Can Dündar son yazısında Avrupa
ile ilgili bazı kehanetlerde bulunmuş: F. Almanya’daki son eyalet parlamentosu
seçiminde AfD denilen ırkçı partinin aldığı yüksek oya bakarak, »21. Yüzyıl’ın
›Manifesto‹su şöyle başlayacak: ›Avrupa’nın başında bir hayalet dolaşıyor:
Faşizm hayaleti...‹« tespitinde bulunarak, Suriye’nin Avrupa’nın siyasî
haritasını değiştirdiğini ileri sürüyor. Bu liberal bakış açısı hayli yaygın
olduğundan, Dündar’ın iddiaları irdelenmeye değer.
Elbette önce Dündar’a Max
Horkheimer’in bilinen sözünü anımsatmak gerekiyor: »Kapitalizmden bahsetmek
istemeyen, faşizmden bahsetmesin!«. Avrupa çapında sağ popülist ve ırkçı
partilerin son yıllarda artan seçim başarıları elde ettikleri doğru, ki uzun
yıllardan beri buna dikkat çekiliyor ve egemen siyasetin uygulamalarının,
bilhassa neoliberal dönüşüm politikalarının aşırı sağcı ve ırkçı yaklaşımları
körüklediği belirtiliyor. Yani, bu yeni bir olgu değil. Avrupa’nın siyasî
haritası, 1989/1990 karşı devriminden bu yana çoktan değişti.
Dündar’a göre, bu gelişmeyi
tetikleyen Suriye ve Avrupa’ya ithal edilen İslamist terör. Aslında Dündar
böylelikle muhafazakârların ve ırkçı partilerin söylediklerini tekrar
üretmekten başka bir şey yapmıyor. Çünkü asıl söz konusu olan tersidir, yani
Suriye emperyalist ülkelerin velayet savaşlarının alanıdır ve İslamist terör
bizzat emperyalist güçlerin gizli servislerince ve bölgedeki işbirlikçi
despotlarca körüklenmektedir. Velayet savaşlarının kanlı sonuçları ve İslamist
terörün vahşeti ise, mütemadiyen yoksullaştırılan veya yoksulluk sınırına düşme
korkusunu yaşayan »refah« coğrafyası emekçilerinin neoliberal politikalara
yönelik haklı tepkilerini zararsız yönlere kanalize etmek için
kullanılmaktadır.
Dündar’a tavsiyemiz, Korkut
Boratav’ı okumasıdır. Boratav Bilal’e anlatır gibi, sermaye ve gericilik
ittifakının nasıl oluştuğunu ülke örnekleriyle bilimsel temelde kanıtlıyor.
AfD, Front National ve bilumum ırkçı partilerin temel misyonu, Avrupa çoğunluk toplumlarının
egemen siyasete duydukları hiddeti kullanarak, sorunların gerçek nedenlerinin
üstünü örtmek ve halklara düşman politikalara, gittikçe şiddetlenen emek
sömürüsüne toplumsal rıza sağlamaktır. AfD’nin programına kısa bir bakış, bu
partinin iktidar partilerinden çok daha gerici, çok daha saldırgan ve çok daha
militarist politikalar peşinde olduğunu görmeye yeter. AfD ve diğerlerinin
başarılarının temelinde, Avrupa reformist solunun sınıf mücadelesini reddetmesi
yatmaktadır. Sermaye, kapitalizme ve emperyalizme karşı olmayan her sözde
radikal partiyle yaşayabilir – bunlar ister sağ, isterse »sol« olsun.
Hayalete gelince: Hayır sayın
Dündar, Avrupa’nın başında dolaşan hâlâ komünizm hayaletidir. 96 yıl önce bugün
kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin üzerinde süren yasağın gösterdiği gibi,
burjuvazi hâlâ komünistlerden, devrimcilerden korkmaktadır. Emperyalizm için,
burjuvazi için asıl tufan, işçi sınıfının iktidarı kurulduğunda kopacaktır.
Faşizm, her zaman olduğu gibi kapitalist sömürüyü sürdürmenin bir aracıdır.
Sosyalizm ise hem sömürünün, hem de terörün gerçek panzehridir. Değişmeyen bir
diğer gerçek de budur.