Avrupa yaygın medyası Çarşamba günü Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın Strassburg’da Avrupa Parlamentosu’nda sergilediği oyunu konuşuyor. Ve AB yönetiminin nasıl »aslanlar gibi demokrasi için savaştığını« anlatıyor.
Komisyon Başkanı Manuel Barroso konuşmasında »Avrupa’nın demokratik değerleri Macaristan için de geçerli« diyerek, Macaristan hükümetini güya topa tuttu. Orbán da, »bazı yasalar yeniden düzenlenebilir« diyerek, kısmî »iyileştirmeler« yapabilecekleri sinyalini verdi ve demokrasi şovunu tamamladı.
Aslına bakılırsa Macaristan AB’nin nasıl bir rotaya girdiğini gösteren iyi bir örnek. Komisyonun, »Macar hükümeti Merkez Bankası’nın bağımsızlığını kaldırıyor« derken, aslında Macaristan’ın Avrupa Merkez Bankası’na olan bağımlılığının tehlikeye düştüğünü söylüyor. AB, sermaye çıkarları söz konusu olunca yaptırım lafını ağzına alıyor, »demokrasiyi korumak« işin kılıfı.
Orbán’ın başında bulunduğu Fidesz-Hükümeti’nin uygulamalarına bakıldığında, demokrasiyi ortadan kaldıran, basın ve ifade özgürlüğünü yok eden, ırkçı, milliyetçi ve Yahudi düşmanı yasalara Komisyon’dan ve Çekirdek Avrupa hükümetlerinden tek bir eleştiri gelmediği görülür. Aksine, bilhassa muhafazakârlar ve liberaller aşırı sağcı Fidesz-Hükümeti’nin neoliberal iktisat politikalarını, »demokratik hukuk devleti esaslarının uygulanması ve stalinist devleti ortadan kaldıran demokratik adımlar« diyerek ayakta alkışlıyorlar.
Son derece ırkçı, milliyetçi ve Yahudi düşmanı seçim kampanyası sonrasında parlamentoda mutlak çoğunluğu elde eden Fidesz-Hükümeti, yürürlükteki anayasayı kaldırarak, »tanrı, anavatan, hıristiyanlık, aile, sadakat, iman ve millî gurur« gibi tanımları anayasal değerler hâline getirdi. Basın ve yargı tek tipleştirilerek, hükümetin doğrudan kontrolü altına sokuldu. Çocuk aldırma ve homoseksüalite suç unsuru hâline getirildi. Parlamentonun hakları kısıtlandı.
Diğer taraftan özelleştirmeler, esnekleştirmeler ve düzensizleştirmeler ile iktisatın neoliberal dönüşümü gerçekleştirildi ve halk yoksullaştırıldı. Zaten zayıf olan sendikalar yasal düzenlemelerle hareket edemez hâle getirildi, işçi hakları önemli ölçüde kısıtlandı. Sermayenin lehine olan vergi yasalarıyla tüm yük halkın sırtına yüklendi.
Neoliberal dönüşümün toplumsal dirençle karşılaşmaması için ırkçı politikalar uygulandı ve Romanlara karşı pogromlar gerçekleştirildi. Neofaşist örgütlenmeler, güvenlik güçlerinin de yardımıyla Romanlara, yahudilere, homoseksüellere ve solculara karşı saldırılarını artırdılar. Örneğin kuzey Macaristan’ın Gyöngyöspata kentinde paramiliter neofaşist çeteler 2011 ilkbaharında haftalarca saldırılar düzenlediler, ama sadece saldırıya uğrayan Romanlar mahkemelerce cezalandırıldı.
Sadece bu örnekler bile Macaristan’da demokrasinin rafa kaldırdığını göstermeye yetiyor. Peki AB ne yapıyor? Neoliberal politikaların uygulanmasındaki aksaklıkları eleştirmekten başka hiç bir şey. Macaristan, Çekirdek Avrupa’nın diğer AB üyesi ülkeler için öngördüğü rotada ilerliyor. Macaristan, Doğu Avrupa’daki AB üyesi ülkelerdeki burjuva demokrasilerinin metaformoza uğrayarak, ırkçı ve milliyetçi rejimlere dönüştüğünü gösteriyor. Bu dönüşüm, doğrudan Çekirdek Avrupa’nın desteği olmadan olanaklı değil.
AB hızla kendi koyduğu ilkelerini terk ediyor. Bunu yaparken de kullandığı en önemli gerekçe »demokrasinin korunması«. Ancak Macaristan ile birlikte, herhangi bir demokratik meşruiyeti olmayan teknokrat hükümetlerin işbaşına getirildiği İtalya ve Yunanistan gibi ülkeler, ki benzer uygulamalar Avro Krizi’nden etkilenen diğer borçlu ülkeler için de söz konusu olabilir, Avrupa demokrasilerinin nasıl biçimleneceğini gösteren örneklerdir.
Şövenizmin iktidara gelmesinin ve ırkçı, aşırı milliyetçi rejimlerin Avrupa’nın göbeğinde oluşmasına yol açan temel etken, AB’nin neoliberal ve militarist dönüşümüdür. Avrupalılar bu gerçeği görmediği sürece, o çok övündükleri demokrasinin ortadan kaldırılmasını engelleyemeyeceklerdir.