Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın Türkiye’deki
Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin startını verdiği Köln ziyaretinin çıkardığı
medyatik dumanlar, Almanya-Türkiye ilişkilerinin ne denli derin olduğu
gerçeğinin üzerini örttü. Erdoğan’ın, hem de 25 Mayıs 2014 Avrupa parlamentosu
Seçimlerinden bir gün önce yaptığı Köln çıkarması, hem Türkiye egemenlerine,
hem de Avrupa egemenlerine yaradı.
Erdoğan, ikiyüzlü Alman siyasetçilerinin ve
Almanya’daki burjuva basınının »gelme« çağrılarına kulak asmayıp, »dik duran«
bir lider olduğunu kanıtlayarak, ilk kez oy kullanacak »gurbetçi«
taraftarlarının gönlünü kazanırken, Alman siyaseti Avrupa çoğunluk
toplumlarının merkezine yerleşik olan Türkiye ve İslam karşıtlığını, Erdoğan
ziyaretine »karşı« çıkarak enstrümentalize edebildiler. Böylelikle AB’nin
neoliberal dönüşümünün ve militaristleştirilmesinin aracı olan sağ popülizm,
bizzat kendisi sağ popülizmi ustaca uygulayan Erdoğan üzerinden kullanılabildi.
Kamuoyunun dikkati Köln’e çekildiği günlerde,
20 – 25 Mayıs 2014’de ise Berlin’de dünya çapındaki en önemli silahlanma
fuarlarından birisi olan »ILA 2014 – Uluslararası Hava ve Uzay Araçları Sanayi
Fuarı« yapılmaktaydı. Tesadüfe bakın ki, Alman basınının »Avrupa’nın en önemli
savunma fuarı« olarak nitelendirdiği ILA’nın bu yılki resmî partner ülkesi
Türkiye idi.
Aslında Almanya-Türkiye ilişkileri söz
konusu olduğunda, Almanya ve Türkiye siyasetçileri iki ülkenin »ezelden beri
silah kardeşi« olduğunu vurgulamaktan geri kalmazlar. Sahiden de 1761’de Prusya
kralı Büyük Friedrich ile Osmanlı sultanı III. Mustafa arasında imzalanan
»Dostluk, Denizcilik ve Ticaret Antlaşması« ile başlayan Almanya-Türkiye
ilişkilerinin tarihsel sürecine baktığımızda, »silah kardeşliğinin« Kayzer
Wilhelm döneminden bu yana kesintisiz sürmekte olduğunu görebiliriz. Bu nedenle
»Alman Hava ve Uzay Araçları Sanayii Birliği« BDLI’nin Türkiye’yi Alman silah
sanayiinin »stratejik partneri« olarak ilân etmesi bir tesadüf değil.
ILA çerçevesinde iki ülke karar vericileri
tarafından övgüyle vurgulanan »silah kardeşliği«, TSK’nin modernizasyon
sürecinin en önemli bileşenlerinden birisidir. Özellikle 1960’lardan itibaren
Türkiye’nin NATO üyeliğinin hamiliğini üstlenen Almanya sadece 1964 ile 1990’lı
yılların başları arasındaki sürede Türkiye’ye 6,4 milyar D-Mark değerinde silah
ve gereç ihraç etti. Bunun yanı sıra TSK ve polis teşkilatının »görevlerini
yerine getirmeyi kolaylaştıracak gereç yardımı« ile Türk askerleri ile polis
memurlarına özel olarak inşa edilmiş alanlarda »toplumsal ayaklanmaları önleme
eğitimleri« verildi. Almanya’nın 1990’lı yıllarda Türkiye’ye hibe ettiği 300
BTR-60 piyade tankı, 300 bin Kalaşnikow, 5 bin civarında makinalı tüfek, 100
bin bazuka ve 445 milyon merminin Kürdistan’da sivil halka karşı nasıl
kullandığı hafızalardan henüz silinmemiştir.
Bir zamanlar silah hibe edilen Türkiye
günümüzde Almanya’nın yardımları ve Heckler&Koch veya Rheinmetall gibi
Alman silah tekellerinin verdiği lisanslarla silah ihraç eden ülke hâline
geldi. Alman basınının bildirdiğine göre Türkiye en geç 2023’de yılda ortalama
25 milyar Dolar değerinde silah ihracatı yapan ve böylelikle dünyanın en büyük
silah satıcılarının arasında olacağı bir ülke hâline gelecek.
