Kürdistan her anlamda yangın yerine dönmüş,
sokağa çıkma yasaklarıyla kent ve kasabalar esir alınmış, yoksul halk tankların,
zırhlı araçların ve binlerce askerin, polisin terörüne teslim edilmiş, keyfiyet
ve hukuksuzluk had safhaya ulaşmış ve kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden
infazlara hız verilmişken, tuzu kuru, suya-sabuna dokunmadığından rahatça
işinde gücünde olanlardan, başkalarının acılarını seyretmekten başka bir şey
yapmayanlardan »ama«lı, »fakat«lı içi boş laf salatalarını dinlemekten gına
geldi açıkçası.
Faşizmin toplumsal tabanının oluşturulduğu bu
günlerde »tarafsızmış« gibi görünüp, bilerek ya da bilmeyerek AKP rejiminin
demagojisini yeniden üretenlere, yandaşlara, ırkçı-milliyetçi hezeyanlarıyla
savaş kışkırtıcılığı yapanlara, bölgesel emperyalizm hülyalarına dalanlara,
rejime baş eğerek nemalanmak için vicdanlarını köreltenlere söylenmesi
gerekenler yeterince söylendi. O nedenle gerçekten iyi niyetle ve barış
kaygısıyla »iki tarafa da« seslenenlere bir iki lafımız olacak.
Örneği Ömer Faruk Gergerlioğlu »t24« internet
sayfalarında yayınlanan bir yazısında »Yapılması gereken ne devletin savaş
politikasını kabullenmek, ne de hendek, barikat siyasetine mazeret bulmaktır.
Tekrar masaya dönülmesi için tarafları aklı selime çağırmaktır« diyor.
Gergerlioğlu’nun iyi niyetinden şüphemiz yok, ama iyi niyet yanılgılardan
korumuyor, zira cehenneme giden yollar, bilindiği gibi, iyi niyet taşlarıyla
döşelidir.
İyi niyetli çağrıcıların temel yanılgısı,
siyasetin niyete ve vicdana göre değil, çıkarlara göre şekillendiğini
görememektir. Türkiye’deki karar vericiler »kötü« veya »aptal« oldukları,
savaşın sonuçlarını »anlamadıkları« için değil, çıkarları böyle gerektirdiği
için savaş ve şiddette ısrar etmektedirler. AKP rejiminin iktidarını korumak ve
genişletmek, temsil ettiği sermaye fraksiyonlarının ve genel olarak Türkiye
burjuvazisinin çıkarlarını kollamak, fiili yönetim durumunu anayasal çerçeveye
oturtmak ve toplumsal hegemonyasını sürdürmek için savaş ve şiddete ihtiyacı
vardır. Savaş ve şiddet vazgeçilmez bir egemenlik aracıdır, çünkü neoliberal ve
militarist politikalar, parlamento işlevsiz kılınmadan, otoritarizm
kurumsallaşmadan, toplumsal taban genişletilmeden ve güvenlik rejimi
oluşturulmadan sürdürülemezler.
Rejim bunun için toplumsal muhalefeti terbiye
etmek, ehlileştirmek, yapamadıklarını ise ezerek yok etmek zorundadır. Çünkü
bilmektedir ki, terbiye edemedikleri onu yarın alt edecek ve mezarını kazacak
olanlardır. Aynı şekilde rejimin çıkarları ile halkların çıkarları taban tabana
zıttır. Barış, demokrasi ve özgürlükler halkların, otoritarizm, savaş ve faşist
uygulamalar ise rejimin lehinedir. Savaş ve şiddet çağrılarla değil, rejime
karşı direnmekle ve mücadeleyle sonlandırılabilir. Demek ki şiddetin son
bulmasını, barış ve demokrasinin tesis edilmesini istiyorsanız, o zaman rejimi
geri püskürtmek zorundasınız. PKK’yi, YDG-H’lileri eleştirebilirsiniz, ama önce
asli görevlerinizi yerine getirmelisiniz. Tek aklı selim tavır, rejimi
geriletecek mücadeleyi vermektir, ki hendek ve barikat, barış isteyenlerin son
sığınağı olacaktır. İnanmıyorsanız, tarihe bakınız.