17 Ara 2010

Devlet mafyalaşırsa...

»Çekilen tüm acıları unutmamakla birlikte: Halklar arası kini derinleştiren milliyetçi motivasyonla, emperyalizmin dikte ettiği koşullar altında ilân edilen bir ›bağımsızlık‹, ulusların kendi kaderini tayin ilkesini iğfal eden bir referanstır. Bence Kosova Kürtler için bir örnek değil, ibret olarak algılanmalıdır.«

Yukarıdaki bu satırlar 23 Şubat 2008’de Yeni Özgür Politika’da yayımlanan »Kosova Kürtlere bir örnek mi?« başlıklı köşe yazımın son cümleleri. O günlerde yazıya bir hayli tepki almıştım. Ancak 2008’den bugüne kadarki gelişmeler beni haklı çıkartıyor.

Öncelikle şunun altı çizilmelidir diye düşünüyorum: Kosova ulus devleti bir hilkat garibesidir. »Kosovalılar« diye bir ulus yoktur ve Kosova devleti, emperyalizmin Rambouillet Zirvesi’nde kurulmasını kararlaştırdığı bir kukla devlettir. Ve bugün bir Mafya Devleti hâline gelmiştir.

Eski Yugoslavya sınırları içerisinde çekilen onca acıya, dökülen once kana ve milliyetçi-şöven histeriye bakarak farklı düşünenler olabilir. Evet, o günleri, gerçekleşen vahşeti ben de unutmadım, ama tüm bunlar günümüz Kosova’sının gerçeğini değiştirmiyor.

Anımsayacaksınızdır: geçen Pazar günü Kosova’da yapılan genel seçimler başbakan Haşim Taci’nin zaferiyle sonuçlandı. Gerçi H. Taci’nin tek başına iktidar olma olanağı yok, ama partisi PDK oyların yüze 36’sıyla en güçlü parti oldu.

NATO temsilcileri tarafından »kurtuluşun kahramanı« olarak tanımlanan H. Taci bugün kamu mallarını eline geçiren ve illegal organ ticareti yapan bir organize suç şebekesinin lideri olmakla suçlanıyor. Aslına bakılırsa bu suçlamalar pek de yeni değil. H. Taci ve yardımcıları olan bazı UÇK komutanlarının 1999’dan beri uyuşturucu ticareti yaptıkları, para karşılığı insan öldürdükleri ve esir aldıkları Sırp askerlerini ana karargâh olarak adlandırdıkları »Sarı Ev«de öldürerek, organlarını pazarladıkları bilinmekteydi.

Bu suçlamaları bizzat Den Haag Uluslararası Ceza Mahkemesi başsavcısı Carla del Ponte’nin 2008’de yayımlanan kitabında okumak olanaklı. NATO çevrelerinde »acımasız Sırp karşıtı« olarak tanınan del Ponte, »en az 300 Sırp savaş esirinin öldürülerek organlarının alındığı ve organ ticareti yapıldığı, şüphe götürmez ifadelerle tespit edilmiştir« diyor. Bu tespitlerden hareket ederek bır araştırma yapan İsviçreli Avrupa Konseyi üyesi Dick Marty ise bugünlerde kamuoyuna tanıttığı raporunda bu tespitleri teyid ediyor.

Şimdi akla şu sorular geliyor: Demokrasiyi sağlamak(!) ve »Auschwitz« benzeri kampları ortadan kaldırmak için 1999’da savaş başlatan Batılı güçler bunları biliyordu da, neden sessiz kaldılar? Hadi diyelim savaş esnasında bazı şeyler görülemedi. Peki, Kosova’da yerleşik olan BM Misyonu UNMIK veya »United Nations House«, »British Council«, »World Vision«, »Protestants in Kosovo« ve »Civil Police Internationale« gibi onlarca uluslararası kuruluş da mı hiç bir şeyin farkında olmadı? Sivil işbirliği ve insanî yardımlarıyla övünen ve Kosova’daki »Sultan Murat Kışlası«nda asker konuşlandıran Türk Silahlı Kuvvetleri’nin körlüğüne ne demeli?

Herkes herşeyin farkında, ama üç maymunları oynuyorlar. Çünkü Kosova emperyalist savaş stratejileri için en önemli lojistik merkezlerinden birisi. 1999 Haziran’ında Kosova’nın Ferizaj kasabasında 386 hektar alan üzerine kurulan Bondsteel Askerî Üssü, sadece NATO’nun KFOR (Çok Uluslu Güney Görev Kuvveti) kontenjanlarının ana karargâhı değil, aynı zamanda 5.000 askerle ABD ordusunun ABD dışındaki en büyük askerî üssü. ABD’nın »Black Site« olarak adlandırdığı ve işkence merkezi olarak kullanılan gizli hapishanelerin en büyüğü de Bondsteel Kampı’nda.

Uluslararası hukuku ayaklar altına alan, her türlü hukuksal çerçevenin yok edildiği işkence merkezleri kuran ve dünya piyasaları, enerji ve hammadde kaynakları üzerindeki egemenliklerini »korumak« için savaşlar çıkartan ve ülkeleri işgal eden emperyalist güçlerin Kosova’daki kriminel olaylara göz yummaları, hatta H. Taci’nin organize suç karteline politik, maddî ve askerî destek sağlamaları doğal. Kosova gibi bir Mafya Devleti, emperyalizmin küresel stratejileri için paha biçilmez bir değer taşıyor. Bu nedenle H. Taci’nin D.Marty-Raporu’ndan korkması için bir neden yok. Çünkü yargılansa bile, onu yargılayacak olanlar, onun suç ortakları.

Kosova dünya halklarına bir ibret olmaya devam ediyor. Kosova, bir kez daha »Ulus Devlet« denilen sunî konstrüksiyonun ne anlama geldiğini ve Demokratik Özerklik’in ne denli önem kazandığını kanıtlıyor.

Tabii ki, anlayana!