Gazze saldırıları ve yüzlerce
sivilin öldürülmesi muhtelif yerlerde protesto ediliyor. Ancak protestoların
bir kısmından ve »antiemperyalist« iddiasında olan kesimlerden yükselen sesler,
hem »haklının haksıza« dönüşmesine, hem de esas ile tali olanın karışmasına
gerekçe hazırlıyor. Örnek vermek gerekirse: tam bir hafta önce Frankfurt’ta
yapılan bir yürüyüşte atılan »Hamas, Hamas, Yahudilere gaz« sloganı bu
tespitimizi kanıtlıyor.
İsrail devletinin Filistin’de
uyguladığı »Apartheid« politikası, güvenlik gerekçesi ile gerçekleştirdiği
işgal, ilhak ve askerî operasyonlar, İsrail toplumunun zihnini esaret altına
alan militarizm, aklı başında ve vicdanını kaybetmemiş olan bir insanın onaylayabileceği
şeyler değil. Ama diğer taraftan da İsrail devlet politikasını ve egemenlerini
eleştirmeyi antisemitizm veya Yahudi düşmanlığı olarak nitelendirmek de akıl
kârı değildir.
Ancak Gazze’ye yönelik
saldırıları protesto (!) için »Yahudilere ölüm ve gaz« dilemek, bu anlama gelen
konuşmalar yapmak veya yazı yazmak açık Yahudi düşmanlığıdır ve bu bağlamda
insan düşmanlığıdır, çünkü bu ırkçılıktır, mezhepçiliktir, ilkel
milliyetçiliktir. Tarihsel açıdan Musevî, İsevî ve Muhammedî inançların kökü
aynıdır ve bu nedenle bir diğerine küfreden, aslında kendi inancına
küfretmektedir. İster antisemitizm, ister Hıristiyan, İslam veya Yahudi
düşmanlığı, isterse de mezhep ayırımcılığı olsun: hepsi ezilenler ve
sömürülenleri boyunduruk altında tutmaya yarayan egemenlik araçlarıdır. Özcesi:
Yahudi düşmanlığı, Filistin düşmanlığıdır!
İsrail protestolarının Yahudi
düşmanlığı sosuyla boyanması, kanımızca Filistin-İsrail ihtilafının esas
meselesinin, yani gerçek çözüm nasıl olabilir sorusunun üstünü örtmekte ve
sorumlu aktörlerin rolünü gizlemektedir, ki kanımızca temel sorun »iki devlet
çözümü« olarak deklare edilen siyasî rotada yatmaktadır.
Farklı çıkarları temsil eden, ama
sadece bir Filistin »ulus« devleti kurulması konusunda ortaklaşan egemen siyasî
grupların en büyük günahı, İsrail devleti dahil Filistin’in bütününde tek,
ortak ve demokratik bir cumhuriyet yerine, emperyalist güç merkezlerinin
bölgedeki çıkarlarına hizmet eden »iki devlet çözümünü« kabul etmeleridir.
Filistinlileri temsil etme iddiasında bulunan bu gruplar böylelikle 1948’den bu
yana yurtlarından edilen Filistinlilerin geri dönebilmelerini
olanaksızlaştırmışlardır. Gerek Filistin Özerk Yönetimi, gerekse de Hamas ve
Hamas’a yakın duran islamist örgütler ABD’nin patronajı altında ve İsrail’in
izin verdiği ölçüde hükümran olabilecek bir »ulus« devlet peşindeler.
Aralarındaki kavganın tek nedeni de, ezici çoğunluğunu yoksulların oluşturduğu
Filistinlilerin özgürlüğü değil, iktidara tek başına sahip olma hevesidir.
Ancak burada Hamas’ın başka bir
günahını da vurgulamak gerekiyor: Mısır-Gazze sınırındaki tünel ticaretini
elinde tutarak Gazzelilerin iliğini sömüren Hamas, bir tarafta silah zoruyla
Gazze’deki iktidarını korumakta, diğer tarafta da İsrail’e yönelik roket
saldırılarını mahalleler arasından yaparak, bilinçli bir şekilde sivil halkın
yaşamını tehlikeye sokmaktadır. Bu roket saldırılarına İsrail’in ağır
bombardımanla yanıt vereceğini çok iyi bilen Hamas, öldürülen sivillerin
cesetleri üzerinden siyasî rant sağlama peşindedir.
Hamas’ın tavrı, İsrail’in kanlı
saldırılarını hiç bir şekilde meşru kılmaz, ama Hamas politikası hem
Filistinlilerin haklı taleplerini uluslararası kamuoyunda unutturmakta, hem de
Musevîler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında aşılması zaten son derece güç
olan düşmanlığı daha da derinleştirmektedir. İşin kötüsü, bu düşmanlık hem
İsrail, hem de Filistin egemenlerince araç olarak kullanılmakta ve ortak
gelecek ümitlerini uzayın sonsuzluklarına gömmektedir.
Bu nedenle bilhassa ezilenler ve
sömürülenler lehine hareket edenler, Yahudi düşmanlığı tuzağına düşüp,
emperyalist stratejilere alet olmamaya dikkat etmelidirler. Asıl
antiemperyalist ve vicdanî duruş, Hıristiyanı, Müslümanı, Yahudisi ve
inanmayanları ile tüm İsrailli ve Filistinlilerin ortak, özgür, barışçıl ve
demokratik bir geleceği inşa etmelerinden yana olmaktır.