Perşembe günü Güney Kore’nin başkenti Seoul’da, küresel kriz ortamındaki beşinci G20-Zirvesi başladı. Dünya çapındaki GYSM’nın yüzde 85’ini elinde tutan sanayi ve önemli eşik ülkeleri bütün insanlığı yakından ilgilendiren konuları »görüşmek« üzere bir araya geldiler. Bu yazı kaleme alınırken başlamış olan zirvede, dünya egemenlerinin birbirleri ile kapışacaklarına dair hayli gösterge mevcuttu.
Gerçi basına verilen bilgilerde zirvede »uluslararası malî piyasaların regülizasyonu«nun, yani küresel krize neden olan ve krizden devasa kârlar sağlayan küresel sermayeye Basel III gibi yeni »oyun kuralları« getirilmesinin ana konu olacağı belirtiliyordu, ancak bu konuda önemli kararların alınmayacağını şimdiden söylemek yanlış olmayacak. Çünkü, atlatıldığı telkin edilen bankalar krizi çoktan küresel iktisatın ve kamu bütçelerinin krizi hâline geldi. Kapitalist merkezler krize karşı, AB’nde sert tasarruf politikaları veya ABD’nde para basma politikaları gibi »ulusal ekonomileri kurtarma paketleri« ile yanıt verdiklerinden ve bu yanıtlar dünyanın başka bölgelerinde sorun yarattığından, kapışma kaçınılamaz gibi görünüyor.
ABD ve AB örneğin Çin’e »Yuan’ı sunî olarak düşük tutuyorsun« suçlamasını yaparlarken, diğer G20 katılımcıları da ABD’ni ülkeyi ve böylece dünyayı taze Dolar’a boğmakla suçluyorlar.
ABD yönetiminin girişimleri Çin’e karşı yoğunlaşmış durumda. Obama hükümeti zirvede AB’ni, Japonya, Hindistan ve diğer Asya ülkelerini Çin’e karşı verdiği mücadeleye kazanmak istiyor. Ancak ABD’nin ucuz Dolar politikası, başta Almanya olmak üzere, diğer emperyalist ülkelerin çıkarlarına ters düşüyor. Bilhassa dünya ihracat şampiyonu Almanya rahatsızlığını açıkça ifade ediyor. Örneğin geçen gün bir açıklama yapan Federal Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, »ABD’nin büyüme modeli derin bir krizde. ABD çarkını çok uzun bir süre borç ile döndürdü, malî sektörünü gereksiz yere şişirdi, ama kendi sanayisi ve orta katmanlarıyla ilgilenmedi« diyerek, ABD hükümetini eleştiriyordu.
Dünyanın en fazla borcuna sahip olan ABD ise, Dolar’ın dünya çapında rezerv ve ticaret birimi olan konumunu kendi çıkarına korumaya kararlı. Asya, Latin Amerika ve Afrika ülkelerine spekülatif sermayeyi yönlendirerek, bu ülkelerde daha fazla enflasyona ve spekülasyon balonlarına neden oluyor. Bu saldırgan ve tek yanlı politika da küresel gerilimleri artıyor ve sonucunda küresel malî sistemin yeni krizlere gebe olmasına neden oluyor. Bazı Avrupalı ekonomistler bu politikanın, aynı Büyük Buhran öncesi döneme benzer bir kontrolsüz para ve ticaret savaşına yol açabileceğini ileri sürüyorlar. Büyük Buhran’ın sonucu ise biliniyor: Dünya Savaşı!
ABD politikalarının kontrolsüz para ve ticaret savaşlarına yol açıp açmayacaklarını, ekonomist olmadığımdan yeterince değerlendiremeyeceğim, ama görebildiğim kadarıyla uluslararası sermaye de ABD’nin »tek yanlı« olarak nitelendirilen para politikalarından pek hoşnut değil. Örneğin Financial Times gazetesi zirve öncesi sayısında Dünya Bankası şefi Robert Zoellick’in bir yazısını baş makale olarak yayınlamıştı. Zoellick makalesinde ABD Federal Merkez Bankası kararlarının »küresel ekonomide güvensizliğe yol açtığını« vurgulayarak, G20 Zirvesi’ni »yeni iktisadî koşulları yansıtan bir kooperatif döviz sistemi yaratmaya« davet ediyor. Böylesi bir sistemin de »gerektiğinde enflasyon, deflasyon ve gelecekteki kurlar üzerine olan piyasa beklentileri için uluslararası referans noktası olarak altını belirlemesi gerektiğini« belirtiyor.
Zoellick’in bu vurgusunu, 1971’den bu yana yürürlükte olan ve Dolar’a bağlı olan sistemin artık ayakta duramayacağının ve aynı zamanda Dolar’dan başka bir ulusal para biriminin de bu görevi üstlenemeyeceğinin üstü kapalı bir kabulü olarak okumak gerekir inancındayım. Bu da sürmekte olan küresel krizin konjünktürel değil, sistematik bir kriz olduğuna ve derinleşeceğine işaret etmekte.
Önümüzdeki hafta gerçekleşecek olan başka bir zirve, yani NATO Zirvesi ise derinleşecek olan krizin sonuçlarına karşı dünya egemenlerinin kendilerini nasıl hazırladıklarını gösterecek. Şu ana kadar içeriği gizli tutulan, ama ana çerçevesi belirli olan yeni NATO Stratejisi, dizginsizleştirilen malî piyasaların anarşisini, neoliberalizmin küresel fetih hareketini ve enerji ve hammadde kaynaklarına engelsiz ulaşma politikalarını askerî yöntemlerle korumayı hedefliyor.
Her iki zirve de şimdiden şunu gösteriyor: krizin efendileri kapışacak, ama faturayı yeryüzünün yoksulları ve ezilen halklar ödeyecek!