İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi’nin Türkiye
ziyareti ve bu çerçevede yapılan açıklamalar, İran-Türkiye ilişkilerinin ne
denli çetrefil bir süreçten geçtiğini bir kez daha göz önüne serdi. Ama
ziyareti bölgedeki gelişmeler bağlamında ele alırsak eğer, resmin sadece
İran-Türkiye ilişkilerinden ibaret olmadığını görebiliriz.
Öncelikle Salihi ziyaretinin iki temel amacı olduğunu söylenebilir: Birincisi, İran geçen haftasonu Suriye’de ayaklanmacılar tarafından kaçırılan 48 İran vatandaşının selameti için Türkiye’nin devreye girmesini istiyor. Sadece bu bile, Türkiye’nin Suriye’deki silahlı gruplar üzerinde söz sahibi olduğunu gösteriyor, ki bunun uluslararası hukuktaki adı da »içişlerine müdahale«dir. Yani, BM Şartı’nın çiğnenmesidir.
İkincisi, İran Türkiye’nin yumuşak karnına, yani
Kürt Sorunundaki hassasiyetine dokunuyor ve »kaderdaş« olarak Türkiye’yi yanına
çekmeye çalışıyor. Her ne kadar iki ülke arasındaki diplomasi limonîleşmiş gibi
görünse de, Davutoğlu-Salihi görüşmesinden yansıyanlar, diplomasinin tatlı-sert
bir rotada yürüdüğüne işaret ediyor. Başbakan Erdoğan’ın tamamen iç politikaya
yönelik sert söylemine rağmen, ipler henüz kopmuş değil.
İran-Türkiye sahnesinde bunlar olurken, İran kendi
etki alanını güvence altına almaya uğraşıyor. İran’ın ulusal güvenlik konseyi
sekreteri ve dinî lider Ali Hameyni’nin kişisel temsilcisi olan Said Calili
önce Beyrut’ta Hizbullah’a yakın siyasetçilerle görüştükten sonra, Salı günü
Esad ile buluştu ve İran’ın tüm gücüyle Suriye’nin yanında olduğunu söyledi.
Ancak İran’dan sızan bilgiler, İran
kararvericilerinin Suriye konusunda uzun zamandır ciddî tartışmalar
yaşadıklarına işaret ediyor. Ulusal güvenlik konseyinde iki farklı strateji
tartışılıyor: Bir tarafta, gizli servis ve Devrim Muhafızları yönetimi »Kudüs
Tugaylarının« Suriye ordusuna destek çıkmaları gerektiğini savunurlarken – ki
İran’ın dört yıldızlı generallerinden birisi Mayıs sonunda yarı resmî İsna
Haber Ajansı’na verdiği bir demeçte, »Kudüs Tugaylarının« Suriye’de destek
operasyonlarında bulunduklarını teyid etmişti –, diğer tarafta Calili’nin
başını çektiği bir ekip İran’ın »şimdiden Esad sonrasına hazırlık yapılması« ve
»İran’a düşman olmayan unsurlarla ilişkiler geliştirmesi« gerektiğini
savunuyor. Alman FAZ gazetesinde yer alan ve İran Dışişlerinin Paris’te Suriye
muhalefetinden bir kesim ile görüştüğünü bildiren bir haber, İran’ın her iki
yönde de adım attığını gösteriyor.
Suriye, İran için vazgeçilemez bir
mevzii.Oluşturulan İran-Suriye-Hizbullah akisi ve Irak’ta Maliki yönetiminin
desteği, hem stratejik bir ittifak, hem de ABD ile müttefikleri Körfez
İşbirliği ülkelerine karşı bölgedeki en güçlü cephe. İran, »Tahran’a giden
yolun Şam’dan geçtiğini« biliyor ve bu nedenle, Esad ile veya Esad sonrasında
Suriye’deki etkinliğini kaybetmek istemiyor.
Aslına bakılırsa Suriye başka savaşların yan
muharebe alanı. Suriye’de olası bir rejim değişikliği, nükleer programı ile
bölgesel güç kalmayı hedefleyen İran’ın bütün planlarını altüst edebilir. »Şiî
Yayının« taşıyıcı sütunlarından olan Suriye’yi kaybetmesi durumunda, sürdürülen
ambargolar ve yaptırımların da etkisiyle nükleer programından vazgeçmeye
zorlanabilir. Bu durumda Rusya da yardımına koşamaz. O yüzden İran durumun
ciddiyetinin farkında.
Diğer savaş ise ticarî. İran’a yönelik olan
ambargo ve yaptırımlar, aynı zamanda Batı’nın kısmen Rusya’ya, ama özellikle
Çin ve Hindistan’a yönelik bir ticaret savaşı anlamına gelmekte. Bilhassa Çin
ve Hindistan’ın İran ile enerji, bankalar ve tüketim sektörlerinde olan
işbirlikleri, ambargolardan olumsuz bir şekilde etkilenmekte. Zaten bu nedenle
Çin geçenlerde ABD’nin »İran’a yönelik yaptırımları artıracağı« açıklamasına
sert bir şekilde yanıt vermiş ve ABD yönetimini bu politikadan vazgeçmeye
çağırmıştı.
Tahran, Suriye’deki ihtilafın bu arka planını çok
iyi okuyor ve »Ortadoğu Santraçında« yaptığı Pars hamlesi ile sıkıştırıldığı
köşeden kurtulmaya çalışıyor.
Peki, bölgede hamleler hamleleri takip ederken,
AKP hükümeti ne yapıyor? Kaymaya başladıkları zirveye tutunmak için kükrüyor,
hata üzerine hata yapıyor ve her taşeronun karşı karşıya kaldığı müteahhit
baskısı altına yalpalıyor. Ve kendi sınırları içerisindeki savaşı bitirmekten
aciz bir hükümet olarak, büyük oyunun figüranı olmaya devam ediyor...