10 Eyl 2010

Bir ağaç gibi ayakta ölmek...

Bugün acı bir gün.

Bugün otuz yılı aşkın bir süre birlikte mücadele ettiğim, siyasî yaşamımda her zaman kendisini örnek aldığım bir dostum, yoldaşım, İspanyol komünisti, antifaşist ve savaş karşıtı aktivist, 10 yıl boyunca Yabancılar Meclisleri Birliği’nde beraberce yönetimde bulunduğum Rogelio Garcia Barosso’nun ölüm haberini aldım.

Henüz bir hafta önce Kunduz Saldırısı’nda katledilen Afganlı sivillerin anısına gerçekleştirilen uyarı nöbetinde omuz omuza idik. Parti toplantısında yan yana oturuşumuzun üzerinden 48 saat geçmeden, öldüğünü bildirdiler. Kassel Belediye Encümen Azası sıfatıyla gittiği bir toplantıdan sonra, kalp rahatsızlığı nedeniyle hastahaneye kaldırılmış.

Şeker hastasıydı.

Demek ki 78 yıllık ömrünün ateşine, mücadeleci yüreği de dayanamamış.

Rogelio yaşam dolu bir insandı. Türkiyeli emekçilerin, Kürt halkının sarsılmaz bir dostuydu. Son görüşmemizde, »yahu sizde bayram kutsal değil mi, nasıl o çocukların canına kıydılar, hiç mi vicdan kalmış bu egemenlerde« diye hayıflanarak, Türkiye’deki gelişmeleri anında izlediğini kanıtlamıştı.

Neşe doluydu. Tutarlı bir antifaşistti. Her eylemde en önde gider, o yaşına rağmen, gençlere taş çıkartacak mücadelecilik sergilerdi.

Her fırsatta kendisine, yakından tanıma fırsatını bulduğu İspanyol İç Savaşı’nın ünlü devrimcisi, Basklı Dolores Ibárruri Gómez’i, yani efsanevî La Pasionara’yı örnek aldığını söylerdi. »Dizlerimin üzerinde yaşamaktansa, ayakta ölmeyi tercih ederim« diyen La Pasionara’yı nasıl örnek aldığını ölürken de kanıtladı.

Bir ağaç gibi ayakta ölmeyi becerdi.

Rosa Luxemburg gibi boyu küçüktü, ama devrimci ruhu onu büyütüyordu. İlk kez 1978 yılında, göçmenler için eşit hakların tartışıldığı bir toplantıda tanıdım onu. Barış yürüyüşlerinde, 1 Mayıs mitinglerinde, ırkçı saldırılara karşı gerçekleştirilen eylemlerde, meclis çalışmalarında hep beraber olduk.

Daha çok Türkiye odaklı çalışmalar içerisindeyken, beni Almanya siyaseti ile ilgilenmeye teşvik etti. Onun motivasyonu ile antiırkçı göçmen hakları mücadelesine katıldım. Birlikte yerel yabancılar meclislerinin, eyalet ve federal meclislerin kurulmasına destek olduk. Zaman geldi, kurucusu olduğum Emek ve Toplumsal Adalet Partisi – Seçim Alternatifi WASG’ye, oradan da DIE LINKE partisine üye olmasına bu sefer ben önayak oldum.

İlerleyen yaşına rağmen, hem parti içinde hem de yerel politikada arı gibi çalıştı. Hiç bir zaman üstlendiği görevlerin etiketleri altında ezilmedi, her zaman görevlerini eşitler arasında bir eşit gibi yerine getirdi. »Sıradan bir parti neferiyim« derdi.

Göçmen örgütlerinin, barış hareketinin, sendikasının, antifaşist birliklerin aktif üyesiydi. Çalışma yaşamında da bir işçiden çok, sendikacı oldu. Meslektaşlarını, işverenin tüm baskısına rağmen sonuna kadar temsil etti.

45 yıldan beri Kassel’de yaşıyordu. Franco Diktatörlüğü’nün zulmünden kaçmıştı. Ama boş durmadı, İspanya demokrasi güçleri ile dayanışma ağını ördü. Diktatörlüğün vatandaşlıktan attığı o küçük, ama cesur Madrid’li, daha sonra tüm onuruyla yurttaşlığı geri kazandı.

Sosyal angajmanı, Almanya egemenlerinin gözüne diken olsa da, demokrasi güçlerinin bastırmasıyla, Federal Liyakat Nişanı, Kassel Kenti ve Hessen Eyaleti Onur Madalyası ile ödüllendirildi.

78 yaşında gene sokaklardaydı. Barış için, sosyal haklar için, eşitlik için ve daha iyisi olacağından hiç bir zaman şüphe duymadığı bir sosyalizm için ayaktaydı.

Otuz yıl boyunca yaşamına, mücadelesine beni gıpta ile baktıran Rogelio, ölürken de kendisine gıpta ile bakmamı sağladı.

Bir ağaç gibi ayakta ölmeyi başardı. La Pasionara’nın yoldaşına da ancak bu yakışırdı. Darısı başımıza diyerek, anısı önünde eğiliyorum.