11 Eyl 2016

Avrupa’nın siyasî haritası değişiyor mu?

Can Dündar son yazısında Avrupa ile ilgili bazı kehanetlerde bulunmuş: F. Almanya’daki son eyalet parlamentosu seçiminde AfD denilen ırkçı partinin aldığı yüksek oya bakarak, »21. Yüzyıl’ın ›Manifesto‹su şöyle başlayacak: ›Avrupa’nın başında bir hayalet dolaşıyor: Faşizm hayaleti...‹« tespitinde bulunarak, Suriye’nin Avrupa’nın siyasî haritasını değiştirdiğini ileri sürüyor. Bu liberal bakış açısı hayli yaygın olduğundan, Dündar’ın iddiaları irdelenmeye değer.

Elbette önce Dündar’a Max Horkheimer’in bilinen sözünü anımsatmak gerekiyor: »Kapitalizmden bahsetmek istemeyen, faşizmden bahsetmesin!«. Avrupa çapında sağ popülist ve ırkçı partilerin son yıllarda artan seçim başarıları elde ettikleri doğru, ki uzun yıllardan beri buna dikkat çekiliyor ve egemen siyasetin uygulamalarının, bilhassa neoliberal dönüşüm politikalarının aşırı sağcı ve ırkçı yaklaşımları körüklediği belirtiliyor. Yani, bu yeni bir olgu değil. Avrupa’nın siyasî haritası, 1989/1990 karşı devriminden bu yana çoktan değişti.
Dündar’a göre, bu gelişmeyi tetikleyen Suriye ve Avrupa’ya ithal edilen İslamist terör. Aslında Dündar böylelikle muhafazakârların ve ırkçı partilerin söylediklerini tekrar üretmekten başka bir şey yapmıyor. Çünkü asıl söz konusu olan tersidir, yani Suriye emperyalist ülkelerin velayet savaşlarının alanıdır ve İslamist terör bizzat emperyalist güçlerin gizli servislerince ve bölgedeki işbirlikçi despotlarca körüklenmektedir. Velayet savaşlarının kanlı sonuçları ve İslamist terörün vahşeti ise, mütemadiyen yoksullaştırılan veya yoksulluk sınırına düşme korkusunu yaşayan »refah« coğrafyası emekçilerinin neoliberal politikalara yönelik haklı tepkilerini zararsız yönlere kanalize etmek için kullanılmaktadır.
Dündar’a tavsiyemiz, Korkut Boratav’ı okumasıdır. Boratav Bilal’e anlatır gibi, sermaye ve gericilik ittifakının nasıl oluştuğunu ülke örnekleriyle bilimsel temelde kanıtlıyor. AfD, Front National ve bilumum ırkçı partilerin temel misyonu, Avrupa çoğunluk toplumlarının egemen siyasete duydukları hiddeti kullanarak, sorunların gerçek nedenlerinin üstünü örtmek ve halklara düşman politikalara, gittikçe şiddetlenen emek sömürüsüne toplumsal rıza sağlamaktır. AfD’nin programına kısa bir bakış, bu partinin iktidar partilerinden çok daha gerici, çok daha saldırgan ve çok daha militarist politikalar peşinde olduğunu görmeye yeter. AfD ve diğerlerinin başarılarının temelinde, Avrupa reformist solunun sınıf mücadelesini reddetmesi yatmaktadır. Sermaye, kapitalizme ve emperyalizme karşı olmayan her sözde radikal partiyle yaşayabilir – bunlar ister sağ, isterse »sol« olsun.

Hayalete gelince: Hayır sayın Dündar, Avrupa’nın başında dolaşan hâlâ komünizm hayaletidir. 96 yıl önce bugün kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin üzerinde süren yasağın gösterdiği gibi, burjuvazi hâlâ komünistlerden, devrimcilerden korkmaktadır. Emperyalizm için, burjuvazi için asıl tufan, işçi sınıfının iktidarı kurulduğunda kopacaktır. Faşizm, her zaman olduğu gibi kapitalist sömürüyü sürdürmenin bir aracıdır. Sosyalizm ise hem sömürünün, hem de terörün gerçek panzehridir. Değişmeyen bir diğer gerçek de budur.