BDLI başkanı ve Avrupa’nın önde gelen silah
tekellerinden birisi olan »Airbus Defence and Space« yönetim kurulu başkanı
Bernhard Gerwert, Türkiye’nin Alman silah tekelleri için ne denli stratejik
önemde bir ülke olduğunu şu sözlerle vurguluyor: [1] »Türkiye, dünyanın en
hızlı büyüyen ekonomilerinden ve hava trafiğinin en büyük pazarlarından
birisidir. Sivil ve askerî havacılık sanayiinde Türk, Alman ve Avrupa
şirketleri arasında uzun zamandan beri başarılı işbirliği projeleri
yürütülmektedir. (...) Türkiye, sanayiimiz için, özellikle uzun vadeli
işbirliği açısından önemli bir stratejik partnerdir.«
Gerçekten de Türkiye, bilhassa AKP’nin
iktidara geldiği 2002’den bu yana, havacılık sanayiinde gerçekleştirdiği
liberalleştirmeler sayesinde sivil havacılık alanında yüzde 30’luk bir büyüme
ile, yüzde 5 olan dünya ortalamasını katlayarak aştı. BDLI, İstanbul’da inşası
devam eden »dünyanın en büyük havalimanının« bu »dinamik gelişmenin« kanıtı
olduğunu belirtiyor.
ILA, Türk silah tekellerine toplam 736
metrekarelik bir alanda, BDL’ye göre »etkileyici sanayii yetisini« ve »seçkin
araştırma ve geliştirme ürünlerini« tanıtma fırsatını sundu. [2] O açıdan ILA Türkiye’nin
askerî-sınaî kompleksinin günümüzde ulaştığı gücü gösteren önemli bir olanak
oldu. TSK’nin defalarca kanıtladığı küresel operasyon yetisi ile Türkiye’nin
askerî-sınaî kompleksinin ulaştığı üretim seviyesine AKP hükümetinin bölgesel
emperyalizm hevesleri ışığında baktığımızda, Türkiye’nin Yakın ve Ortadoğu,
Kafkaslar, Orta Asya ve Afrika’da uygulanmakta olan stratejiler içerisinde
nasıl bir rol oynadığı/oynayacağı tahmin edilebilir – ama bu ayrı bir yazının
konusudur.
ILA’ya katılan TUSAŞ-Türk Havacılık ve Uzay
Sanayi A.Ş.[3],
ROKETSAN[4], HAVELSAN[5], FIGES Engineering[6], TÜBİTAK UZAY, OSSA-OSTİM
Havacılık ve Savunma Kümelenmesi[7] ile Havacılık ve Uzay
Kümelenmesi Derneği (Aerospace Clustering Association)[8] gibi şirket ve
kuruluşların tanıttıkları hizmet ve ürünlere yakından bakıldığında,
Türkiye’deki sermaye birikiminin dayattığı bölgesel emperyalizm heveslerinin
askerî temellerinin hayli geliştirilmiş olduğu görülebilir.
Örneğin EADS/Airbus tekelinin kooperasyon
partneri olan TUSAŞ, ürettiği insansız hava aracı (IHA) »ANKA«yı ILA’da
tanıtmıştı. Orta irtifada uzun süre havada kalan MALE-sınıfından »ANKA«
casusluk misyonları için geliştirilen bir IHA’dır. TUSAŞ, »ANKA«nın her saatte
ve her hava durumunda »hedefe odaklanabilen ve hedefi tanımlayabilen« ve
»tamamıyla otonom çalışabilen« bir IHA olarak, son derece komplike »misyonları«
yerine getirebileceğini belirtiyor.[9]
Diğer yandan TUSAŞ Alman ve Avrupa silah
tekellerinin kooperasyon partneri olarak Airbus’un çeşitli askerî
programlarının parçalarını da üretmekte. Örneğin küresel operasyon alanlarına
ordu birlikleri ile silah, araç ve gereç nakledecek ve Alman ordusunun şu an
kullandığı »Transall« uçağının yerine geçecek olan dört motorlu A400 M nakliye
uçağının »ön orta gövde, arka gövde üst bölümü, paraşütçü kapıları, acil çıkış
kapısı, arka üst kaçış kapağı ve kuyruk konisi gibi ana yapısal
komponentlerinin yanı sıra, en önemli uçuş kontrol yüzeylerinden olan kanatçık
ve sürat frenlerinin tasarımı ve üretimi« TUSAŞ tarafından gerçekleştirilmekte.
