Gelenektendir, her yıl sonunda afilli cümlelerle yeni yıllarını kutlarız yakınlarımızın, dostlarımızın. Halbuki bilmez miyiz ki, salt dilemek ve umut etmekle o barış, sağlık, aydınlık ve mutluluk dolu günler gelmeyecektir – uğruna mücadele etmedikçe, bedelini ödemeyi göze almadıkça?
Ama gene de yazarız birbirimize: Sersale we piroz be... / Yeni yılınız kutlu olsun... diye.
Kendimize karşı dürüst olursak eğer:
Dünya çapında 1 milyar insanın açlık sınırı altında yaşamaya ve her 6 saniyede bir çocuğun açlık, hastalık veya savaş nedeniyle ölmeye devam edeceği;
Afganistan’da, Pakistan’da, Irak’ta veya Afrika’nın herhangi bir ülkesinde orduların emperyalist çıkarların »korunması« uğruna savaşları, işgalleri ve ölümleri sürdürecekleri;
Zenginliklerini, refahlarını ve görece özgürlüklerini »yeryüzünün lânetlilerinin« sefaleti ve sömürülmeleri üzerine kurulduğunu bile bile, kapitalist merkezlerdeki çoğunluğun sırf o imtiyazlı konumlarını kaybetmemek için kendilerini refah şövenizminin ve ırkçılığın girdabına kaptırmaktan geri kalmayacağı;
Tek tipçi, inkârcı, baskıcı, kin ve nefret körükleyici milliyetçiliğin o vebalı nefesinin halkları esir almaya, dayanışma ve eşitlik, hakkaniyet ve özgürlük gibi tüm insanî değerleri yok etmek için insanı zehirlemeye devam edeceği bir yeni yılın nesini kutlamalıyız diye sormamız gerekmez mi?
Böyle yazıyorum diye umutsuzluğa kapıldığımı düşünmeyin sakın. Tam aksine: her zamankinden fazla ümitliyim. Özgürlüğün anahtarı olarak gördüğüm Demokratik Özerkliğin tartışıldığı şu günlerde, ezilenlerin ve emekçilerin bir safta birleşmeleri için uğraş verenleri, mücadele edenleri gördükçe umutlarım çoğalıyor doğrusu. Yeni bir dünya yaratmak için, hep en zayıfın perspektifinden hareket eden, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya, eşitlerin özgür ve gönüllü birlikteliğini yaratma uğruna her türlü bedeli ödemekten çekinmeyen tek bir insan dahi kalsa umudumu yitirmem.
Zamanı gelen düşüncenin önüne set çekilemez, »umuda kurşun işlemez« çünkü.
Bunun için kutlamamız gerekenin salt yeni bir yıl değil, mücadeleyi yükselteceğimiz, kurtuluşumuz için birlikte yürüyeceğimiz yeni günlerdir diye düşünürüm. Dünyanın neresinde olursak olalım, tek tek her bireyin özgürlüğü ve kurtuluşunun, genelin özgürlüğü ve kurtuluşu için önkoşul olacağı; vatanımız yeryüzü, milletimiz insanlık diyebileceğimiz; kadının esaretine son vererek insanlığı esaretten kurtaracağımız; herkese ihtiyacı kadar, herkesten yeteneği kadar ilkesine yaşam vereceğimiz; kâr mantığının değil, insanı ve doğayı korumanın merkezinde olduğu paylaşımcı, katılımcı ve planlı bir iktisatı küresel çapta gerçekleştireceğimiz; bireylerin ve halkların biçimlenmesine doğrudan katılacakları demokratik, eşit, barışçıl ve özgürlükçü bir geleceği kurmak için birlikte yürüyeceğimiz yeni günleri kutlamalıyız.
Kırıntılarla yetinmeyip, bütün dünyayı isteyenleri; »dünyanın ezilenleri ve işçileri birleşiniz!« şiarını kendine dert edinenleri; »zincilerinden başka« kaybedecek hiç bir şeyi olmayanları; sevmeyi, »ipin, kurşunun rağmına kusursuz bir felsefe olarak« görenleri; özgürlük ateşiyle yanıp kavrulan tüm halkları; umudumuzu yeşerten dağları ve ovaları, fabrika ve üniversiteleri, köy ve kentleri, hücrelerinde direnenleri, beyni ve kalemini halka adayanları, yitirdiklerimizi ve birlikte yürüyeceğimiz yeni günleri Nazım Hikmet’in güzel dizeleriyle selamlıyorum:
Yürümek; / yürümeyenleri / arkanda boş sokaklar gibi bırakarak, / havaları boydan boya yarıp ikiye / bir mavzer gözü gibi / karanlığın gözüne bakarak / yürümek!..
Yürümek; / dost omuzbaşlarını / omuzlarının yanında duyup, / kelleni orta yere / yüreğini yumruklarının içine koyup / yürümek!..
Yürümek; / yolunda pusuya yattıklarını, / arkadan çelme attıklarını / bilerek / yürümek...
Yürümek; / Yürekten / Gülerekten / yürümek...
Ne varsa umuda dair, omuz omuza birlikte yürüyeceğimiz yeni günlerdedir. Selam olsun sizlere, selam olsun yeni günlere! Dostlukla, sağlıcakla kalınız.