Kobanê direniyor. Hem de iki ayı aşkın bir
süredir ve bütün emperyalist planları altüst ederek. YPG ve YPJ güçleri, ağır
silahlar ve teçhizatla saldıran vahşi DAİŞ çetelerini her defasında geri
püskürtüyorlar. Kobanê’den gelen haberler, YPJ’li kadınların »tilililerinin«
DAİŞ’lilerin korkulu rüyası hâline geldiğini bildiriyor. Kobanê’liler yurtlarını,
yaşam tarzlarını, tırnakla kazıp elde ettikleri özgürlüklerini savunuyor,
direnmeye devam ediyorlar hâlâ.
Tehlikeler bertaraf edilmedi henüz.
Saldırıların Afrin kantonuna da yönelmesi söz konusu. Ama sadece Kobanê değil,
bütünüyle Rojava bölge egemenlerinin tehdidi altında. Gene de Rojavalıların
kararlığı Kürdistan halklarına ve dostlarına güven veriyor. Şimdiye kadar
savaşları imtiyazlı coğrafyalarında, televizyon ekranlarından izlemeye alışmış
Batı kamuoyunda da algılar değişiyor. Avrupalılar, DAİŞ vahşetine karşı tek
etkin mücadeleyi verenlerin kendi hükümetlerince hâlâ »terörist« olarak
damgalanmalarını anlayamıyorlar artık. Rojava’ya giden Batılı gazeteciler,
gördüklerine inanamadıklarını yazıyorlar. Muhafazakâr gazeteler bile, YPJ’li
kadın gerillaların Kobanê’de insanlığın değerlerini savunduklarını
bildiriyorlar.
Ama PKK yasağı hâlâ devam ediyor.
Almanya’daki, Avrupa’daki Kürtler ve öz örgütlerinin kriminalize edilmesinde
bir değişiklik yok. Almanya’nın Kürt politikası, Türkiye’ninkiyle birebir örtüşmeye
devam ediyor. Alman devletine yakın enstitülerde yapılan toplantılarda
tartışmalar, PKK ve PYD’nin olmadığı »çözümler« üzerine yoğunlaşıyor. Ve
Avrupa’daki demokratik kamuoyu Rojava’nın tam olarak ne ifade ettiğini kavramış
değil hâlâ.
Rojava’da gerçekleştirilen demokratik
özerkliğin, kantonlarda en alt birimlerden, en üst yönetime kadar cinsiyet
eşitliği ile tüm Rojavalıların özyönetim ve özsavunmaya katılmalarının,
Ortadoğu’da yüzlerce yıldır hakim olan gerici egemen yapıların alternatifi
olduğu, bir karşı model oluşturduğu görülmek istenmiyor. Halbuki Rojava
demokratik özerkliği, İsrail-Filistin ihtilafı başta olmak üzere, bölgenin
bütünü için alternatif bir model olduğunu gösteriyor. Rojava Toplumsal
Sözleşmesinin birebir olası bir İsrail-Filistin konfederasyonuna uygulandığını
bir düşünün – ne müthiş bir dönüşüm olurdu bu!
Şu an için böylesi tasavvurlar Avrupa’da
olanaklı değil, çünkü Rojava yeterince tanınmıyor. Rojava’nın savaş koşulları
altında 21. Yüzyıl’ın Paris Komünü hâline geldiği anlaşılmıyor henüz. Bu da
önümüze Rojava’nın ne olduğunu anlatma görevini koyuyor. »Rojava nedir?«
sorusuna, »senin hikâyendir« yanıtını verebilmek için, her yerde, her zeminde
Rojava anlatılmalı, tanıtılmalıdır. Demokratik kamuoyunun, Kobanê ‘de
insanlığın evrensel değerlerinin savunulduğunu düşünüyorsa, bunun gereğini
yerine getirmesi, kendi hükümetlerini PKK yasağının kaldırılması ve Kürt
politikalarını değiştirmeleri için baskı altına alması sağlanmalı, Avrupa
soluna Uluslararası Tugayların ruhu anımsatılmalıdır. Avrupa’dan Kobanê
direnişine verilebilecek en anlamlı katkılardan birisi, şüphesiz bu olacaktır.