Bu köşeden ABD’nin Pasifik’e yönelme
stratejisinin Ortadoğu’da önemli değişikliklere yol açabileceği tespitini
yaptığımızda, bazı itirazlar gelmişti. Ancak gerek Suriye ve Irak’taki güncel gelişmeler,
gerekse de İsrail’in kanlı Gazze saldırısı tespitimizi teyit ediyor. Bir kez
daha altını çizerek belirtelim: Isınan Pasifik suları, Ortadoğu’yu kaynatmaya
başladı.
Ortadoğu’daki değişim tüm hızı ve
sancılarıyla devam ediyor. Görüldüğü kadarıyla da kanlı sarmal uzun süre devam
edecek. Bunun çeşitli nedenleri var ve bu nedenleri dikkate almadan bölge
ülkelerinin belirli bir parçasında »kendi iradesi ile« geleceği şekillendirmek
isteyen kimi gücün çok çabuk hayal kırıklığına uğraması fazlasıyla olası. İsim
vererek vurgulamak gerekirse: »Ulus« devlet kurma çabasında olan Barzani
yönetimi, bugünkü koşullar altında »bağımsız« bir devlet yerine, muhtemelen
Kosova’dan hiç bir farkı olmayan bir »Barzani Kürdistanı« ile yetinmek zorunda
kalabilir.
Kurulmakta olan »Barzani Kürdistanı«
üzerine olan görüşlerimizi bir başka yazıya bırakalım ve önce bölgedeki
ittifaklara bir göz atalım: Gazze saldırısı çerçevesinde farklı merkezlerden
yapılan açıklamalar Arap coğrafyasındaki egemenlerin Müslüman Kardeşler geleneğinin
ve böylelikle – zamanında İsrail’in FKÖ’ne karşıt olarak kurulmasına yardım
ettiği – Hamas’ın üzerine çizgi çekmekte olduklarını gösteriyor. Gerçi Hamas
yönetimi yerleştiği Katar’dan hâlâ destek görüyor, ama Katar’ın Körfez
İşbirliği içerisinde yalnız kaldığı ve Suudi Arabistan ile derin bir çelişki
yaşadığı da biliniyor. Dikkat çekici bir başka husus da, »Şiî Yayını« kırmaya
çalışan bütün Arap despotları Gazze’ye kayıtsız kalırlarken, İran’a yakın duran
Lübnan Hizbullah’ının Gazze’ye yardım etmek istediğini açıklaması, ama Hamas’ın
buna yanıt vermemesidir. Buna karşın Hamas pratiği İsrail’deki
gerici-milliyetçi hegemonyanın güçlenmesine yaramaya devam ediyor.
İsrail ve ABD yönetimleri ise Hamas’ı
zayıflatıp, Abbas önderliğindeki Filistin Özerk Yönetimini destekliyorlar.
Geçen Cumartesi bir Alman gazetesine demeç veren ABD’nin İsrail büyükelçisi Dan
Shapiro bunu şöyle gerekçelendiriyor: »Abbas liderliğindeki özerk idare,
Gazze’de terör örgütü Hamas’tan daha etkin hüküm sürebilir«. Siviller
katledilirken Gazze’ye gitmek yerine dünya turuna çıkan Abbas ise, uzun süredir
Hamas’ı ekarte etmeye çalışıyor. Örneğin Hamas’la koalisyon hükümeti kurmasına
rağmen, Gazze’deki 40 bin memurun maaşını aylardır ödemiyor.
Gazze halkını esir alan Hamas ise, sivil
kurbanların sayısını artırma stratejisine devam ederek, savaşı kızıştırıp daha
fazla ödün kopartmayı hesaplıyor. Ancak Hamas’ın istediklerini alabileceği
şüpheli. Çünkü Gazze sınırını kontrol eden Mısır’daki Sisi yönetimi, eski
başkan Muhammed Mursi’nin uygulamaya soktuğu »esnek sınır politikasını«
yürürlükten kaldırdı ve Mart ayında Hamas’a Mısır sınırları içerisinde her
türlü faaliyeti yasakladı. Gerçi Mısır geçenlerde ateşkes girişiminde
bulunmuştu, ama Mısır’ın »güvenilir« bir aracı olmadığını söyleyen Hamas bu
girişimi reddetmişti.
Buna karşın Suudi Arabistan ve Birleşik
Arap Emirlikleri hem Sisi yönetimini destekliyor, hem de İsrail’e
yaklaşıyorlar. Yeni müttefikleri İran’ın nükleer programı – dolayısıyla
bölgedeki etkisi –, Müslüman Kardeşlerin geri püskürtülmesi ve bölgedeki
statükonun korunması birleştiriyor. Daha Mayıs ayında İsrail ve Suudi
Arabistan’ın eski gizli servis şefleri olan general Amos Yadlin ve prens Turki
el Faysal el Suud Brüksel’de bir araya gelmişler ve iki ülke arasındaki
»güvenlik işbirliğinin« derinliğini ve ortak çıkarların »korunmasını«
övmüşlerdi.
Tüm bu gelişmeler, ABD’nin tüm »istikrar«
kaygılarına rağmen Ortadoğu’daki silahlı ihtilafların kolay bitmeyeceğine
işaret ediyor. Arap despotları ve İsrail egemenleri ABD’nin geriye çekileceği
bölgedeki etkinliklerini korumak için ellerindeki tüm araçları kullanıyorlar.
Ve bu gerçek, bölge gücü olmaya çalışan Türkiye’nin de orta vadede silahlı
ihtilaflara doğrudan katılmasına zorlanacağını gösteriyor. Yarın TSK’nin
seferberlik emrini duyarsanız, şaşırmayın.