20 Haz 2014

IŞİD’in Kürtlere yararı var mı?

Irak, karmaşık ilişkilerin ve çıkar çelişkilerinin yoğunlaştığı coğrafyalarda duygusal ve fırsatçı yaklaşımlarla siyasî öngörülerde bulunmanın »rüzgârı yakalamaya çalışmak« kadar anlamlı olduğunu her geçen gün yeniden kanıtlıyor. Ama nedense IŞİD taarruzuyla toz duman olan Irak’ın toprak bütünlüğünü koruyamayacağına dair yorumlar bugünlerde hayli revaçta.

BBC’ye konuşan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) başbakanı Neçirvan Barzani de böyle düşünüyor. Irak’ın eskisi gibi bir arada kalabileceğine inanmadığını söyleyen Barzani, »Iraklı Kürtler gibi Sünnî Arapların da özerk yönetime sahip olması gerektiği« belirterek, özünde Irak’ın parçalanmasını ve »bağımsız« bir Kürdistan’ın kurulmasını istediklerini ifade etmiş oldu. Kimi Kürt milliyetçisi de, »Kürtlerin büyük rüyasının gerçekleşmesine ramak kaldığını« belirtiyor. Hani çekinmeseler, IŞİD taarruzunun Kürtlere »yaradığını« söyleyecekler. Zaten Neçirvan Barzani de »IKBY’ne bağlı peşmergenin Irak hükümeti adına IŞİD’e karşı savaşmasının söz konusu olmadığını« ilân etti bile. Halbuki insanlık adına IŞİD’i durdurmak gerekmez mi?
Peki, insan doğrayan IŞİD gibi vahşi bir çetenin Kürtlere sahiden yararı olacak mı? Evet, Kerkük petrollerinin peşmergenin kontrolü altına girmesi, ilk bakışta gelişmelerin Kürtlere yaradığına işaret ediyor. Hatta bir »Kürt ulus devletinin« kurulma olasılığı tarihte ilk kez böylesine yakın bir gerçek hâline geldi. Ancak Türkiye egemenlerinin patronajı altında ve ABD’nin »stratejik partneri« olarak kurulması muhtemel »Barzani Kürdistanı’nın« başta Kürtler olmak üzere, bölge halklarının yararına olacağı hayli şüpheli.
Bir kere Rojava’daki kendi öz kardeşine sınırı kapatıp, araya hendekler açan; binlerce yıl birlikte yaşadıkları kadim halkların kanına ekmek doğranırken, yardıma koşmak yerine, kendi çıkarlarını kollayıp, petrol pazarlamayı yeğleyen Barzani yönetiminin kendisinden başka kimseye yararı olmayacağı aşikar. Diğer yandan Kürt coğrafyasındaki zulmün kaynağı olan ve Rojava’da yeşeren çiçeği boğmak isteyen bölge egemenleri ile yerküreyi boyunduruk altına almaya çalışan emperyalist güçlerin onayı ve desteği ile kurulacak olan bir »Kürt ulus devletinin«, çoğunluğunu ezilen ve sömürülenlerin oluşturduğu Kürt halkının boynuna geçirilecek yeni bir zincir olmaktan başka bir şey olamayacağı da çok açık.
Ancak bu gerçekler, Kürt burjuvazisinin »Kürdistan’ın zenginliklerinden faydalanması gerektiğini« savunan Kürt milliyetçileri için bir anlam taşımıyor. Onlar için belirleyici olan, bölgede yaşayan halkların özgürlüğü değil, Kürt burjuvazisinin kendine ait pazarını yaratmaktır. »Barzani Kürdistan’ı« onların »büyük rüyasıdır« ve bu rüyanın gerçekleşmesi için, sadece Irak halklarının değil, Rojava’nın da celladı olmaya hazır olduklarını kanıtlamışlardır. Hiç kuşku yok ki, Kürt milliyetçilerinin »büyük rüyası«, bölge halkları için bir karabasan olacaktır!
Ama tarih küçük burjuva hayallerinin hüsranla sonuçlandığını da defalarca kanıtlamıştır. Çünkü dünya siyasetinde geçerli olan hayaller değil, çıplak gerçekler ve çıkarlardır. Emperyalist güçlerin çıkarları, şimdilik »Barzani Kürdistanı« lehine görünse de, bu çok çabuk değişebilir. Viyana’da nükleer program için buluşacak olan ABD-İran görüşmesinden, IŞİD ile ortak mücadele kararı çıkabilir. Enerji kaynakları üzerindeki hakimiyet, hiç beklenmedik ittifakları gerekli kılabilir. Bu nedenle net bir öngörüde bulunmak için henüz çok erken.

İşte böylesi dönemlerde gerekli olan ilkesel duruştur. Savaşa, kırıma, emperyalist paylaşıma, sömürüye ve her türlü baskı aracına karşı çıkmak, demokratik ulus perspektifiyle sınırları aşan bir direniş hattını kurma hedefi, ilkesel duruşun olmazsa olmazıdır. Bugünün zorunluluğu »rüzgar peşinde koşmak« değil, yok olma tehdidi altındaki Rojava’ya destek çıkmaktır. IŞİD taarruzu bir kez daha akla karayı ayırdı. IŞİD canilerine karşı mücadele, hangi kökenden olursa olsun, burjuvaziye karşı verilecek mücadele ile eş anlamlıdır. Rojava’yı koruyacak tek şey, demokratik ulus ve sınıf perspektifidir. Özgürlük ve kurtuluş ancak ezilen ve sömürülenlerin kendi eseri olduğunda kalıcı olacaktır. Bunun için gerekli olan ise, »ulusal« değil, ezilen ve sömürülenlerin birliğini örmektir. Gerisi laf salatasıdır!