yapabiliriz. Charlie Hebdo sorguladığı için hedef oldu. Şüphe, düşünmeye iter.
Şüphe duymayan, körü körüne inanır. Şüphelenin, ki kör olmayasınız...