8 Şubat 2014
Geçen Çarşamba New York Times’da Filipinler
devlet başkanı Beningo Aquino ile yapılan röportaj, »Uluslararası Stratejik
Araştırmalar Enstitüsü« IISS’in silahlanma raporu üzerine olan haberlerle
birleşince, dikkatler Pasifik Okyanusuna çevrildi. Aquino, Pasifik’teki ihtilaf
durumunu I. Dünya Savaşı öncesindeki Avrupa ile karşılaştırıp, Çin ile sıcak
savaşın olasılıklarından bahsederken, IISS raporu, Çin’in 112,2 milyar Dolar
ile ABD’nin (600,4 milyar Dolar) ardından silahlanmaya en fazla para harcayan
ikinci ülke olduğunu bildiriyordu.
2013 yılındaki ticaret hacmi 4 trilyon
Dolar’ı aşarak, dünyanın en güçlü ekonomisi hâline gelen Çin’in son yıllardaki
silahlanması ve Çin Denizindeki en küçük kayalıklar için dahi uzlaşmaz bir
siyaset izlemesi, Pasifik’teki hegemonya kavgasının kızıştığına işaret
etmektedir. Çin’in 2013 sonunda Diayou Adalarını da (Japoncası: Senkaku
Adaları) içerecek biçimde Hava Savunma Alanını genişlettiğini ilân etmesine
Japonya ve ABD sert tepki göstermişlerdi. Konuya 9 Aralık 2013’de »Jeostratejik
değişimlerin gösterdikleri« başlıklı köşe yazımızda kısaca değinmiştik (Pasifik
suları konusunu genişçe irdeleyen bir analizi http://kozmopolit-blog.blogspot.com
adlı kişisel bloğumuzda okuyabilirsiniz, şimdilik telgraf stilinde devam
edelim).
Pasifik sularının ısınmasına sadece bir kaç
kayalık ve altlarında tahmin edilen doğal kaynaklar ile zengin balık sürüleri
neden olmuyor elbette. Bunun çeşitli nedenleri var: Birincisi ABD’nin uzun
vadeli planları. »Militarizm Bilgilendirme Merkezi« IMI, ABD’nin 1992’de
hazırladığı »Defence Planning Guidance« başlıklı strateji kılavuzunun hâlâ
geçerli olduğunu iddia ediyor. Kılavuza göre ABD, Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra, bir daha benzer güçteki başka bir rakibin ortaya çıkmasını
engellemeyi hedefliyor (»No-Rivals-Plan«).
Son yıllardaki stratejik yönelimler bu
hedefin sistematik bir biçimde takip edildiğini gösteriyor. Fazla geriye
gitmeden bir örnek vermek gerekirse: NATO 2010 Lizbon Zirvesi Avustralya,
Endonezya, Filipinler, Malezya ve Yeni Zelanda gibi bir dizi Pasifik ülkesiyle
daha sıkı işbirliğine girilmesi ve Japonya’nın bu işbirliğine entegre edilmesi
kararını almıştı. Gerçi ABD yönetimi, bu adımın »Çin’e yönelik olmadığını«
açıklıyordu, ancak bölgede peş peşe yeni ABD üslerinin ve bölgesel askerî
partnerliklerin kurulması, Pekin’den bakıldığında bütünsel bir kuşatma
stratejisi olarak gözükmeydi.
ABD diğer yandan da Japonya’yı,
anayasasındaki »Pasifizm« maddesini (9. madde ) yumuşatması için sıkıştırıyor.
Bunu fırsat bilen Japonya hükümeti ise giderek milliyetçi ve militarist bir dış
politikaya yöneliyor. 2013 ilkbaharındaki seçimlerden sonra aşırı sağın da desteğini
alan başbakan Shinzo Abe, »köşeleri Avustralya, Hindistan, Japonya ve doğuda
Hawaii’ye ulaşan bir demokratik güvenlik elması« ile Çin egemenliğine karşı
»stratejik ittifak« oluşturulması gerektiğini savunuyor. 2020’ye kadar deniz
kuvvetlerinin yüzde 60’ını Pasifik’te konuşlandıracağını açıklayan Obama
yönetimi aynı zamanda da Çin’in dışlandığı bir »Pasifik Serbest Ticaret
Bölgesi« kurulması için ön ayak olarak, Çin’in ticarî etkinliğini de
sınırlamaya çalışıyor. ABD dışişleri bakanı John Kerry bu amaçla 2013 Ekim’inde
11 Pasifik ülkesinin bakanlarıyla bir toplantı yapmıştı.
Çin de bu gelişmeye kayıtsız kalmıyor
elbette. IISS raporunun gösterdiği gibi, hızla ordusunu modernize ediyor. Ancak
silah satın almak yerine, kendi savunma sanayiine ağırlık veriyor ve özellikle
deniz ve hava kuvvetlerini güçlendiriyor. »Jane’s Defence Weekly« dergisine
göre Çin, en geç 2020’de üç uçak gemisine sahip olacak.
Japonya’nın geçen yıl silahlanma için 51
milyar Dolar harcadığı ve Hindistan’ın 2013 yazında kendi tersanesinde inşa
ettiği »Vikrant« uçak gemisini sefere çıkarttığı, silahlanma için 2013’de
toplam 36,3 milyar Dolar harcadığı düşünülürse, Pasifik sularının nasıl
ısınmakta olduğu tahmin edilebilir. Isınan sular ise Ortadoğu’yu hayli
terletecek, dengeleri sallayacak. Bu gelişmenin krizlerle boğuşan Türkiye’yi
nasıl etkileyeceğini işte o zaman göreceğiz.