28 Oca 2012

İran-Türkiye rekabeti kızışıyor

Batı ve İran arasındaki ihtilaf, Kürtler söz konusu olduğunda ortak askerî operasyonlardan dahi geri durmayan İran ve Türkiye arasındaki rekabeti daha da kızıştırıyor. ABD, Çekirdek Avrupa ve bilhassa Körfez ülkelerinin desteğini alan – daha doğrusu taşeronluğunu üstlenen – Türkiye ve Molla Rejimi arasındaki kavganın asıl sahnesi ise Irak ve Suriye.

Özellikle Irak, ABD’nin askerlerini geri çektikten sonra bu rekabetin uygulama alanı hâline geldi. Irak toplumunun mezhepsel bölünmüşlüğü ve Güney Kürdistan, İran-Türkiye rekabetinin küçümsenemeyecek bir tehlike potansiyeli taşımasına neden oluyor.

Türkiye, Irak’taki sünnî kesimlere destek çıkar ve ekonomik yatırımlarla etki alanını geliştirirken, İran şiî çoğunluk üzerindeki etkisini silah yardımlarıyla artırmaya çalışıyor. İran’ın bu konudaki en önemli adamı, »Ebu Mehdi el Muhandi« takma adını kullanan savaş lordu Cemal İbrahimî. İbrahimî, radikal şiî grupları »Asaib el hakk«, »El yaum el mauud tugayı« ve »Hizbullah kıtası« üzerinde etkin. İran’ın »Kuds Tugayları« bu gruplara silah sağlıyor, elemanlarını eğitiyor ve finanse ediyor. Bu gruplar, Irak’ın güneyinde, çoğunlukla şiîlerin yaşadığı bölgelerdeki cinayetlerin ve saldırıların sorumluları.

Gerçi İran da Irak ile ekonomik işbirliği içerisinde, ama ticaret hacmi 6 milyar Dolar ile Türkiye’nin ticaret hacminin yarısına ulaşıyor. Türkiye ve Irak hükümetleri arasında şimdiye kadar imzalanan 48 antlaşma, iki ülke arasındaki ticaret hacmini 20 milyar Dolar’a çıkartmayı öngörüyor. Güney Kürdistan’da yaklaşık 500 şirketi aktifken, Irak petrolü de Türkiye üzerinden, Ceyhan Limanı’ndan Avrupa’ya gönderiliyor. Ayrıca Nabucco Boru Hattı tamamlandığında, Irak’ın doğalgazı da Türkiye üzerinden Avrupa’ya nakledilecek.

Ancak, Irak’ın »istikrarsızlığı« ve İran-Türkiye rekabeti tüm planları altüst edebilir. Türkiye’nin Irak sünnîlerine gösterdiği destek ve bu çerçevede şiî başbakan Maliki’ye bizzat Erdoğan’ın suçlamalarda bulunması, iki hükümet arasındaki ilişkileri limonîleştirmeye yetiyor. Ayrıca Türkiye’nin GAP-barajları ile Fırat’ın, Irak’a saniyede 700 kubikmetre akan suyunu 400 kubikmetreye düşürmesi, ilişkileri daha da kötüleştirmiş durumda.

Alman basını, Ocak başında Erdoğan ve Maliki’nin telefonda birbirlerine bağırdıklarını bildirerek, ardından karşılıklı olarak büyükelçilere protesto notası verilmesini, »pek iyiye alamet değil« diye yorumluyor. 19 Ocak 2012’de Bağdat’taki Türkiye Büyükelçiliği’ne topçu mermisi atılması da bunu teyid eden bir gelişme.

Irak’ta durum böyleyken, Suriye’deki gelişmeler daha kaygı verici boyutlara ulaşıyor. Türkiye, Suriye »muhaliflerinin« Batı’ya yakın olan kesimlerini destekliyor. Özellikle ABD politikalarının sözcüsü durumuna gelen Burhan Galiun’un öncülüğünü yaptığı »Suriye Ulusal Konseyi« her alanda Türkiye hükümetinin desteğine sahip.

Türkiye, Batı’nın öngördüğü gibi Suriye’de bir darbenin gerçekleştirilmesi için elinden geleni yapıyor. »Esad Rejimi ile Suriye devleti arasındaki farkı görüyoruz. Libya’da olduğu gibi bir kaos doğmayacak. Hâlâ güçlü olan askerî kurumları ele geçireceğiz« diyen Galiun, ABD ve AB’nin istediği gibi asıl hedeflerinin, demokratik bir rejim değişikliği değil, iktidarı ele geçirmek olduğunu itiraf ediyor.

Görüldüğü kadarıyla İran-Türkiye rekabetinde avantaj, Batı’dan aldığı destekle Türkiye’nin elinde. Ancak bu son derece kırılgan bir avantaj, çünkü bu oyunun Ortadoğu’yu yeni bir savaşın eşiğine getirmesi kuvvetle olası. Nelere yol açabileceği belli olmayan böylesi bir savaşın kazananlarının ise ne Türkiye, ne de İran olacağı çok açık.

Gerek İran, gerekse de Türkiye kararvericilerinin rekabetinde hesaba katılmayan tek taraf, bölge halkları. Bölgedeki etkinliklerini artırmak için tepinen »fillerin« ayakları altında kalacak olanlar onlar. Çünkü bu rekabetin bir diğer yanı da, kanlı bir savaş tehlikesinin yanısıra, rekabeti sürdürmek için her iki ülkede de otoriter rejimlerin devamlılığını sağlayacak adımların atılmasıdır.
Öyle ya da böyle, Ortadoğu’nun yeniden yapılanması başta Arap, Fars, Kürt ve Türk halkları olmak üzere, bütün bölge halklarının geleceğini ipotek altına alıyor.