Irak, karmaşık ilişkilerin ve çıkar
çelişkilerinin yoğunlaştığı coğrafyalarda duygusal ve fırsatçı yaklaşımlarla
siyasî öngörülerde bulunmanın »rüzgârı yakalamaya çalışmak« kadar anlamlı
olduğunu her geçen gün yeniden kanıtlıyor. Ama nedense IŞİD taarruzuyla toz
duman olan Irak’ın toprak bütünlüğünü koruyamayacağına dair yorumlar bugünlerde
hayli revaçta.
BBC’ye konuşan Irak Kürdistan Bölgesel
Yönetimi (IKBY) başbakanı Neçirvan Barzani de böyle düşünüyor. Irak’ın eskisi
gibi bir arada kalabileceğine inanmadığını söyleyen Barzani, »Iraklı Kürtler
gibi Sünnî Arapların da özerk yönetime sahip olması gerektiği« belirterek,
özünde Irak’ın parçalanmasını ve »bağımsız« bir Kürdistan’ın kurulmasını istediklerini
ifade etmiş oldu. Kimi Kürt milliyetçisi de, »Kürtlerin büyük rüyasının
gerçekleşmesine ramak kaldığını« belirtiyor. Hani çekinmeseler, IŞİD
taarruzunun Kürtlere »yaradığını« söyleyecekler. Zaten Neçirvan Barzani de
»IKBY’ne bağlı peşmergenin Irak hükümeti adına IŞİD’e karşı savaşmasının söz
konusu olmadığını« ilân etti bile. Halbuki insanlık adına IŞİD’i durdurmak
gerekmez mi?
Peki, insan doğrayan IŞİD gibi vahşi bir
çetenin Kürtlere sahiden yararı olacak mı? Evet, Kerkük petrollerinin
peşmergenin kontrolü altına girmesi, ilk bakışta gelişmelerin Kürtlere
yaradığına işaret ediyor. Hatta bir »Kürt ulus devletinin« kurulma olasılığı
tarihte ilk kez böylesine yakın bir gerçek hâline geldi. Ancak Türkiye
egemenlerinin patronajı altında ve ABD’nin »stratejik partneri« olarak
kurulması muhtemel »Barzani Kürdistanı’nın« başta Kürtler olmak üzere, bölge
halklarının yararına olacağı hayli şüpheli.
Bir kere Rojava’daki kendi öz kardeşine
sınırı kapatıp, araya hendekler açan; binlerce yıl birlikte yaşadıkları kadim
halkların kanına ekmek doğranırken, yardıma koşmak yerine, kendi çıkarlarını
kollayıp, petrol pazarlamayı yeğleyen Barzani yönetiminin kendisinden başka
kimseye yararı olmayacağı aşikar. Diğer yandan Kürt coğrafyasındaki zulmün
kaynağı olan ve Rojava’da yeşeren çiçeği boğmak isteyen bölge egemenleri ile
yerküreyi boyunduruk altına almaya çalışan emperyalist güçlerin onayı ve
desteği ile kurulacak olan bir »Kürt ulus devletinin«, çoğunluğunu ezilen ve
sömürülenlerin oluşturduğu Kürt halkının boynuna geçirilecek yeni bir zincir
olmaktan başka bir şey olamayacağı da çok açık.
Ancak bu gerçekler, Kürt burjuvazisinin
»Kürdistan’ın zenginliklerinden faydalanması gerektiğini« savunan Kürt
milliyetçileri için bir anlam taşımıyor. Onlar için belirleyici olan, bölgede
yaşayan halkların özgürlüğü değil, Kürt burjuvazisinin kendine ait pazarını
yaratmaktır. »Barzani Kürdistan’ı« onların »büyük rüyasıdır« ve bu rüyanın
gerçekleşmesi için, sadece Irak halklarının değil, Rojava’nın da celladı olmaya
hazır olduklarını kanıtlamışlardır. Hiç kuşku yok ki, Kürt milliyetçilerinin
»büyük rüyası«, bölge halkları için bir karabasan olacaktır!
Ama tarih küçük burjuva hayallerinin
hüsranla sonuçlandığını da defalarca kanıtlamıştır. Çünkü dünya siyasetinde
geçerli olan hayaller değil, çıplak gerçekler ve çıkarlardır. Emperyalist
güçlerin çıkarları, şimdilik »Barzani Kürdistanı« lehine görünse de, bu çok
çabuk değişebilir. Viyana’da nükleer program için buluşacak olan ABD-İran
görüşmesinden, IŞİD ile ortak mücadele kararı çıkabilir. Enerji kaynakları
üzerindeki hakimiyet, hiç beklenmedik ittifakları gerekli kılabilir. Bu nedenle
net bir öngörüde bulunmak için henüz çok erken.
İşte böylesi dönemlerde gerekli olan
ilkesel duruştur. Savaşa, kırıma, emperyalist paylaşıma, sömürüye ve her türlü
baskı aracına karşı çıkmak, demokratik ulus perspektifiyle sınırları aşan bir
direniş hattını kurma hedefi, ilkesel duruşun olmazsa olmazıdır. Bugünün
zorunluluğu »rüzgar peşinde koşmak« değil, yok olma tehdidi altındaki Rojava’ya
destek çıkmaktır. IŞİD taarruzu bir kez daha akla karayı ayırdı. IŞİD
canilerine karşı mücadele, hangi kökenden olursa olsun, burjuvaziye karşı
verilecek mücadele ile eş anlamlıdır. Rojava’yı koruyacak tek şey, demokratik
ulus ve sınıf perspektifidir. Özgürlük ve kurtuluş ancak ezilen ve
sömürülenlerin kendi eseri olduğunda kalıcı olacaktır. Bunun için gerekli olan
ise, »ulusal« değil, ezilen ve sömürülenlerin birliğini örmektir. Gerisi laf
salatasıdır!