Rusya ile olan ilişkiler hem
emperyalist güçler arasındaki, hem de emperyalist merkezlerdeki farklı sermaye
fraksiyonları arasındaki çıkar çelişkilerini gün yüzüne çıkarıyor. Rusya
doğalgazına olan bağımlılık derecesi ilişkilerin yönünü beliriyor. ABD
emperyalizmi »Wolfowitz Doktrini« çerçevesinde Rusya’yı kuşatma politikasını
sertleştirirken, Avrupa’nın en gerici ve en saldırgan gücü hâline gelen F.
Alman emperyalizmi, Rusya ile olan ilişkilerini ikili bir çizgide
şekillendirmek zorunda kalıyor.
F. Alman emperyalizminin
Rusya’ya karşı hem çatışmacı, hem de »diyalog arayıcı« olan ve birbirlerinin
karşıolumu gibi görünen ikili çizgi izlemesinin ardında F. Alman tekelci
sermayesinin »Avrupacılar« ve »Transatlantikçiler« olarak adlandırılan iki çatı
fraksiyonunun kısa ve orta vadeli çıkar farklılıkları yatmaktadır. Başta Rusya
olmak üzere, ağırlıklı olarak Doğu Avrupa’ya ihracat yapan sermaye
kesimlerinden oluşan »Avrupacılar«, ABD’nin ihtilafları sertleştiren
politikalarının kendi çıkarlarına zarar verdiği düşüncesindeler. Rusya’ya
yönelik ihracat hacminin 2012’de 38 milyar Euro’dan, 2015’de 22 milyar Euro’ya
düşmüş olması, daha da düşme tandansını göstermesi ve bu »zararı« kompanse etme
olanaklarının olmaması, »Avrupacıları« kaygılandırıyor ve bu nedenle Rusya’ya
yönelik yaptırımların kaldırılmasını talep ediyorlar.
Büyük ölçüde F. Alman
askerî-sınaî kompleksinden oluşan »Transatlantikçiler« fraksiyonu ise, ABD ile
eşgüdümlü olarak Rusya’ya karşı çatışmacı bir çizgi izlenmesi gerektiğini ve
»Putin pes edene dek« yaptırımları sertleştirmeyi savunuyorlar. Askerî-sınaî
kompleks, »Almanya’nın yeni sorumluluğu« gerekçesiyle silahlanma bütçelerinin
masif biçimde artırılmasını sağlamış durumda, Rusya ile olan ihtilaflar, bu
gerekçenin en önemli ayaklarından birisi.
Ancak uzun vadede her iki
sermaye fraksiyonunun birbirleriyle çelişir görünen stratejilerinin
birbirlerini tamamladığını da vurgulamak gerekiyor. Çünkü F. Alman tekelci
sermayesi ve finans oligarşisinin bütünsel hedefi, F. Almanya’nın dünyanın
talan edilmesinden daha fazla pay alabileceği, etki alanlarını
genişletebileceği ve piyasaları, enerji ve hammadde kaynakları ile nakliyat
yollarını daha fazla kontrol edebileceği dünya gücü konumuna erişebilmektir.
Kırım
Tatarları ve F. Alman dış politikası
F. Alman emperyalizminin bu
hedef çerçevesinde başka ülkeleri kontrolü altına alma uğraşlarında kullandığı
klasik yöntemlerden birisi, o ülkelerdeki gerici-milliyetçi azınlık
örgütlenmelerini teşvik etmektir. Bunun bir örneğini güncel Ukrayna krizinde
gözlemleyebiliriz. F. Alman emperyalizmi, Kırım’ın Rusya Federasyonu’na
katılmasıyla birlikte Kırım’daki milliyetçi Tatar gruplara yönelik olan
desteklerini artırdı. 2016 Mayıs ortasında Kırım Tatarlarını temsi ettiğini
iddia eden Tatar »Meclisinin« başkanı olan Rıfat Çubarov’un Berlin ziyareti, bu
desteğin nasıl şekillendiğini gösteriyor. Ukrayna krizinin ancak Rusya’nın
askerî yenilgisiyle çözülebileceğini savunan, hatta bunun için elektrik
hatlarına sabotajlar düzenleyerek Kırım’ı elektriksiz bırakan Tatar gruplarını
açıkça destekleyen ve Kırım’daki diğer halkların ambargolar ile »doğru yola
getirilmelerini« talep eden milliyetçi »Meclis«, uzun zamandır F. Alman
emperyalizminin himayesi altında faaliyet gösteriyor.
