1 Nis 2011

Almanya Libya’da neden çekimser?

Libya’ya yönelik saldırıların, »Unified Protector« (Birleşik Koruyucu Güç) başlığı altında NATO komutasına geçmesiyle birlikte, ABD gizli servisi CIA’nin Libya’daki ayaklanmacılara destek için gizli operasyonlara giriştiği haberleri yayılmaya başladı. ABD yönetimine yakınlığı ile tanınan New York Times’ın bildirdiğine göre, CIA’li casuslar ayaklanmacıların askerî üstünlük sağlamaları için faaliyetlerde bulunuyorlar.

Bu gelişme Alman hükümet çevrelerinde »BM Şartı çiğneniyor« reflekslerine neden oldu. Gerçekten de BM Şartı, bir ülkedeki iç savaşta yabancı devletlerin taraflardan birisinin yanında müdahil olmasını yasaklıyor. Gerçi, kim takar BM Şartı’nı diyeceksiniz, ama Alman hükümeti bu nedenle Güvenlik Konseyi’nde çekimser davranmasını haklı çıkartıyor.

Müdahale savaşlarına genelde katılmakta tereddüt etmeyen Almanya’nın Libya’da çekimser kalmasının ardında bence üç temel neden yatıyor. Bir kere hükümeti taşıyan güçler Libya’daki durumu ABD, Fransa ve Britanya’dan farklı değerlendiriyorlar. »Uçuş sahası yasağının« salt kısa süreli hava müdahaleleriyle gerçekleşemeyeceği şimdiden belli oldu. Almanya başından beri »sivil kayıpların sayısı yüksek olabilir« itirazını dile getiriyordu. Nitekim şimdi Vatikan bile Kaddafi güçlerine yönelik saldırıların çok fazla sivilin ölümüne neden olduğunu söylüyor. Diğer taraftan Almanya müdahalenin peşinden sonu belli olmayan uzun vadeli bir savaşın gelebileceği görüşünde, ki bu Yugoslavya, Irak ve Afganistan’dan sonra dördüncü macera olabilir. Alman devleti, bölgenin bütünü için rizikolar taşıyan böylesi bir maceraya girmek istemiyor.

Ikinci temel neden Almanya’nın Libya’daki ekonomik çıkarlarının zedelenme tehlikesidir. Benzer bir yaklaşımı Türkiye’nin de gösterdiğini biliyoruz. Gerçi Almanya petrol ihtiyacının sadece yüzde 7’sini Libya’dan karşılıyor, ama RWE ve BASF’e ait Wintershall gibi Alman tekellerinin Libya’daki yatırımları küçümsenecek cinsten değil. Ayrıca Libya devlet yatırım fonu Oilinvest Almanya’da 400 benzin istasyonuna (Avrupa’da 3.500) sahip. Almanya, aynı Türkiye gibi Kaddafi’nin alaşağı edilmesiyle Libya’daki yatırımların tehlikeye düşebileceği görüşünde.

Bununla birlikte politik çıkarlar da dış politikayı belirliyor: Fransa ve Britanya’nın iç politik kaygılarla ön plana çıkmaları, Almanya’nın AB içerisindeki belirleyici konumunu rahatsız ediyor. Almanya ayrıca doğal gaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 40’ını temin ettiği ve enerji konusunda stratejik ortak olarak gördüğü Rusya’nın da hassasiyetlerini dikkate almak zorunda. Rus devi Gazprom daha kısa bir süre önce Italyan ENI şirketiyle Libya petrolleri için ortaklık anlaşması imzalamıştı. Ve AB’nin elektrik ihtiyacının yüzde 15’ini karşılaması için Kuzey Afrika’da kurulacak olan 450 milyarlık güneş kolektörleri projesi DESERTEC’in uzun sürecek olan bir bölgesel savaş sonucunda tehlikeye düşme olasılığı da Alman hükümetini düşündüren bir nokta.

Üçüncü, belki de Alman hükümetinin kararı için en önemli neden de, Alman kamuoyunda savaş karşıtlığının artmış olmasıdır. Japonya’daki felaket nedeniyle nükleer enerji konusunda önemli puan kaybeden Merkel-Westerwelle Hükümeti, bilhassa 27 Mart’ta yapılan seçimler nedeniyle seçmenler arasındaki savaş karşıtlığını dikkate almak zorundaydı. Hollanda’nın iç kamuoyu baskısı nedeniyle Afganistan’dan askerlerini çekmiş olması, henüz daha hafızalarda. Nitekim eyalet seçimleri sonuçlarının Eyaletler Meclisi’nin bileşimine ve genel olarak federal politikaya ne kadar büyük etkisi olduğu ortaya çıktı.

Ancak Alman hükümetinin Libya’da çekimser kalması, savaşa hiç katılmıyor anlamına gelmiyor elbette. Federal Hükümet, Akdeniz’deki savaş gemilerini geriye çektiğinde, aslen NATO operasyonuna katılımın Federal Parlamento’nun onayını alma zorunluluğu nedeniyle yeni ihtilaflar yaratmasını engellemek istiyordu. Evet, Almanya Libya’daki operasyonlara katılmıyor, ama Afganistan’a, işgal güçlerinin saldırılarını koordine eden AWACS uçakları için 300 yeni personle göndererek Libya’daki NATO güçlerinin işini kolaylaştırıyor. Ki, bu 300 askeri gönderme kararı sorunsuz olarak alındı. CDU/CSU, FDP, SPD ve Yeşiller’den oluşan fiîli koalisyon, dolaylı yollardan Almanya’nın Afganistan Savaşı’na katılımını yoğunlaştırdı. Şu an 5.300 Alman askeri yurtdışı görevinde.

Diğer yandan hükümet, Almanya’daki üslerin kullanılmasına izin verdi. Örneğin Libya’daki hedeflere yönelik saldırı düzenleyen NATO savaş uçakları ve Cruise Missile roketlerinin koordinasyonu, ABD silahlı kuvvetlerinin Stuttgart yakınlarındaki Möhringen’de merkezi üssü bulunan Africom (Afrika Kumandanlığı) tarafından yapılıyor. Yani Almanya izin vermese, Libya’ya saldırılar gerçekleşemez.

Almanya’nın çekimserliği, emperyalist ülkeler arasındaki çelişkileri gösterse de, özünde bu çelişkilerin nasıl aşıldığını da kanıtlıyor. Hiç kuşkusuz: emperyalizm çıkarlarını kollamak için yeni maceralara atılmaktan çekinmeyecektir. Ama, bu yeni maceranın sonu belli olmadığı da şüphe götürmemektedir.