Dikkatli okur hemen, »ne zaman
uzaklaştı ki?« diyecektir. Dünyanın her kapitalist ülkesinde olduğu gibi,
sermaye ve siyasî temsilcileri ne zaman krizlerle karşı karşıya kalsalar, can
simidi olarak gördükleri milliyetçi ve ayrımcı söyleme sarılırlar. Sınıflı
toplumların kaçınılmaz gerçeği olan toplumsal bölünmüşlük ve küçük burjuva
katmanların korkak ruh hâli, her defasında toplumsal, iktisadî ve siyasî
sorunların gerçek nedenlerinin üstünü örtmeye, asıl sorumlular olan egemen
sınıfları kurtarmaya yarayan liyakatli araçlardır.
»Hıristiyan Demokratik Birliği
CDU«nun bu hafta yapılan parti kurultayı, kapitalist toplumların bu
yasallığının ne kadar güncel olduğunu kanıtladı. CDU kurultayında alınan açık
ırkçı kararlar, sorunlarının çözümünü isteyen emekçi kesimlerden ziyade,
fütursuz göçmen ve mülteci düşmanlığı ve sınırsız refah şovenizmi sergileyen
küçük burjuva katmanlarının »duygu dünyasına« tercüman oldular. »Mülteci
akınlarını engelleyemedikleri« gerekçesiyle kurultay delegelerinin hiddetinin
hedefi olan Merkel ve parti yöneticileri, parti içi bir »ihtilafı« sorunsuz
çözebildikleri için ziyadesiyle memnun gözüküyorlar.
Burjuva medyasındaki kurultay
yorumlarında alınan kararların yeterli olmadığını, CDU ve Merkel’in Pegida
hareketi ile sokaktan ve AfD ile parlamentolardan yükselen ırkçı itirazların
baskısını azaltmak için, sağ popülist pozisyonları seçim kampanyasında daha
fazla işlemeleri gerektiğini okumak mümkün.
Sağ popülizm ve ırkçı yaklaşımlar
zaten muhafazakâr burjuva partilerinin en önemli emarelerinden birisi. Kaldı ki
sağ popülizmin yaygınlaşmasının en önemli nedenlerinden birisi, bizzat CDU’nun
uyguladığı politikalar. O açıdan, burjuva medyasında çoğunlukla ifade edilen
»CDU sosyaldemokratlaşıyor« eleştirisinin pek maddi bir temeli yok. Sorun
CDU’nun »sosyaldemokratlaşması« falan değil, F. Alman Sosyaldemokrasisinin daha
sağa kayması ve bir zamanların pasifist partisi olan Yeşillerin de
neo-liberalleşmesidir. Aslına bakılırsa, programatik noktalarda burjuva
partilerinin, yani CDU/CSU, SPD, Yeşiller, FDP ve AfD’nin aralarında çok büyük
farklılıklar yok.
Ren kapitalizminin bir özelliği
olan, ama aynı zamanda mücadelelerle elde edilmiş sosyal devlet kazanımlarının
erozyonu, ücretler ve çalışma koşulları üzerindeki baskıların artması,
emperyalist müdahale savaşlarının ortaya çıkardığı »terör« ve yoksullaşma
tehdidinin artması, burjuva partilerinin birlikte uyguladıkları neoliberal
dönüşüm ve militaristleşme politikalarının doğal bir sonucudur. Ancak göçmen ve
mülteci kitlelerinin yabancı unsurlar olarak görülmesi, bu politikaların
yarattığı korku toplumunun gerçek sorumluları görmesini engellemekte,
ırkçılığın ve refah şovenizminin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Başta CDU
olmak üzere, tüm burjuva partileri bu gerçeği çok iyi görmekte ve hem sağ
popülizmi körükleyerek, hem de sağ popülist söylemi kullanarak, oy
devşirmektedirler. O nedenle Merkel’in olduğu noktadan başka bir yere kaymasına
da ihtiyacı yoktur.
Nihâyetinde F. Almanya siyasî ve
toplumsal solu, reformizmiyle sınıf politikalarından ve sosyalizm ideallerinden
uzak kaldığı müddetçe de, rahatı bozulmayacaktır.