Son dönemlerde Kobanê’ye yönelik IŞİD
saldırıları ve uluslararası kamuoyunun, ama bilhassa Batı medyasının buna
sessiz kalması, Rojava Devrimini boğma çabalarının arttığına işaret ediyor.
Sadece Ortadoğu halkları için değil, kapitalizm koşullarına rağmen tüm yerküre
için bir örnek teşkil eden Rojava özerlik deneyinin bölge egemenleri ve
tetikçilerini ne denli rahatsız ettiği zaten biliniyordu. O açıdan bu
saldırılar şaşırtıcı değil.
Ama görüldüğü kadarıyla Rojava Devrimi
sadece IŞİD terör şebekesinin saldırılarıyla değil, aynı zamanda da hem Kürtler
arasında kafa karışıklığı yaratılarak, hem de kamuoyu manipülasyonlarıyla
köşeye sıkıştırılmak ve meşruiyetsiz bırakılmak isteniyor. Kürtler arasında
kafa karışıklığı yaratılmasından faydalananların kim olduğunu vurgulamaya gerek
yok, ama bizzat »insan hakları« örgütü olarak kendisini lanse eden »Human
Rights Watch« (HRW) adlı örgütün kamuoyu manipülasyonlarına ortak olması dikkat
çekici.
HRW, Haziran sonuna doğru yayınladığı bir
raporunda, »Cizîre’de otoriter bir rejim oluşturmak istenmesini« ve »PYD’nin
diğer Kürt kurumlarına yönetime katılım olanağı vermediğini« eleştiriyor.
Rojava’da toplumsal desteği olmayan burjuva liberali ve burjuva milliyetçisi
örgütleri pek keyiflendiren rapor, nedense Rojava’daki özerklik deneyinin
karşılaştığı yaşamsal sorunlara, Türkiye ve Barzani yönetimi tarafından
uygulanan ambargolara ve kanlı saldırılara maruz kalmasına tek kelimeyle bile değinmiyor.
Aslında HRW sicili, kamuoyunda çizilmek
istenen »tarafsızlık« resminin aksine, o kadar da temiz değil. HRW, yıllardan
beri ABD ve İsrail yönetimleri lehine taraflı raporlar hazırlamakla suçlanıyor.
Bu yılın Mayıs ayında yüzü aşkın ABD ve Kanadalı bilim insan yayınladıkları bir
açık mektupla, HRW’nin siyasî tarafgirlik yapmasını ve CIA gibi gizli
servislerle işbirliğine girişmesini eleştirmişlerdi. O yüzden HRW’nin zor
koşullar altında yaşam savaşı verenlere akıl vermeden önce kendi kapısının
önünü temizlemesini salık vermek, pek yanlış olmayacak.
İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği
insanlığa karşı suçlara sessiz kalan, ama Filistinlilerin şimdiye kadarki tüm
barışçıl protestolarını kötüleyen bu »insan hakları« örgütünü bir kereliğine
ciddiye aldığımız düşünelim. HRW’nin »yönetime tüm gruplar katılmalı« söylemini
ele alalım.
PYD’nin olanaklı olan bütün toplumsal ve
siyasî grupların birlikte hareket etmesi için gösterdiği tüm çabalar ve
»birliğin« KDP ve diğer gruplarca engellendiği gerçeği bir yana – HRW’nin bu
talebinin neresi doğru? Bir kere HRW Rojava’da barışçıl »demokratik« koşullar
varmış da, PYD buna uymuyormuş gibi ideolojik manipülasyon yapıyor. Diğer
taraftan asıl ihtilafın »baldırı çıplak« Rojavalılar ile petrol gelirlerinden
pay alma hevesi içerisindeki sermaye sevdalısı bir azınlık arasında olduğunun
üstü örtülmeye çalışılıyor. Ve böylece Rojavalıların elde ettikleri tüm
kazanımları devrimin keskin kılıcıyla koruma meşruiyetine sahip oldukları
unutturulmak isteniyor.
HRW, Rojava’da »otoriter bir rejim«
oluşturulduğunu iddia ediyor. Utanmasalar diktatörlük diyecekler. Ama
utanmasınlar: evet, Rojava’da formel burjuva demokrasisi değil, bir diktatörlük
var! Bu diktatörlük »baldırı çıplak« Rojavalıların kendi eseri, kendi
kendilerini yönettikleri, ortak geleceklerini birlikte kurdukları ve canlarıyla
savundukları gerçek bir halk demokrasisidir! Özgürlüğü ve demokratik katılımı
sağlayan Rojava özerklik deneyi, sadece devrimi boğmak, sınıf tahakkümünü
kurmak ve bölgenin zenginliklerine el koymak isteyen burjuva milliyetçileri
için bir diktatörlüktür.
Bizlere düşen ise, işte bu diktatörlüğe
sahip çıkmak ve savunmaktır. Radikal yazarı Fehim Taştekin »Rojava hattı
Türkiye’yi savunma hattı« başlığını atmış. Taştekin’e hak vermekle birlikte,
bizce Rojava hattı halkları savunma hattıdır. Kobanê saldırısı, halklara
yönelik bir saldırıdır. Kobanê ve ardından Rojava düşerse, gerisi tüm Ortadoğu
halkları için cehennem olacaktır. Rojava’ya sahip çıkmak, kendi geleceğimize
sahip çıkmakla eş anlamlıdır. Rojava savunmasına katılmak, günümüzün en devrimci,
en onurlu eylemidir. Haydi göreve!