13 May 2016

Devrimci tutsaklar ve bir özeleştiri

Bugünlerde F. Almanya’da Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimcilere yönelik olan ve F. Alman Ceza Yasasının 129 a-b maddelerince açılan davalara devam ediliyor. Daha önce yazdığımız gibi, bu madde F. Alman emperyalizminin devrimci güçleri sindirme ve baskı altına alma politikalarının bir aracı. Sadece o da değil: aynı zamanda hem despot rejimlerle işbirliğine dayanan bir dış politika enstrümanı, hem de kendi sınırları içerisindeki devrimcilere karşı kullanılan bir tehdit unsurudur.

Anımsayacaksınızdır: 16 Nisan 2016 tarihli ve »Devrimci mücadele meşrudur« başlıklı köşe yazısında ATİK’li ve Kürt siyasetçiler şahsında devrimci tutsaklara değinmiştik. Yazının bir amacı da, yayımlandığı gün yapılan bir yürüyüşe dikkat çekmek, katılımın artmasına katkıda bulunmaktı. Bu yazı nedeniyle Halkın Hukuk ve Yardımlaşma Merkezi, internette de yayınlanan bir mektup gönderdi.
Halkın Hukuk ve Yardımlaşma Merkezi yazımızın devrimci tutsaklar konusunda eksik kalmasını, Anadolu Federasyonu’na mensup devrimcilerin aynı maddelerden ceza aldıklarının yazılmamasını eleştiriyor ve »sansür« uyguladığımız suçlamasını yapıyor.
Arkadaşlarımızın eleştirisi yerinde ve son derece haklı. Anadolu Federasyonu mensupları uzun zamandır F. Alman devletinin ağır baskısı altındalar. Keyfiyet hukuksuzluğuna, tecrit işkencesine, provokasyonlara maruz bırakılıyor ve yılları bulan hapis cezalarına çarptırılıyorlar. Anadolu Federasyonu üyesi devrimci tutsaklara uygulanan hukuksuzluklar, burjuva demokrasisinin görece refah ve özgürlük ortamının bir illüzyon olduğunu, burjuva hukukunun ise burjuvazinin sınıf tahakkümünün bir aracından başka bir şey olmadığını kanıtlamaktadır.
Devrimci tutsakların konu edildiği bir yazıda bu gerçeğe değinmemek elbette önemli bir eksiklik. O nedenle özeleştiride bulunmamız bir zorunluluk oldu ve bu yazıyı böylesi bir özeleştiri olarak okuyabilirsiniz. Ancak »sansür« söz konusu değildir, bu da bilinmelidir.
Devrimcilerin, tüm ideolojik farklılıklarına rağmen, kendi aralarındaki ilişkileri ilkeseldir, ilkesel olmak zorundadır. Devrimciler içerikle ilgili sert tartışma yürütebilirler, ancak her şeye rağmen devrimci dayanışmanın, ezilen ve sömürülen sınıfların yaşamsal çıkarlarının savunulmasının belirleyici olduğu çerçevenin dışına çıkamazlar, çıkmamalıdırlar.

Devrimci duruş ilkeselliği zorunlu kılar. Devrimcilerin en önemli silahı olan eleştiri ve özeleştiri mekanizması devrimci duyarlılıkla, işçi sınıfına olan bağlılık ve sorumlulukla işletilmesi gerekir. Bu ilkeye sadık kalmak, istisnasız tüm devrimci tutsaklara sahip çıkmak, onlarla dayanışma içerisinde olmak her devrimci bireyin, her sosyalistin, her komünistin temel görevleri arasındadır. Yöntemler ve söylemler üzerine eleştiri ve ideolojik farklılıklar, bu görevin savsaklanmasına neden olmamalıdır. Özellikle özgür basında yer işgal edenlerin, köşe yazılarının sınırlılığına rağmen, bu görevi layığıyla yerine getirmeleri, devrimci tutsakların kamuoyu algısında unutulmalarını engellemeleri gereklidir. Bu görevi anımsattıkları için Halkın Hukuk ve Yardımlaşma Merkezi’ne teşekkürü borç biliriz.