F. Dışişleri bakanlığının
özel davetlisi olarak Berlin’e gelen Çubarov, selefi Mustafa Cemilyev döneminde
yoğunlaştırılan »Alman-Kırım Tatarları ilişkilerini« derinleştirmek
istediklerini açıkladı. Kırım Tatarları arasında hayli tartışmalı olan
»Meclisin« derinleştirmek istediği »ilişkilerin« hedefi belli: Kırım’ın
»kurtarılması« ve Ukrayna’nın NATO’ya üye olması. »Meclisin« bu hedefleri aynı
zamanda ABD ve Türkiye’nin hedefleriyle de eşgüdümlü. Zaten 2015 Aralık’ında
Çubarov’un Ankara’da Erdoğan ve Davutoğlu ile yaptığı görüşmenin ardından Türk
hükümeti, Kırım Tatarlarını »koruması« altına aldığını açıklamıştı.
Aslına bakılırsa »Meclisin«
tüm Kırım Tatarlarını temsil ettiği de söylenemez. Cemilyev 1989’da Kırım’a
yerleştikten sonra, önce 1988’de Yuri Osmanov tarafından kurulan »Kırım
Tatarları Milli Hareketi« içinde çalıştı, ama örgütün bölünmesini sağlayıp,
ardından »Kırım Tatarları Ulusal Hareket Örgütünü« kurdu. Osmanov ve örgütü
Kırım Tatarlarının Kırım’da yaşayan diğer halklarla birlikte yönetime katılmalarını
ve Rusya ile iyi ilişkiler kurulmasını savunurlarken, Cemilyev özerklik
talebinde bulunuyordu. Nitekim Cemilyev’in 1991’de örgütlediği bir »Kurultay«
da »Meclis« kuruldu ve Cemilyev başkanlığa getirildiği. »Meclis« ilk
açıklamasında »Batı yanlısı« olduğunu açıkladı. »Meclis« Kırım Tatarları
artasında kutuplaşmayı teşvik ederken, Osmanov 1993’de faili bulunamayan bir
cinayete kurban gitti.
Tatar
trajedisinin iki yüzü
Gerici-milliyetçi Tatar hareketinin kökenleri
Çarlık dönemine dayanmaktadır. Egemenlik durumuna göre Osmanlı İmparatorluğu’na
ve Rus Çarlığına yakın duran Tatar feodalizmi, özellikle Ekim Devrimi esnasında
ve sonrasında Sovyet iktidarına düşmanca yaklaşımlar sergiledi. Sovyet
hükümetinin 1924’den itibaren Ukrayna ve Beyaz Rusya’dan Yahudi yurttaşları
Kırım’a yerleştirme kararı, Tatar beylerinin antisemitik protestolarıyla
karşılaştı. Kırım Tatarları arasında »Yahudi Bolşevizmi yayılıyor« demagojisine
başvuran feodal beylerin faaliyetleri, Sovyet hükümetinin sürgünler gibi sert
tedbirlerle reaksiyon göstermesine neden oldu.
Gerici-milliyetçi Tatar hareketi İkinci Dünya
Paylaşım Savaşı esnasında da Alman faşizminin işbirlikçisi oldu. Özellikle 1941
Aralık’ında Simferopol’de 11 bini Yahudi olmak üzere 13 bin insanı katleden
Wehrmacht’ın »D Operasyon Grubu« Tatar gönüllüleri saflarına kattı. Tarihçi
Manfred Oldenburg’un verilerine göre 1942’ye kadar 20 binden fazla Kırım Tatarı
faşist ordunun saflarında yer aldı ve hem partizanlara karşı savaştılar, hem de
Kırım Yahudilerinin yok edilmesinde aktif rol oynadılar. Alman faşizmi işgal
ettiği bölgelerdeki yerel yönetimlerde Rus memurların yerine Tatar
işbirlikçilerini yerleştirdiler. Alman faşizmi 1942-1944 yılları arasında gerici-milliyetçi Tatar hareketinin desteğiyle, Kırım’ın Kızıl
Ordu tarafından kurtarıldığı güne dek toplam 200 bin Sovyet askeri ve
partizanını, 20 binden fazla asker ve 8 bin sivil mahkumu, 38 bin Yahudi ile
binlerce Romanı katletti. Faşist ordu Kırım’dan kaçarken Tatarlara, 80’den
fazla Tatar köyünü yakıp, Tatar köylülerini katlederek »teşekkür« etti.
F. Alman emperyalizmi savaşın hemen ardından,
1952’den itibaren gerici-milliyetçi Tatar hareketiyle ilişkilerini yeniden
kurdu ve CIA’nin de desteğiyle antikomünist Tatar örgütlerini destekledi.
Faşizm döneminde Sovyet halkları arasında işbirlikçi aramakla görevlendirilen
Gerhard von Mende, F. Almanya kurulduktan sonra da aynı göreve devam etti ve
bugün bu çabaların meyveleri toplanıyor. Türkiye’de Mustafa Abdülcemil
Kırımoğlu adıyla tanınan ve 15 Nisan 2014’de Abdullah Gül’ün devlet madalyası
verdiği Cemilyev’den bayrağı devralan Çubarov, antisemitik ve antikomünist
seleflerini izinden giderek, emperyalizmin uşaklığını yapıyor ve Kırım
halklarını birbirlerine düşman kılmaya çalışıyor.