Yazının başlığı okur için kafa karıştıcı olabilir. Öyle ya, Alman Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un Türkiye ziyaretinin, hadi diyelim Türk First Lady’si Hayrinüssa Gül’ün başörtüsüyle bir bağlantısı olabilir, ama bu ikisinin Kürtlerle ne alâkası var? Bence üçü de öylesine birbiri ile ilişkili ki, neredeyse komplo teorisi geliştirilebilir.
Teorileri bir yana bırakıp, gerçekleri gözden geçirmek daha aydınlatıcı olacak.
Aslına bakılırsa tam anlamıyla bir danışıklı dövüşten, hatta ortaklaşa bir katakulliden bahsetmek olanaklı. Neden diye soracak olursanız, bu soruyu başka sorularla yanıtlamak gerekir derim: Örneğin, Türkiye’nin dış ticaretinin en önemli bölümünü gerçekleştirdiği ve Türkiye sınırları dışında en fazla yurttaşının yaşadığı bir ülke olan Almanya’nın en yüksek devlet temsilcisinin ziyareti ve ilk kez yaptığı TBMM konuşması, sorumlu politika ve yaygın medya tarafından – hem Almanya, hem de Türkiye’de – neden sıradan bir ziyaretmiş ve sıradan bir konuşmaymış gibi lanse ediliyor? Neden Türk First Lady’sinin »başörtüsü« yaygın medyanın manşetlerine taşınıyor da, Almanya’da »başörtüsüne« karşı olan çıkışlardan bahsedilmiyor? Wulff, tatile mi geldi? Öyleyse, neden bir ilki gerçekleştirerek TBMM’nde konuşma yaptı? Neden Wulff ile birlikte Türkiye’ye gelen sermaye, bakanlıklar, kurumlar ve ordu temsilcilerinin yaptıkları görüşmeler hakkında hiç bir haber yapılmıyor?
Sorular daha da uzatılabilir, ama bu kadarıyla yetinip, birlikte yanıtları arayalım. Öncelikle Almanya’nın belirleyici ülke olduğu Çekirdek Avrupa’nın enerji açlığını gidermeye yönelik adımların atıldığı bir dönemde, Batı’ya yönelik enerji nakliyatının yapıldığı / artarak yapılacağı bir ülkeye gerçekleştirilen bir devlet ziyaretinden bahsettiğimizi anımsatmak gerekir. Uğruna savaşlar verilen, işgaller gerçekleştirilen, yüzbinlerce insanın yaşamı pahasına »orman kanunlarının« uygulandığı enerji ve hammadde kaynaklarına ulaşım mücadelesinden bahsediyoruz. Ve bu konuda son derece önemli olan iki ülkenin devlet başkanları buluşuyor, ama sıradan bir görüşme gibi haberler yapılıyor. Bu olacak iş mi?
Asıl konular öne çıkacakken, »başörtüsü« öne çıkartılıyor. Almanya’da ise İslam ve »başörtüsü« konusunda fırtınalar kopartan Alman medyası, Türk First Lady’sinin »başörtüsü« ve »KCK Davası« hakkında tek kelime etmiyor, ama Wulff’un Türkiye’de Alman içpolitikasına yönelik söylemlerini manşete taşıyor. Türkiye’deki yaygın medya da, Almanya’da sürdürülen sosyal ırkçı tartışmalardan habersizmiş gibi, Hayrinüssa Gül’ün kıyafetiyle uğraşıyor ve »üniversite ile okullardaki türbanı« manşetlerine taşıyor.
Yıllardır »insan haklarını« ve »Kürtlere yönelik muameleleri« Türkiye’nin AB üyeliği konusunda ve »Türkiye’nin Avrupa’ya ait olmadığını« kanıtlamak için »şartlı rehin« olarak kullanan muhafazakâr Alman basını, sanki »KCK Davası« gibi her türlü hukuk devleti anlayışından uzak olan bir dava yokmuş, Türkiye’nin en temel ihtilaf kaynağı olan Kürt Sorunu çözülmüş gibi, Diyarbakır’da süren mahkemeyi görmezden geliyor. İlginçtir, »KCK Davası« bugüne kadar sadece küçük bir bölge gazetesinde (o da bir kaç satırlık haber olarak) ve sosyalist gazete Junge Welt’te yer aldı. Diğer gazetelerde benzer bir haberi ara ki bulasın...
Federal Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyareti çok açık bir biçimde iki ülkenin de hem kendi içpolitikalarını biçimlendirme, hem de küresel stratejilerde birlikte hareket etme konularında anlaştıklarını ve »başörtüsü« ile Kürt Sorunu’nu her iki ülkede de egemenlik aracı olarak kullandıklarını gösteriyor. Türkiye egemenleri, »Almanya’daki Türkler Almanca öğrenip, uyum sağlamalıdırlar« çağrısı yaparak, Alman egemenlerinin içpolitikadaki çıkarlarına yardımcı oluyorlar, Alman egemenleri de Kürt Sorunu’ndaki gelişmeleri bilinçli olarak göz ardı ederek, Türkiye’deki karar vericilerin tasfiye politikalarına destek çıkıyorlar.
Almanya’nın geçmişte sattığı ve hibe ettiği silah ve gereçlerin, Türkiye egemenlerinin Kürtlere karşı yürüttüğü kirli savaşta kullanıldığını, her iki ülkenin »güvenlik« birimlerinin Kürt kurumlarına karşı ortaklaşa konseptler geliştirdiklerini, Almanya ve Türkiye devlet ve hükümet kurumlarının her iki ülkede yaşayan Kürtlere karşı benzer politikalar uyguladıklarını ve tasfiye politikalarını ortaklaştırdıklarını görmemek için kör, sağır ve dilsiz olmak gerekir.
Kanımca Wulff’un Türkiye ziyareti, bilinen bir gerçeğin altını kalın çizgilerle çizdi: Türkiye egemenlerinin Kürtlere karşı yürüttüğü inkâr ve imha politikası, çoktan dünya egemenlerinin ortak bir politikası, kirli savaş da, bir NATO savaşı hâline geldi. Kürt Sorunu’nu salt Türkiye sınırları içerisindeki bir sorun olarak görenler yanılıyor. Kürt Sorunu, Ortadoğu’nun yeniden biçimlendirilmesinin ve enerji kaynakları üzerindeki küresel mücadelenin en temel sorunlarından birisidir. Wulff’un ziyaretinin ve bu ziyaretin yankılarının gerçek anlamı ancak böylesi bir okumayla ortaya çıkartılabilir.