Federal Parlamento – nihâyet
– Ermeni soykırımını ve Almanya’nın sorumluluğunu kabul eden önergeyi oy
çokluğu ile kabul etti. Dışişleri Komisyonu Sözcüsünün »Soykırım, soykırımdır!«
sözü, güne damgasını vurdu. Peki, F. Parlamento bu önergeyi soykırımın 100.
yılında veya yıldönümü kabul edilen 24 Nisan’da değil de, neden şimdi, tam da
Türkiye ile mülteci anlaşmasının tartışılır olduğu bir dönemde kabul etti? Ve
bunun sonuçları ne olacak?
Şüphesiz, zamanaşımı olmayan
insanlık suçu olarak soykırımın, bilhassa F. Parlamento tarafından tanınmasının
sembolik önemi büyük, ama F. Hükümetin Türkiye politikaları açısından hiç bir
etkisi olmayacak. Zaten başta Merkel, Steinmeier ve Gabriel olmak üzere, çok
sayıda milletvekilinin oturuma katılmamaları, başlı başına bir sinyaldir. Kaldı
ki konuşmacıların »önerge şimdiki Türk hükümetine karşı değildir« veya »Türkiye
ile işbirliğimiz vazgeçilmezdir« biçimindeki açıklamaları da buna işaret
ediyor.
»Parlamentonun hükümranlığını
göstermek« adına kabul edilen önergenin F. Alman iç politikası açısından en
önemli etkisi, F. Alman kamuoyunda Türkiye’deki antidemokratik baskılar, savaş
politikaları, gericilik, otoritarizm gibi konular temelinde gelişen ve F.
Hükümetin Türkiye ile işbirliğine yönelik toplumsal eleştirilerin bir tarih
tartışmasına kanalize edilmesi ve dolayısıyla hükümet üzerinde var olan kamuoyu
baskısının hafifletilmesinden ibaret olacak.
Türkiye’den ise alışılmış
tepkiler verilecek, ama F. Alman emperyalizmi ile olan işbirliği hiç bir
şekilde etkilenmeyecek. Önerge, AKP rejimi tarafından iç politikada
geliştirilen »yedi düvel bize karşı« demagojisi için milliyetçi bir araç hâline
getirilerek, hükümetin politikalarına yönelik toplumsal rızayı konsolide etmek,
dikkatleri Türkiye’nin içinde bulunduğu çoklu kriz ortamının nedenlerinin
üzerinden çekmek için kullanılacak.
Bunların ötesinde F. Alman
emperyalizmi ile AKP rejimi arasındaki stratejik işbirliği derinleştirilecek,
İncirlik’te Alman savaş uçakları konuşlandırılacak, Ege’de Alman deniz
kuvvetleri Türk sahil korumasıyla birlikte mülteci avına devam edecek, F. Alman
ve Türk askerî-sınaî kompleksleri arasındaki »kârlı« ticaret sürecek, F. Alman
sermayesi Türkiye’deki yatırımlarını genişletecek, bölgedeki emperyalist politikalar
birlikte şekillendirilecek ve F. Alman devleti AKP’nin »düşman« gördüklerini F.
Almanya’da baskı altında tutmaktan vazgeçmeyecek.
F. Parlamentonun önergeyi
kabul etmesi önemli, ama bir o kadar da burjuva ikiyüzlülüğünün göstergesi.
Çünkü F. Parlamento gerçekten ciddi olsaydı, Sol Parti’nin vurguladığı gibi,
Alman devletinin 112 yıl önce Güneybatı Afrika’da Herero ve Nama halklarına
uyguladığı soykırımı tanır, mağdurlara haklarını teslim ederdi.
Bunlardan çıkartacağımız açık
sonuç şudur: Soykırımların, katliamların sorumluları, ancak halklar kendi
tarihlerini yazdıklarında hak ettikleri cezalara çarptırılabileceklerdir.
Burjuva parlamentolarının, emperyalist güçlerin icazetiyle alınan kararlar,
kirli ilişkileri gün yüzüne çıkartamazlar. Soykırımlara hayır demenin yegâne
yolu, kapitalist sömürüye ve emperyalizme hayır demek, ezilen ve sömürülenlerin
iktidarı için mücadele etmektir!