22 Mar 2013

»Kürt milliyetçileri« ve Abdullah Öcalan


Bugün günlerden barış. Newroz günü kaleme alınan bir yazıya başka türlü başlanabilir mi? Bunca akan kandan, bunca acıdan, bunca söndürülen yaşamdan sonra, Amed’in Newroz meydanından buram buram yayılan barış umutlarını yüreğinin derinliklerinde hissediyorsa insan...

Elbette hemen barış gelmeyecek. Elbette hemen demokratikleşme, eşit haklar, özgür bir yaşam, kurtuluş gerçekleşmeyecek. Ve elbette asıl mücadele şimdi başlayacak – hem de bugüne kadar olduğundan çok daha zorlu bir biçimde. Sorunları yaratan temel koşullar ortadan kalkmadı henüz.
Ama her şeye rağmen Abdullah Öcalan’ın bu Newroz’da ilân ettiği »yeni başlangıç« barış umutlarını yeşertmeye yetti bile. Hiç kuşku yok ki, yarın bugünden çok farklı olacak. Ama »bugünden« iyi mi, yoksa çok daha beter mi olacak, o belli değil. Yeni, ama ucu açık bir sürece girildi. Tek belli olan, bu yeni sürecin hangi yoldan seyredeceğini ve nereye ulaşacağını sadece ezilenler ve sömürülenlerden yana olanların göstereceği basiret, dirayet ve direniş kararlılığının belirleyeceğidir.

Ezilenler ve sömürülenlerden yana olanların şimdi yapması gereken, güncel gelişmeleri güya yorumlayan yüzeysel söylemlere değil, esasa yönelik tartışmalara yoğunlaşmak, »yeni başlangıcın« kalıcı barışa, gerçek demokratikleşmeye, sosyal adalete olanaklı olan en geniş biçiminde nasıl ulaşabileceğine, Ortadoğu ölçülerinde düşünerek kafa yormak ve tüm ezilen ve sömürülen sınıfların, bölge halklarının kurtuluşu için mücadeleyi örmektir. Tarihsel gelişmeyi, maddî koşulları ve güç ilişkilerini temel alan analizler bunun için yol gösterici olacaktır.

Kitlesel Kürt hareketinin dışında konumlanan, var oluşlarını »Öcalan ve PKK nefreti« üzerine kuran ve 19. Yüzyıl’ın köhnemiş gerici »ulus« anlayışı içerisinde hapsolmuş olan »Kürt milliyetçileri« tam da bu nedenle ilkel tasavvurlarının soyut çöllerinde gezinen avareler olmaktan kurtulamayacak, aynı tarihsel öncelleri gibi, her türlü demokratik reformun ve eşitlik uğraşının gönüllü karşıtları rolünü oynamaya devam edeceklerdir. Çeşitli internet sitelerinde, sosyal medyada gün boyu kin kusan »Kürt milliyetçileri« bunun kanıtıdırlar.

Amed Newroz’u, Kürt halkının barış isteğinin altını kalın çizgilerle çizmesinin yanı sıra, bir yandan kitlesel Kürt hareketinin direnişinin meşruiyetini tarih sayfalarına kazıdı, diğer yandan da, Öcalan’ın açıklaması üzerinden, gerici »ulus devlet« tasavvurlarını hak ettiği yere, tarihin çöplüğüne gömdü.

Ancak gidilecek yol daha çok uzun. Amed Newroz’u, uzun ve zorlu bir yolculuğun sadece bir kilometre taşı. Yüzbinlerin meydanları doldurması, barış umudunun doğması kimseyi rehavete düşürmemeli. Newroz’un bu şekilde gerçekleşmiş olması, Öcalan ile İmralı’da görüşmelerin sürmesi ve nihâyetinde Öcalan’ın Türkiye halklarına seslenmesi, kitlesel Kürt hareketinin güçlü direnişinin bir sonucu olduğu kadar, »devlet aklındaki« stratejik değişimin de bir sonucudur.

»Devlet aklındaki« bu stratejik değişim, Türkiye’deki çeşitli sermaye fraksiyonlarının bu değişimi desteklemesi ve karar vericileri bölgesel emperyalizm çizgisine iteklemeleri, bu sürecin sistemin kendisini yenileyerek, otoriter neoliberal ve yayılmacı bir siyasetin kökleşmesini teşvik edeceğine dair kaygılara haklılık payı veriyor. Öcalan’ın önerdiği »ittifak« ve »büyük demokratik hamle«den kitlesel Kürt hareketi ile Türkiye egemenlerinin anladıkları aynı şeyler olmadığından, »olumludur« söylemlerine bakmak yerine, somut adımların atılması için diretmek bir zorunluluktur.

Bu nedenle şimdi »silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine açılan kapı«nın içini doldurmak, bölgesel emperyalizmin alternatifi olan gerçek bir demokratikleşme ve kurtuluş için ezilen ve sömürülenlerin geniş toplumsal muhalefetini örmek, kitlesel Kürt hareketi ve sosyalist güçlerin önünde duran yaşamsal önemde bir görev olarak görülmelidir. Çünkü, her ne kadar gerici »ulus devlet« anlayışı siyaseten tarihin çöplüğüne gömülmüş olsa da, bugün böylesi bir gerici »ulus devletinin«, örneğin Güney Kürdistan’da kurulması, ilk kez bu denli gerçekçi olmuştur.

Böylesi bir gelişmenin bu yeni süreç üzerindeki etkisini ve »Kürt milliyetçilerinin« oynadıkları rolü haftaya irdeleyelim.