2 Ağu 2012

Ölüm: Made in Germany


»Silah satışı sadece kalifiye işyerlerini güvence altına almaz, aynı zamanda askerî ve jeostratejik çıkarların korunmasına yardımcı olur. Rekabet yetisine sahip olan bir silahlanma sanayii, Federal Ordu’nun dünya çapında gücünü garanti altına alır. Kuzey Kore ve İran gibi dünya barışını tehdit eden ülkelere silah satışının yasak olmaya devam etmesi gerekmektedir. Suudî Arabistan ve Katar ne demokrasi ne de çağdaş hukuk devletleridir, ancak fiîlen Batı’nın müttefikleridirler. Tahran ile olan ihtilafta bu devletleri desteklemek, yanlış bir şey değildir«.

Bu satırlar Almanya’da yayımlanan ve günlük tirajı 70 binin üzerinde olan Neue Osnabrücker Zeitung’un sayfalarında yer alan bir yorum. Ve bence Almanya Federal Cumhuriyeti’nin devlet aklına tercüman oluyor. Aynı zamanda da Alman egemenlerinin ikiyüzlülüğüne...
Pazartesi günü Financial Times’ın Almanca sayısı Katar Emirliği’ne 200 Leopard 2 tanklarının satılacağını haber vermiş ve Federal Hükümet yayınlanan haberlerin doğruluğunu onaylamıştı. Yapılan resmî açıklamalar, bu yeni tank satışının doğrudan NATO’nun körfez ülkelerine yönelik yeni stratejisinin bir parçası olduğunu doğruluyor. Yani NATO’nun »Esnek Ortaklık Sistemi« tam gaz uygulamada.
Federal yasalar demokratik olmayan (!) ülkelere silah satışını yasaklamakta. Ancak söz konusu NATO’nun stratejik çıkarları olunca, Federal Parlamento’nun koyduğu bütün sınırlar ortadan kalkıyor. Merkel Hükümeti yaptığı bir açıklamada, »altı Körfez Kooperasyon ülkesine, NATO üyesi olmasalar da, stratejik nedenlerden dolayı silah satılabilir« kararını aldığını belirtti. Financial Times’a verilen bir demeçte, bu silah satışının »Katar gibi önemli NATO ortaklarını Libya benzeri operasyonlara daha güçlü katabilmek ve İran’ın bölgedeki karşıtlarına cesaret vermek için böylesi silah satışlarının gerekli olduğu« vurgulanıyor.
Katar Emirliği’ne satılacak olan 200 tank, Suudî Arabistan’a daha önce satılan 270 tankla birlikte hesaplandığında, ki bu tanklar özellikle »ayaklanmalara karşı başarılı« diye tanıtılıyor, Körfez monarşilerinin NATO ülkelerinin Ortadoğu’nun yeni düzenlenme projesinin en önemli ortakları hâline geldiklerini kanıtlıyor.
Anımsanacağı gibi Bahreyn’deki halk ayaklanması, Almanya’dan satın aldıkları tanklarla Suudî ordusu tarafından geri püskürtülmüştü. Katar ise gene Almanya’dan satın aldığı silahlarla Libya’daki operasyonlara katılmıştı. Şimdi ise her iki ülkenin Suriye’deki silahlı terör örgütlerine verdikleri destekler, hiç yüzleri kızarmadan »demokrasinin geliştirilmesi için gerekli olan yardımlar« olarak lanse ediliyor. Suudî Arabistan ve Katar Emirliği, dünya kamuoyu ile adeta alay edercesine BM Genel Kuruluna, »Suriye’de demokratik bir toplumun kurulması için« karar tasarısı sunabiliyorlar.
İnsanın aklına ister istemez bir deyiş geliyor: »Dinime küfreden bari Müslüman olsa«. Sanki Körfez Kooperasyon ülkeleri demokrasinin beşiğiymiş de, kimsenin haberi olmamış! Federal Hükümet bu ülkelerin demokratik ve çağdaş hukuk devleti olmadıklarını vurgulamakla birlikte, silah satışının »Suriye’ye demokrasi getirecek adımları destekleyeceğini« açıklayabiliyor. Tam bir »bozacının şahidi şıracı« vakası!
Şansölye Merkel Mayıs ayında Chicago’da yapılan NATO Zirvesinde stratejik nedenlerden dolayı silah satışının yapılabileceği üçüncü ülkeler listesinin hazırlanmasını istemiş, ama başarılı olamamıştı. Bunun üzerine Dış Ticaret Hukuku’nda değişiklik planları geliştirilmiş ve böylelikle, şimdilik seçim telaşında olan ABD’nin olası vetosundan bağımsız hareket etme olanağına sahip olmaya çalışılmıştı. Henüz Alman Parlamentosu bu değişikliği onaylamadı. Ancak SPD ve Yeşillerin de desteği ile bu değişikliğin kabul edilebileceği beklenmekte.
Kısacası Almanya silah tekellerinin dünya çapında bir numara olabilmeleri için elinden geleni yapıyor ve »ölüm, Almanyalı bir usta« olmaya devam ediyor.
Peki, NATO’nun »Esnek Ortaklık Sistemi« uluslararası silah tekellerinin kârlarını garanti altına alırken Türkiye ne yapıyor? Taşeronlukla kedi masasındaki yerini garanti edebileceğini zannediyor. Ama giderek kendi toprak bütünlüğünü tehlikeye attığını göremiyor.