[10] Türk Hava Kuvvetlerine 10
adet A400 M nakliye uçağı teslim edilecek. TSK’nin dünyanın en ücra köşelerine
ulaşabilecek 10 nakliye uçağını »insanî yardımlar« için almayacağını burada
ayrıca vurgulamaya pek gerek yoktur herhalde.
Ancak yüzde 54,49’u »Türk Silahlı
Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı«na, yüzde 45,45’i ise Savunma Sanayi
Müsteşarlığı’na ait olan TUSAŞ sadece bu alanlarda değil, savaş pilotlarının
eğitimi için geliştirilen »Hürkuş« projesinde, »Turna« ve »Şimşek« saldırı
helikopterlerinin avionik enstrümanlarında, T129 saldırı ve taktik aydınlanma
helikopterinde, casus uydu üretiminde ve hava destekli, askerî platformlar için
özel donanımlı uçak ve sistem entegrasyonlarında da gösterdiği »başarılı çalışmalar«
ile uluslararası silah tekellerinin dikkatini çekiyor.
Hava, kara, deniz, roket ve balistik koruma
sistemleri ile hassas güdümlü füzeler üreten ROKETSAN ise ILA’da tanıttığı
ürünlerinin, her anda ve her türlü hava koşulunda bağımsız olarak hedeflerini
bulabildiklerini, bunları başarıyla (!) yok edebildiklerini ve savaş uçağı,
savaş gemisi, batarya veya IHA olsun, her türlü taşıyıcı sisteme entegre
edilebildiklerini belirtiyor. BDLI, fuarın resmî internet sayfasında, kurulduğu
günden bu yana TSK’ne ve NATO ülkelerine ürünlerini satan ROKETSAN sistemleri
sayesinde, »hava-kara ve kara-kara saldırılarının hassaslığı ile nokta vuruşunu
ve kara platformlarının hava saldırılarından korunmasını belirleyici bir
biçimde iyileştirdiğini« vurguluyor. [11] ROKETSAN’ın »Cirit«,
»SOM«, »Mızrak-U« veya »Mızrak-O« adını taşıyan ürünlerinin »becerilerinin«
çeşitli operasyonlar ve NATO manevralarında kanıtlandığına dair haberler
çeşitli internet sayfalarında, bilhassa »savunma ve güvenlik stratejilerini«
konu alan dergilerde okunabilir.
Türkiye askerî-sınaî kompleksinin en önemli
bileşenlerinden birisi olan HAVELSAN da ILA’ya katılan şirketlerden. 1982
yılında Türk-ABD ortaklığı olarak kurulan, ama 1985’de sermayesinin yüzde 98’i
»Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı«na bağlanan HAVELSAN faaliyetlerini
şöyle tanımlıyor: »HAVELSAN yazılım yoğun sistem alanlarında faaliyet
göstermekte olup uzmanlığını, Komuta Kontrol Muharebe, Bilgisayar, İstihbarat
Gözleme ve Keşif Sistemleri (C4ISR) kapsamında Hava Savunma Sistemleri, Deniz
Savaş Sistemleri, Simülasyon ve Eğitim Sistemleri, Yönetim Bilgi Sistemleri,
Enerji Yönetimi ve Anayurt Güvenliği alanlarına odaklamıştır.«[12]
Kısacası – şirketler hakkındaki detaylı
bilgiler verdiğimiz internet bağlantılarında okunabilir – ILA, siyasetin,
bürokrasinin, üniversitelerin ve özel sermayenin iç içe geçmesi ile oluşan
Türkiye askerî-sınaî kompleksini tanıtan bir platform olmuştur. Aslında ILA’da
bu kompleksin sadece bir parçası görülebildi. Asıl resmi görmek için »Türk
Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı«na bakmak gerekmektedir[13]. O zaman TUSAŞ, ROKETSAN,
HAVELSAN gibi – kendi deyimleriyle »küresel ilk 100 oyuncu arasında yer alan« -
silah tekellerine sahip olan; telekomünikasyon, sağlık, turizm ve deniz
işletmeciliğine, Mercedes-Benz Türk A.Ş. gibi otomotivden, motor sanayii ve
yüksek teknoloji alanlarına kadar çok sayıdaki iştiraki ve 525’i tüm, 101’i
çıplak mülkiyet olarak vakıf envanterine alınan 626 adet taşınmazı olan ve ne
Sayıştay’ın, ne de TBMM’nin kontrolü altında bulunan bu vakfın ne denli güçlü
bir yapılanma olduğu görülebilir. ILA’ya, ILA’da sergilenen Türk »ürünlerine«,
TSK’nin Akdeniz, Kızıldeniz, İran Körfezi ve Hint Okyanusunun Afrika sularında
gerçekleştirdiği askerî manevralara; kara kuvvetlerindeki »profesyonelleşmeye«,
ordu birliklerinin yurt içindeki konumlanışlarına ve aynı zamanda polis
teşkilatının paramiliterleştirilmesine baktığımızda da, bölgesel emperyalizm
politikalarının içeride ve yurt dışındaki askerî altyapısının büyük ölçüde
tamamlanmak üzere olduğunu görebiliriz.
