23 Tem 2016

Olağanüstü olağan hâl

Alman barış hareketinin emektarlarından Werner Ruf hoca hep derdi: »Her olumsuzluğun içinde olumlu bir yan bulunur« diye. Sahiden de, Türkiye’deki darbe girişimi ve ardından açıklanan OHAL uygulaması bir çok şeyi göstermeye yardımcı oldu. En başta Avrupa’daki burjuva medyasının, o »kaliteli gazeteciliğinin« aslında dezenformatif amaçlara hizmet eden, manipülatif, sermaye çıkarlarını kollayan, ikiyüzlü, egemenlerin açıklamalarını sorgulamadan haber yapan ucuz gazetecilikten ibaret olduğunu ortaya çıkardı – elbette görene.

OHAL uygulaması aynı zamanda Türkiye’nin Batı’sına Kürdistan’daki gündelik olağanlığı da göstermiş oldu. Ankara ve İstanbul – bir kaç saatliğine olsa da – savaşın ne anlama geldiğini ve şimdiki durumun sadece olağanüstü bir olağan hâl olduğu bizzat yaşadı. Bu olağan hâlin olağanüstülüğü, bugüne kadar hep Kürdistan’da yaşanmış olduğudur. Sonuçta Türkiye’nin bütünü Kürdistanlaşmış olacak. Belki bazılarının aklı şimdi başına gelir.
Ama gelişmeler emperyalist güçlerin de ikiyüzlüğünü artık saklanamayacak bir derecede ortaya çıkarmış oldu. ABD ve AB yönetimleri, burjuva medyasıyla birlikte, sanki Türkiye’de demokrasinin alası varmış gibi, »aman demokrasi elden gidiyor« haykırışlarıyla aynı anda, »evet ama, Türkiye bizim için son derece önemli ve ihtiyacımız olan bir stratejik partner« diyerek, Türkiye’de ne olursa olsun, kendi çıkarlarını kollamak için bugüne kadar olduğu gibi, her şeye göz yumacaklarını göstermiş oldular.
Çünkü şunu çok iyi bilmekteler: Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşması demagojiden başka bir şey değildir. İhracatının aslan payını Batı’ya yapan, NATO üyesi, AB üyelik sürecinde olan, ekonomisi göbeğinden Batı’ya bağımlı, askerî-sınaî kompleksi Batılı tekellerin lisanslarıyla üretim yapan ve jeostratejik konumu tek başına hareket etmesine izin verilmeyecek derece önemli olan bir ülkenin emperyalist cepheden uzaklaşması olanaksızdır. »Darbe içinde darbe içinde darbenin« yarattığı olağanüstü olağan hâl, AKP rejimine sadece yeni bir olanak daha vermiştir. Bu da, stratejik partnerlikleri farklı uzlaşılarla yenileme olanağıdır. O açıdan iç politikada kendi tabanını konsolide etmeye yarayan söylemler ile iktidarı güçlendirmek için atılan adımların, emperyalist güçlerin Türkiye siyasetlerinde önemli bir değişikliğe yol açmayacağı bilinmelidir.
Artık Avrupa’nın veya ABD’nin »Erdoğan’ı alaşağı edeceğini« zanneden son liberal dahi, bunun bir ilüzyon olduğunu görmüş olması gerekiyor. Ama liberal soytarıları bir yana bırakalım, demokrasi güçleri ne yapacak? Önce paralize olma durumundan kurtulmaları gerekiyor. Sonra da, gerçek demokrasinin ancak halkların kendi eseri olduğunda korunabileceğini görmeleri. Bunun içinse Türkiye’nin Batısı ve Doğusuyla ortak hedefler için ortak mücadeleyi örmesinin zorunluluğunu. Darbe ve olağanüstü olağan hâl her kesimin gözüne batıra batıra bir kez daha bu gerçeği gün yüzüne çıkarmıştır.

Umudu kaybetmek için bir neden yok. Yeterki Kürt Özgürlük Hareketi ve Türkiye işçi sınıfının devrimci güçleri basiretli davranabilsin. Dik duranı ne ölüm, ne sıtma sindirebilir.