F. Alman sosyaldemokrasisi
»şifacısını« bulmuş umutsuz hasta gibi seviniyor ve »nihâyet halktan birisinin«
F. Almanya’da daha sosyal (!) politikalar gerçekleştireceği müjdesini veriyor.
Burjuva medyası ise, Avrupa Parlamentosu eski başkanı Martin Schulz’un SPD’nin
Şansölye adayı olarak ilân edilmesiyle birlikte »sol« iktidar olasılıklarının
arttığını bildiriyor. Sahiden de, SPD’li Frank-Walter Steinmeier’in F.
Cumhurbaşkanı seçilmesi de göz önünde tutulduğunda, bir sosyaldemokrat değişim
rüzgârının esmeye başladığı düşünülebilir.
Ama, sadece düşüncede kalacaktır,
çünkü hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Schulz’un diğer AB elitleri gibi
üniversite mezunu olmaması nedeniyle, burjuva medyasında bile SPD adayının
»işçi sınıfına ait olduğu« iddiasının, burjuva medyasından beklenemeyecek
olumlulukta yer aldığını görebiliyoruz. Peki, »Würselenli proleter« olarak
adlandırılan Schulz gerçekten de »daha sosyal politikaların« uygulayıcısı
olabilecek mi?
Schulz’un sadece AP’ndaki
»performansına« baktığımızda, SPD adayının sermaye lehine olan tüm kararların
mimarlarından birisi olduğunu görebiliriz. SPD’nin sağ kanadına ait olduğunu
kendisi söyleyen Schulz, »Ajanda 2010« olarak nitelendirilen ve F. Almanya’nın
en gerici politik kararlarından olan tedbirleri hâlâ savunuyor, hatta bunların
»büyük bir başarı« olduğu iddia ediyor. Parlamento başkanı olarak TTIP ve CETA
gibi burjuva demokrasisinin içini oyan serbest ticaret antlaşmalarını savundu
ve Avrupa Parlamentosunun CETA antlaşmasını imzalamasında büyük rol oynadı. Aynı
şekilde AB’nin militaristleştirilmesi ve F. Alman emperyalizminin dünya gücü
olma hedefiyle silahlanma giderlerini artırmasını savunan, Yunanistan gibi
yoksul AB üyesi devletlerin daha derin boyunduruk altına alınmasını sağlayan
politikacılardan birisi. Bununla birlikte, »proleter« olmaktan çok uzak: aylık
temel maaşı olan 8.000 Euro’nun yanı sıra, her ay vergiden muaf 18.000 Euro’luk
harcırah alan birisinin nasıl »proleter« olabileceği herhalde burjuva
medyasının büyük sırlarından birisi olmalı.
Peki, burjuva medyası ve sermaye
kesimleri neden bir SPD’li adayı böylesine pohpohluyorlar? Sadece neoliberal
politikaları desteklediği için mi? Hayır, Avrupa toplumlarında ve aynı şekilde
F. Almanya toplumunda neoliberal uygulamalara, emperyalist saldırı savaşlarına
ve sermaye lehine uygulanan tedbirlere karşı oluşan ciddî karşı çıkışları
cılızlaştırmak, sınıf eksenli muhalif hareketlerin oluşmasını engellemek,
teslimiyetçi SPD çizgisine kanalize etmek için. Batı Avrupa sosyaldemokrasisi,
sadece 1914’de değil, bugüne kadar neredeyse her adımda işçi hareketine ihanet
çizgisinde hareket etti. Muhafazakâr ve gerici partilerin savunmayı dahi göze
alamadıkları tüm politikalar, Yeşillerin yardımıyla sosyaldemokrat hükümetlerce
uygulandı.
O açıdan Schulz’un »kurtarıcı«
olarak lanse edilmesi, bilinçli bir sermaye tercihidir. Aday olduktan sonra
SPD’nin anketlerdeki oyunun artması ve »sol« iktidar söylemleri kimseyi
yanıltmamalı. Schulz, muhtemelen yeni Merkel kabinesinde dış işleri bakanı ve
Şansölye yardımcısı olmaktan ileri gidemeyecek. »Aziz Martin«miş. Gerçek »Aziz
Martin« soğuktan titreyen bir yoksula kendi mantosunu vermişti. Martin
Schulz’un ise günahını bile bedava vermeyeceği o kadar belli ki.