Bugünlerde F. Almanya’da
Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimcilere yönelik olan ve F. Alman Ceza Yasasının
129 a-b maddelerince açılan davalara devam ediliyor. Daha önce yazdığımız gibi,
bu madde F. Alman emperyalizminin devrimci güçleri sindirme ve baskı altına
alma politikalarının bir aracı. Sadece o da değil: aynı zamanda hem despot
rejimlerle işbirliğine dayanan bir dış politika enstrümanı, hem de kendi
sınırları içerisindeki devrimcilere karşı kullanılan bir tehdit unsurudur.
Anımsayacaksınızdır: 16 Nisan
2016 tarihli ve »Devrimci mücadele meşrudur« başlıklı köşe yazısında ATİK’li ve
Kürt siyasetçiler şahsında devrimci tutsaklara değinmiştik. Yazının bir amacı
da, yayımlandığı gün yapılan bir yürüyüşe dikkat çekmek, katılımın artmasına
katkıda bulunmaktı. Bu yazı nedeniyle Halkın Hukuk ve Yardımlaşma Merkezi,
internette de yayınlanan bir mektup gönderdi.
Halkın Hukuk ve Yardımlaşma
Merkezi yazımızın devrimci tutsaklar konusunda eksik kalmasını, Anadolu
Federasyonu’na mensup devrimcilerin aynı maddelerden ceza aldıklarının
yazılmamasını eleştiriyor ve »sansür« uyguladığımız suçlamasını yapıyor.
Arkadaşlarımızın eleştirisi
yerinde ve son derece haklı. Anadolu Federasyonu mensupları uzun zamandır F.
Alman devletinin ağır baskısı altındalar. Keyfiyet hukuksuzluğuna, tecrit
işkencesine, provokasyonlara maruz bırakılıyor ve yılları bulan hapis
cezalarına çarptırılıyorlar. Anadolu Federasyonu üyesi devrimci tutsaklara
uygulanan hukuksuzluklar, burjuva demokrasisinin görece refah ve özgürlük
ortamının bir illüzyon olduğunu, burjuva hukukunun ise burjuvazinin sınıf
tahakkümünün bir aracından başka bir şey olmadığını kanıtlamaktadır.
Devrimci tutsakların konu
edildiği bir yazıda bu gerçeğe değinmemek elbette önemli bir eksiklik. O
nedenle özeleştiride bulunmamız bir zorunluluk oldu ve bu yazıyı böylesi bir
özeleştiri olarak okuyabilirsiniz. Ancak »sansür« söz konusu değildir, bu da
bilinmelidir.
Devrimcilerin, tüm ideolojik
farklılıklarına rağmen, kendi aralarındaki ilişkileri ilkeseldir, ilkesel olmak
zorundadır. Devrimciler içerikle ilgili sert tartışma yürütebilirler, ancak her
şeye rağmen devrimci dayanışmanın, ezilen ve sömürülen sınıfların yaşamsal
çıkarlarının savunulmasının belirleyici olduğu çerçevenin dışına çıkamazlar,
çıkmamalıdırlar.
Devrimci duruş ilkeselliği
zorunlu kılar. Devrimcilerin en önemli silahı olan eleştiri ve özeleştiri
mekanizması devrimci duyarlılıkla, işçi sınıfına olan bağlılık ve sorumlulukla
işletilmesi gerekir. Bu ilkeye sadık kalmak, istisnasız tüm devrimci tutsaklara
sahip çıkmak, onlarla dayanışma içerisinde olmak her devrimci bireyin, her
sosyalistin, her komünistin temel görevleri arasındadır. Yöntemler ve söylemler
üzerine eleştiri ve ideolojik farklılıklar, bu görevin savsaklanmasına neden
olmamalıdır. Özellikle özgür basında yer işgal edenlerin, köşe yazılarının
sınırlılığına rağmen, bu görevi layığıyla yerine getirmeleri, devrimci
tutsakların kamuoyu algısında unutulmalarını engellemeleri gereklidir. Bu
görevi anımsattıkları için Halkın Hukuk ve Yardımlaşma Merkezi’ne teşekkürü
borç biliriz.