F. Alman şansölyesi Merkel’in
hafta başında yaptığı Türkiye ziyareti, kamuoyuna yönelik kaygı tiyatrosu
rezaletini bir kez daha gün yüzüne çıkardı. »Vize muafiyeti«, »laiklik«, »Geri
Kabul Anlaşması«, »Terörle Mücadele Yasası« gibi konularda »kaygılar« dile
getirildi, Türk tarafı geleneksel »AB yegâne seçenek değil« çıkışını yaptı,
burjuva medyası da »aman anlaşma bozulmasın« kaygılarını haberlerine taşıdı.
Peki, sonuç? Yola aynen devam.
Türkiye’nin otoriterleşmesinden
»kaygı« duymaktan ve umutlarını AB’ne veya »ağır abilerin« AKP’yi bölmesine
bağlamaktan başka bir şey yapmayan küçük burjuva liberalleri hâlâ bu umutlarını
koruya dursunlar, biz bu tiyatronun arka planına kısaca göz atalım.
F. Alman emperyalizmi için
Türkiye son derece stratejik öneme sahip olan bir partner. Son günlerde F.
Alman strateji kurumlarının yaptıkları değerlendirmelerden, Türkiye’nin F.
Alman tekelleri için uzun vadeli kâr olanakları yaratacak bir ülke ve
Ortadoğu’nun kaynaklarına uzanan jeostratejik bir köprü olması nedeniyle de, F.
Almanya’nın bölgedeki etkisini artırmak için vazgeçilmez bir »mevkii« olarak
görüldüğünü okuyabiliyoruz.
Türkiye hâlâ iştah
kabartıyor, çünkü: genç nüfusuyla uzun vadeli altyapı ve tüketim gereksinimleri
sürekli artıyor, milyarlarca Euro’yu bulan büyük altyapı yatırımları
planlanıyor, sadece enerji sektöründe – aralarında F. Alman sermayesinin
ilgisini çeken yenilebilir enerji yatırımları olmak üzere – 100 milyar Euro’yu
aşan yatırımların yapılması bekleniyor ve F. Alman askerî-sınaî kompleksinin
ağzını sulandıran silahlanma ve yüksek teknoloji bütçeleri büyütülüyor.
Türkiye’nin
Balkanlar-Kafkaslar-Ortadoğu Üçgeninde »merkezi dış politik aktör« olduğu
değerlendirmesini yapan F. Hükümet, Türkiye’nin Ortadoğu ve Merkez Asya’daki
kaynaklara yol veren bir köprü olmasının yanı sıra, »Almanya’nın enerji
tedarikini çeşitlendirmesi ve İran, Irak ve Hazar Denizi Havzasından yapılacak
enerji nakliyatı için öneminin artacağı« görüşünde. Türkiye bununla birlikte
Suriye’de merkezi rol oynuyor, Barzani üzerinden Irak’ta mevzii kazanıyor ve
Rusya’ya karşı saldırgan bir politika izliyor. Suriye ve Irak’taki etkinliğini
artırmak isteyen F. Almanya için Türkiye ile işbirliğinin derinleştirilmesi bu
nedenle »jeopolitik gerçeklerin dayattığı bir zorunluluk« olarak görülüyor.
İşbirliğinin somut hâlini ise
İncirlik NATO üssünde F. Alman Tornado’ları için hazırlanan ve toplam 65 milyon
Euro’ya mal olacak yerleşke inşasında görebiliriz. Berlin ve Ankara hâlihazırda
F. Alman savaş uçaklarının Türkiye’de uzun vadeli konuşlandırılması konusunu
görüşüyorlar.
Arka plana böylesi bir kısa
bakış bile, dile getirilen »kaygıların« ve »seçenek farklılıklarının« safsata
olduğunu, mülteci sorununun bir araç olarak kullanıldığını, asıl söz konusu
olanın bölgedeki kaynaklara ve etki alanlarına yönelik, sermaye çıkarlarını
gözeten stratejiler olduğunu gösteriyor. Şu çok açık: otoriterleşme veya
diktatörlük yönündeki gelişmelerde F. Almanya’dan veya AB’den »yardım«
bekleyenler fena yanılıyor. Diktatörlüğü engellemenin yegâne yolu, Türkiye işçi
sınıfının devrimci güçleri ile Kürt Özgürlük Hareketinin ezilenler ve
sömürülenler lehine verecekleri ortak mücadeledir. Başka bir yol yoktur.