Ankara’nın bir Suriye yolcu uçağını inişe zorlaması,
gerilimlerin daha da artacağına işaret ediyor. Basında yer alan haberler de, bu
eylemin NATO ülkeleri arasındaki gizli servisler koordinasyonuyla
gerçekleştiğini gösteriyor. Görüldüğü kadarıyla »Suriye planları« tam gaz
uygulamada.
Despotik Esad Rejimi’nin devrilmesi için planlar
yapıldığı ve Suriye halkının başlattığı meşru direnişin bu planların
gerçekleştirilmesi için kullanıldığı, bir komplo teorisi değil. Yayınlanmış
raporlar, bunları belgeliyor.
Ama bu raporlara değinmeden önce bir konunun altını
çizmek doğru olacak: Foti Benlisoy’un vurguladığı gibi, »ABD Türkiye’yi savaşa
itiyor« argümanı tek başına Ankara’nın politikalarını açıklamaya yetmiyor.
Gerek bu noktada, gerekse de »Türk
kapitalist devletinin emperyal zincir içerisinde konumlanma arayışı içinde
olduğu« tespitinde Benlisoy’a katılıyorum – bir noktayı ekleyerek:
Türkiye’nin hareket olanakları, uyguladığı siyaset ABD’nin stratejik
hedeflerinin dışına taştığında, son derece sınırlıdır.
Despotik Esad Rejimi’nin devrilmesi, şu an için hem
ABD’nin, hem de Türkiye’nin stratejik hedefleriyle örtüşmektedir. Bu nedenle
bugüne kadar atılan adımlar koordinasyonludur. Ancak Washington’un Ankara’nın
ısrarla istediği, NATO ittifak durumunun (5. Madde) ilân edilmesi gibi bazı
adımları atmaması, ABD ve Türkiye arasındaki değerlendirme farklarına
dayanmaktadır.
ABD şu an için despotik Esad Rejimi’nin, doğrudan askerî
müdahale rizikosuna girilmeden, »içeriden« yıkılmasını favorize etmektedir.
Yüzmilyarlarca ciroları olan tekeller tarafından finanse edilen ABDli düşünce
kuruluşu Brookings Institution’un 15 Mart 2012 tarihli »Assessing Options for Regime Change« (Rejim değişikliği
opsiyonlarının değerlendirilmesi) başlıklı raporu, bu konuda önemli ipuçları
vermektedir.
Raporun 4. sayfasında, Esad iktidardayken
gerçekleştirilebilecek »diplomatik baskılardan« bahsedilmekte ve şöyle
denmektedir: »(...) Bu, sınırlı askeri
güçlerle korunacak ›güvenli limanların‹ ve ›insancıl koridorların‹ oluşmasını
sağlayabilir. Bu gelişme elbette ABD’nin Suriye’deki amaçlarının gerisinde
kalması ve Esad’ın, şimdilik, iktidarda kalması anlamına gelir. Ama bu çıkış
noktasından uygun uluslararası görevle donatılmış daha geniş bir koalisyonun
kurulması ve başka değişimlerin zorlanması olanaklı olur«.
6. sayfada ise, aynı zamanda kuzeyde Türkiye’nin, güneyde
de İsrail’in sınıra askerî birliklerini konuşlandırmalarıyla rejim
değişikliğinin hızlandırılabileceği vurgulanmakta: »(...) İsrail, Golan Tepelerindeki silahlı güçlerini artırabilir ve
Esad’ın birliklerini buraya bağlayarak, muhalefeti sindirmek için kullanılmalarını
engelleyebilir. Hele ki Türkiye kendi sınırında aynı tedbirleri alır, Suriye
muhaliflerini eğitmeye devam eder ve onlara sürekli olarak silah tedarik
ederse. Bu koordineli eylemle Suriye ordu yönetiminin, kendi yaşamlarını
güvence altına almak için, belki Esad’ı devirmesi sağlanabilir«. Brooking
Institution ayrıca Türkiye’nin »Halep’teki
büyük etkisini«, bu kentin ayaklanmacıların eline geçerek, rejimin
demoralize edilmesi için kullanmasını da önermektedir.
Bugün geriye dönüp baktığımızda, 15 Mart 2012’de
önerilenlerin bir çoğunun hayata geçtiğini görebiliriz: Tampon bölge talebi,
sınıra asker yığılması, silahlı grupların desteklenmesi, provokatif
uygulamalar, rejimi destabilize etmek için gizli servislerin Halep’te, Şam’da,
Afrin’de ve başka kentlerde bombalı saldırılara karışmaları ve nicesi...
Rapor, ayrıca bu adımların başarısız olması durumunda –
ki, başarısız oldular, çünkü Halep düşmedi, sözde »Özgür Suriye Ordusu« ve
islamist silahlı gruplar geriye püskürtüldü, Esad hâlâ iktidarda – başka opsiyonların
düşünülmesi gerektiğini belirtiyor. Son opsiyon olarak da, ya »ABD öncülüğünde Suriye’nin işgal edilerek,
rejimin doğrudan alaşağı edilmesi«, ya da »NATO öncülüğünde çok taraflı tedbirlerle Esad’ın uzaklaştırılıp,
Suriye’nin yeniden kurulması« öneriliyor.
Türkiye ve NATO »güvenli
limanlar ve insancıl koridorlar« oluşturabilmenin gerekçesini yaratmak için
ellerinden geleni yapıyorlar. Çünkü, tampon bölge anlamına gelen böylesi bir
alanın yaratılması, BM Güvenlik Konseyi kararlarını veto eden Rusya ve Çin’i
ekarte etmenin tek yolu.
Öyle ya da böyle; çok opsiyonlu »Suriye Planları«
uygulamada. »İmparatorluğun« çeperinde kendi özlemleri peşinde koşan
AKP-Hükümeti de, Türk sermayesinin çıkarları için bu planlara katılıyor. Ve
emperyal heveslerin çok çabuk kursağında kalabileceğini unutuyor...