25 Eyl 2015

Rusya’nın yeni rolü

»Rusya’nın dış politikası nesnel açıdan emperyalizm karşıtı bir politikadır, ama Rusya a priori antiemperyalist değildir«. Bu görüş, başta Suriye olmak üzere, uluslararası ihtilaflarda rol alan aktörleri sınıflandıranlarca savunulmaktadır. Buna karşın, bu görüşe »Anti-Amerikancılık« diye karşı çıkıp, Rusya’nın kapitalist ülke olarak sermaye ihracı yaptığını ve bu nedenle emperyalist olduğunu ileri sürenler de var.

Ancak sermaye ihracı tek başına bir ülkeyi emperyalist yapmaz. Lenin, çığır açıcı »Kapitalizmin en üst aşaması olarak emperyalizm« başlıklı eserinde, beş noktada emperyalizmden ne anlaşılması gerektiğini şöyle özetliyor: »İktisadi yaşamda belirleyici rol oynayan tekelleri yaratacak yüksek gelişme seviyesine ulaşan üretim ve sermayenin yoğunlaşması; Banka sermayesinin sanayi sermayesiyle birleşmesi ve bu ›mali sermaye‹ temelinde bir mali oligarşinin oluşması; Ürün ihracından farklı olarak, sermaye ihracının olağanüstü önem kazanması; Dünyayı aralarında paylaşan uluslararası tekelci kapitalist birlikleri oluşması ve büyük kapitalist güçler arasında dünyanın toprak paylaşımının tamamlanmış olması.«
Lenin’in bu tanımı günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Tanımında belirleyici olan, sınıfsal tahlilidir. Bu açıdan bakınca, Rusya’yı değerlendirmek kolaylaşır. Rus burjuvazisinin sermaye ihracı, empirik kanıtlara göre, vergi cennetlerine kaçıştan ibarettir. Diğer yandan Rusya, S. Arabistan ve Almanya’dan sonra dünyanın üçüncü büyük ticaret fazlasına sahiptir, ama sermaye ihracını başka ülkelere kredi vererek kontrol etme olanağından yoksundur.
Bununla birlikte emperyalizm salt finans kapitalin oluşmasıyla birden bire ortaya çıkmadı, aksine 200-300 yıllık saldırı, işgal, ilhak ve yağma geleneğini kapitalizmin tekelci aşaması ile bütünleştirerek süreç içinde oluştu. 1917 Rus Devrimi ve 1989-1991 karşı devrimi arasındaki reel sosyalist dönem, Rusya’nın benzer bir gelişme yaşamasını engelledi. O nedenle Rusya’yı emperyalist güçlerin kontrolü dışında ve tekelci tandans içindeki bir devlet kapitalizmi olarak değerlendirmek doğru olacaktır.
Peki bu tespitin güncel mücadelelerle alakası nedir? Rusya, aynı diğer BRICS ülkeleri gibi, emperyalist güçlerin boyunduruğu altına sokulmaya direnerek ABD, NATO ve AB’nin hegemonik adımlarını tökezleten bir politika izlemektedir. Önce Gürcistan’ın, şimdi Ukrayna’nın NATO üyeliklerinin engellenmesi, gaz ihracatı üzerinden AB ve ABD arasındaki çelişkilerin derinleştirilmesi, Avrasya Birliği girişimi, Esad rejiminin desteklenmesi, Çin ve İran ile stratejik ortaklık arayışları vb. yaklaşımlar, emperyalist güçlerin kısa, orta ve uzun vadeli tüm stratejileriyle çelişmekte, bunların uygulanmasını sınırlamaktadırlar.
Bu nedenle Rusya, nesnel olarak, antiemperyalist olmadan emperyalizm karşıtı politikalarla antiemperyalist mücadelenin hedeflerine hizmet etmektedir. Kendi isteğinden bağımsız, Rusya’nın üstlendiği yeni rol budur. Ve bu, özelde Suriye’deki, genelde ise Ortadoğu’daki güncel gelişmeleri değerlendirirken dikkate alınması gereken önemli bir olgudur.