Bilinen hikâyedir: Roma
İmparatoru Vespasian, boşalan devlet kasasını doldurmak için umumî tuvaletlere
vergi koyunca, senatörler ve oğlu Titus kararı eleştirirler. Bunun üzerine
imparator »pecunia non olet!«, yani »para kokmaz« yanıtını verir. Bu hikâye,
paranın kaynağından bağımsız değerini koruduğunu ve egemenler için paranın
nereden geldiğinin önemi olmadığını vurgulamak için anlatılır. Ama görüldüğü
kadarıyla günümüzün egemenleri »pecunian vilescit!«, yani nakit para kokuyor
düşüncesindeler.
Ne alaka demeyin. Bakın
Avrupa Merkez Bankası başkanı Mario Draghi 4 Mayıs’ta 500 Euro’luk banknotların
artık basılmayacağını açıkladığında, başta F. Alman maliye bakanı Schäuble
olmak üzere, Avrupa’lı bakanlar hemen destek çıktılar, nakit para trans
aksiyonlarında üst limitin 5.000 Euro olması gerektiğini, hatta olanaklı en
kısa zamanda nakit paranın tamamen tedavülden kaldırılmasını talep ettiler.
Gerekçeleri hazır: organize suçların, kara para aklanmasının, vergi kaçakçılığının
ve terörün malî finansmanının durdurulması.
Okurlarımızın büyük bir
çoğunluğunun 500 Euro’luk banknotları gündelik hayatlarında kullanmadıkları
muhtemel olduğundan, »bize ne?« diyenler çıkacaktır. Ama bu tür taleplerin arka
planına baktığımızda, meselenin toplumun ezici çoğunluğunu yakından
ilgilendirdiğini görebiliriz.
Bilindiği gibi banknotlar ve
madenî sikkeler nakit paradır ve yasal ödeme araçlarıdır. Aslında nakit para
tedavüldeki para miktarının çok azını oluşturmaktadır. Örneğin F. Almanya’daki
toplam nakit para, para arzının onda biri kadardır. Geri kalan onda dokuzu ise
banka hesapları ve malî işlemlerdeki defter değeridir. Bu defter değeri her an
nakit paraya dönüştürülebilir, ama sadece banka ve müşterisi arasındaki borç
ilişkisinin yazılı ifadesidir. Yani, banka iflas ederse, müşteri de parasını
kaybetmiş olur.
2008 krizinden bu yana, bu
tehlikenin reel olduğu biliniyor – her ne kadar devletler bankalara destek
çıkmış olsalar da. Müşteri bu tehlikeyi sezince, yapacağı şey bankadan parasını
çekmek olacaktır, ki bu da buhrana yol açabilir. Eğer nakit para tedavülden
kalkar ve banka hesabından başka para olmazsa, 2013 Kıbrıs krizinde olduğu
gibi, hükümetler müşterilerin varlığını azaltabilme ve bankaların borçlarını
düşürme olanağına kavuşur. Aynı zamanda havaleler üzerinden devletin kontrol
olanakları artar. Sıfır faiz politikası nedeniyle parasını çekmek isteyenler,
nakit para yasaklandığı için, tüketime yönelmek zorunda kalırlar. Yastık
altında para dönemi bitmiş olur ve zenginlerin kâr maksimizasyon fırsatları
artar. Çünkü nakit paraya zenginlerin değil, yoksulların ihtiyacı vardır.
Egemenler, organize suçların,
kara para aklanmasının, vergi kaçakçılığının ve terör finansmanının nakit
parasız çok daha iyi yapılabildiğini biliyorlar. Panama belgeleri bunun bir kanıtı.
Nakit paranın tedavülden kaldırılması, kapitalist sömürünün ve özel sermaye
birikiminin önünü daha da açacak bir adım olacaktır. Yoksul halklara paranın
kötü koktuğunu telkin eden sermaye çevreleri ve hükümetleri yeni talana hazırlanıyorlar.
Çoğumuzu ilgilendiren asıl mesele budur.