Sonuç itibariyle bu stratejik »silah
kardeşliğinin« hem Almanya’daki, hem de Türkiye’deki egemenler için yaşamsal
önem taşıdığını söyleyebiliriz. Bu nedenle Erdoğan’ın ve Alman siyasetçilerinin
birbirlerine yönelttikleri eleştirilere bakarak yanılgıya düşmemek
gerekmektedir. Karşılıklı yöneltilen eleştiriler kuşkusuz belirli çıkar
çelişkilerinin varlığına işaret etmektedirler. Ancak bu çıkar çelişkileri,
Almanya-Türkiye ilişkilerinin uzun vadeli stratejik önemini azaltmamakta,
aksine tüm tartışmalara rağmen süren işbirliğinin bu ilişkilerin ne denli, önem
taşıdığını kanıtlamaktadır.
Çıplak sayılar her şeyi açıkça göz önüne
sermektedir: Almanya’nın silah ihracatının yüzde 15’i Türkiye’ye yapılmaktadır.
Federal Hükümetin verdiği bilgilere göre Almanya, 1999-2012 yılları arasında
Türkiye’ye 3,2 milyar Euro değerinde (ki bu meblağ 1960-1990 arasındaki
ihracata eşittir) savaş gemileri, denizaltıları, ateşleme ve komünikasyon
sistemleri gibi silah, araç ve gereç satmıştır.
Diğer yandan Türkiye, Almanya’nın enerji
güvenliğini sağlayan baş aktörlerden birisidir. Almanya ise Türkiye’nin en
önemli ticaret partneridir. İki ülke arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 33
milyar Euro’ya ulaşmış, Alman şirketlerinin Türkiye’deki toplam yatırımı 12
milyar Dolar’ı aşmıştır. Yaklaşık 6 bin Alman şirketi Türkiye’de üretim
yapmakta, Ortadoğu, Asya ve Afrika pazarlarına Türkiye üzerinden ulaşmaktadır.
Aynı zamanda Türkiye sanayi üretiminin Alman lisansları ve teknolojisine
ihtiyacı vardır. Tüm bunlar, Almanya ve Türkiye’nin birbirlerine göbekten bağlı
olduklarını göstermektedir.
O nedenle: Erdoğan’ın Köln ziyareti
çerçevesinde Alman ve Türk taraflarından dile getirilen bütün eleştiriler
ikiyüzlülüğün daniskası, kendi ülkelerindeki egemenliklerinin sürdürülmesinin
bir gereği ve kapitalistlerin her zaman »silah kardeşi« olduklarının kanıtıdır.
Almanya-Türkiye arasında geçerli olan kalıcı kuralı, 1915’de Rayh Şansölyesi
Bethmann-Holweg şöyle ifade etmişti: »Aslolan Türkiye’yi Almanya’nın yanında
tutmaktır – bunun için Ermeniler yok olsalar bile!«.
Bugün değişen hiç bir şey yoktur –
Ermenilerin yerine Kürtlerin geçmesinin haricinde!
[1] Bkz.:
http://www.ila-berlin.de/ila2014/presse/presse_volltext.cfm?id_nr=66
[2] A. g. y.
[3] Bkz.: https://www.tai.com.tr/tr
[4] Bkz.: http://www.roketsan.com.tr
[5] Bkz.:
http://www.havelsan.com.tr/SirketProfili/default.aspx
[6] Bkz.: http://www.figes.com.tr
[7] Bkz.:
http://www.ostimsavunma.org
[8] Bkz.: http://www.hukd.org.tr/Tr/
[9] Bkz.: ANKA Multi-Role ISR System
http://www.tai.com.tr
[10] Bkz.: www.tai.com.tr/tr/proje/a400m
[11] A. g. y.
[12] Bkz.:
http://www.havelsan.com.tr/SirketProfili/Tarihce.aspx
[13] http://www.tskgv.org.tr/tskgv/