16 Tem 2011

Merkel Afrika safarisinde

Doğu Afrika son 60 yılın en ağır kuraklığı ile boğuşuyor. BM verilerine göre bölgede yaklaşık 10 milyon insan – 2 milyonu çocuk - açlıktan ölme tehlikesinde. Gelişmiş ülkelerin sadece 2010 yılında 30,6 gigatonluk karbondioksit emisyonu ile kırdıkları rekor, iklim felaketleri ile bedelini istiyor. Durum böyleyken, Alman şansölyesi Angela Merkel Kenya, Angola ve Nijerya'ya bir gezi düzenledi – açlara yardım etmek için değil tabiî.

Sermaye temsilcilerinden oluşan delegasyonun üyesi, Alman Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği'nin yöneticisi Martin Wansleben gezinin asıl amacını şöyle açıklıyor: »Alman sermayesi, şansölyenin angajmanından Afrika'nın hammaddelerine daha serbest ulaşımı ummaktadır«. Uzmanlar Afrika'nın nüfusunun 2150 yılına kadar 2,3 milyara çıkacağını tahmin ediyorlar – bu sayının aynı zamanda olası »tüketici sayısına« da işaret ettiği düşünülürse, Afrika'nın neden Alman ihracat sanayi için çekiciliğinin arttığı anlaşılabilir.

Tek neden bu değil elbette. Afrika 2009 krizinden sonra gerçekleştirdiği iktisadî büyüme oranlarıyla da dikkat çekiyor. Geçen yılın verilerine göre Afrika'nın ekonomik büyümesi ortalamada yüzde 4,8 olarak gerçekleşmiş. Bazı ülkeler ortalamanın üzerinde: örneğin »Kanlı Elmas« ülkesi Botswana yüzde 8,6 büyüme sağlarken, bu oran yaklaşık 150 milyon nüfusa sahip petrol ülkesi Nijerya'da yüzde 7,9 olarak not ediliyor. African Development Bank Group, Afrika'nın küresel çapta en hızlı büyüyen üçüncü bölgesi olduğunu bildiriyor.

Diğer taraftan, başta Çin olmak üzere Hindistan, Britanya, Brezilya ve Fransa'nın Afrika'da Almanya'dan daha fazla »angajman« gösteriyor olmaları da, Alman sermayesinin hırslarını kamçılıyor olmalı. Alman Sanayi ve Ticaret Odası DIHK Afrika'yı boşuna »geleceğin pazarı« olarak nitelendirmiyor.

Merkel'in safarisini kapsayan Kenya, Angola ve Nijerya kıtanın önde gelen ülkelerinden. Almanya sadece geçen yıl Afrika ile olan ticaretinde 40 milyar Avro'luk bir hacme ulaşmış. Almanya'nın ihracattan elde ettiği gelir 20 milyar Avro'dan fazla. Kenya'dan genellikle kahve ve çay gibi ürünler alınırken (Almanya'da satılan her dört gülden birisi Kenya'dan ithal ediliyor), uzun yıllar iç savaş girdabında bulunan Angola'ya silah satılıyor. (Merkel bizzat 800 milyon Avro değerinde altı savaş gemisini bu gezisinde satmak istiyor.) Almanya'nın bilhassa Nijerya ve Angola'dan ithal ettiği ürünlerin başında ise petrol geliyor. DIHK verilerine göre Nijerya'dan ithal edilen petrol 2011 başında iki katına çıkmış.

Almanya'nın özellikle Nijerya ile olan ilişkilerini derinleştirmek istemesinin bir diğer nedeni de Nijerya'nın doğal gaz kaynakları. Nijerya'dan ithal edilecek olan doğal gazla, Rusya'ya olan bağımlılığın azaltılması açıklanan hükümet hedeflerinden birisi. Burada Almanya yenilenebilir enerji kaynakları teknolojisi konusundaki gelişmiş konumunu kullanmak istiyor. Yaklaşık üç yıl önce Nijerya ile imzalanan bir »Enerji Partnerliği Antlaşması«na göre Almanya, Nijerya'da yenilenebilir enerji yatırımları gerçekleştirecek, karşılığında da ucuz fiyata doğal gaz alacak. DIHK bu antlaşmanın Çin ile olan »Afrika rekabetinde« Almanya'ya avantaj sağlayacağını hesaplıyor.

Sadece Berlin'de toplam 15 bin megawatt elektrik üretilirken, büyük doğal gaz ve petrol kaynaklarına sahip Nijerya'da topu topu 3 bin megawatt elektrik üretilmesi, Alman enerji tekellerinin iştahını kabartmış durumda. Delegasyondaki enerji tekeli temsilcilerinden Henning Nothdurft, »ülkeyi ortalama bir seviyeye getirmek için 50 bin megawatta ihtiyaç var. Bu da yaklaşık yüz enerji santrali demektir. Bu Afrika'nın başka bir yerinde olmayan bir potansiyeldir. Bu yüzden buradayız« diyor.

Metalik ve metalik olmayan hammaddeler ile petrol ve doğal gaz Afrika ülkelerinin en önemli gelir kaynakları. Ancak bu ülkelerdeki nüfusun yarıdan fazlasının açlık sınırında yaşıyor olması, savaşların, ekolojik felaketlerin ve kronik kitlesel yoksulluğun kıtanın gündelik yaşamını belirlemesi, Afrika halklarının trajedisini gösteriyor.

Bu trajedi, bu ülkelerin sadece »kötü yönetiliyor« olmasıyla açıklanamaz, bu ne kaderdir ne de tanrı vergisi. Tam aksine, emperyalist ülkelerin yürüttükleri politikalar, transnasyonal tekellerin lehine olan antlaşmalar, başta Almanya olmak üzere sanayileşmiş ülkelerin şantaj yollarıyla ve despot yönetimlere verilen rüşvetlerle dikte ettikleri ekonomi ve tarım politikaların bir sonucudur.

Emperyalizm, Afrika'nın kanından beslenmeye devam ediyor hâlâ.